|
|
Aradığın aşka ulaşılamıyor
Kimi insan var ki aşık olunca kendini kaybediyor. Kendini tamamen sevdiği insana ayırıyor. Hep onun yanında olmak, onu mutlu etmekle ilgileniyor. 24 saatin tamamı sevgiliye ayrılabiliyor. E, bu durumda iş hayatı, sosyal hayat, aile hayatı da sekteye uğruyor tabii. Kişinin kendini bilmesi önemli. Eskiler izan sahibi derlerdi, kendi yeteneklerini bilen, kendini tanıyan ve ona göre hareket eden insana... Bir saatlik aşk sohbeti sırasında edindiğim izlenim Gizem Özdilli'nin de böyle biri olduğu. Yani aşık olunca kendini kaybedenlerden ve kendini iyi tanıyanlardan. İki işi birden yapamadığını söylüyor. Aşık olunca telefonlarını kapatıp, kendini sevgiliye adıyor. Ne var ki sonuç hep hüsran. Pek çok kişi gibi, aşk onun için de 'acı' anlamına geliyor. Erkekleri mutlu etmeyi beceremediğini düşünüyor. Başlarda olunuyor da zamanla beklentiler farklılaşıyor. Şov dünyasının ünlülerini bekleyen en önemli handikap erkeklerin onları pırıtılı ve popüler halleriyle sevmeleri ama bir süre sora değişmelerini istemeleri. Üstelik ne yaparlarsa yapsınlar yaranamamaları. Yani değişseler de ilişki yürümüyor, değişmeseler de... Değişince beğenmemeye başlıyor erkek, "sen böyle değildin!" diyerek, değişmeyince "sen bana uygun değilsin!" diyerek... Gizem Özdilli büyük aşk yaşadığı bir erkek için en büyük fedakarlığı yapmış. Mesleğini bırakmış. Sonrası hüsran ama erkek podyumlardan elini eteğini çekmesini istemiş, o da çekmiş, evde oturup sevdiğini beklemiş. Çalışmaya alışıp evde oturan her kadın gibi sıkılmaya başlamış bir süre sonra kendini bırakmış, makyaj yapmaz, saçını bile taramaz hale gelmiş. "Şimdiki aklım olsa dediğini yapmaz, onu ikna etmeye çalışırdım. Ederdim de" diyor. Anlayacağınız tek taraflı fedakarlık işe yaramıyor. O da çözümü mesleğine geri dönmek, daha doğrusu kimi arkadaşları gibi podyumdan sahneye transfer olmak da bulmuş. Amacına ulaşmak için de aşkı şimdilik rafa kaldırmış. Aşık olursa işini ihmal edeceğini bildiğinden -huylu huyundan vazgeçmiyor zira, aşkın ona ulaşmasını engelliyor.
|