kapat
   
SABAH Gazetesi
 
   News in English
   Son Dakika
  » Yazarlar
   Günün İçinden
   Ekonomi
   Gündem
   Siyaset
   Dünya
   Spor
   Hava Durumu
   Sarı Sayfalar
   Ana Sayfa
   Dosyalar
   Teknoloji
   Emlak
   Otomobil
   Detaylı Arama
   Arşiv
   Etkinlikler
   Günaydın
   Televizyon
   Astroloji
   Magazin
   Sağlık
   Cuma
   Cumartesi
   Pazar Sabah
   İşte İnsan
   Sinema
   20. YILA ÖZEL
   Turizm Rehberi
   Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Mehmet Barlas @ SABAH
 

Aynı filmi defalarca görmek kaderimiz mi?

Belirli aralarla veya benzer durumlar karşısında hep aynı filmi görmeye başlayınca, Gaziantep'in efsanevi sinemacısı Nakıp Ali'yi hatırlarım.
Nakıp Ali'yi Antepli olmayanlar, Ülkü Tamer'in yazılarından tanır. Onun anlatımıyla Nakıp Ali, Güneydoğu Anadolu'da sinema açan ilk kişiymiş. Ahşap Asri Sinema (sonradan altı beton, üstü beton Nakıp Sineması oldu) açılınca, Antepliler bu yeniliğe büyük ilgi göstermişler.
Gaziantep'in 1940'lı ve 50'li yıllarının bir çeşit "Cinema Paradiso"suydu onun sineması. Nakıp Ali de Philippe Noiret'in canlandırdığı Alfredo gibiydi. Yürekten sinema sever çocuklara, gençlere Alfredo gibi açardı kapılarını.
Ülkü Tamer'in bir anısını, buna örnek olarak aktarayım:
- 12 yaşındaydım. O gece annemle babam sinemaya götürdüler beni. "İki film birden" izledik. Sinemadan çıkarken Nakıp Ali beni gördü. "Nasıl, beğendin mi filmleri?" diye sordu. "Beğendim ama gelecek program çok güzel. Onu kaçıracağım" dedim. "Niye?" dedi Nakıp Ali. "Önümüzdeki hafta oynatacağız." "Ben yarın akşam İstanbul'a gidiyorum" dedim. "Talihine küs" dedi Nakıp Ali. Ertesi sabah dokuzda bizim kapı vuruldu. Açtım. Bir adam. "Nakıp Ali seni istiyor" dedi. Sinemaya gittim hemen. Nakıp Ali kapıdaydı. "Gel otur" dedi. Salonda bir koltuğa oturttu beni. Görmek istediğim filmi 12 yaşındaki o çocuk için, sadece benim için oynattı.

O ÇOCUK GİBİ
Bir başka çocuğun hikayesini de şöyle anlatmışlardı bana.
Nakıp Ali, o hafta oynatılacak filmi bir gece önceden o çocukla birlikte seyredermiş. Ertesi gün film oynatılmaya başlayınca, o çocuk arkadaşlarıyla birlikte sinemaya gidermiş. Ama arkadaşlarına o filmi daha önce gördüğünü hiç söylemezmiş.
Film başlarmış. Mesela filmdeki bir erkekle bir kadın karşılıklı konuşurlarken, bizim çocuk "Bu adam bu kadını öpecek" diye bağırırmış. Biraz sonra adam kadını öpünce arkadaşları da, salondakiler de, "Bu çocuk olacakları nasıl bildi" diye şaşırırlarmış. Mesela polis ve gangster araçları arasında kovalamaca başlayınca bizim çocuk yine "Gangsterin arabası devrilecek" diye bağırırmış. Biraz sonra araba devrilince yine herkes "Bu çocuk olacakları nasıl bildi" diye şaşırırlarmış.
Türk siyasetinin son yarım yüzyılını bir gazeteci olarak izlerken, kendimi hep Nakıp Ali ile oynayacak filmi önceden seyreden bir çocuk gibi hissettiğimi söylemeliyim.
Genç Türk toplumunun yazılı hafızası olmadığı için, geniş kitleler uzak geçmişi de yakın dünü de derinine bilmez. Her gelişme sanki ilk kez oluyormuş gibi algılanır. Oysa ben ve benim gibi gözlemciler, daha önce izlediğimiz filmin yeniden, ama değişik oyuncularla çevrildiğini hep görürüz.
Örneğin demokrasi özellikle "Ankara'nın yerleşikleri"nin pek hoşuna gitmez. "Çevre"nin "Merkez"deki iktidara seçmenin oyu ile sahip kılınması, "Rejim"i rahatsız eder. Hele bu iktidar süresi uzamaya başlayınca, rahatsızlık iyice artar. Ondan sonra iktidar partisini bölme girişimleri başlar. Bu arada rejimin sağdan veya soldan tehdit edildiği söylenilmeye başlar. Bu arada bir takım provokasyona açık eylemlere de tanık olunur ülke çapında.
Yarım yüzyıldır aynı senaryonun değişik versiyonlarının sahnelendiğini gördüğüm için, bu sürece girildiği zaman hep "Ben bu filmi daha önce de görmüştüm" diye geçiririm içimden... Ama koca bir ülkenin kaderi bu çeşit bir kısır döngüye kurban edildiği için hem utanır, hem üzülürüm ve "Bu filmin sonunda şöyle olacak" diye bağıramam.
Bir başka gerçeği de hiç unutmam.
Neticede oynatılan film, bir yerli-yabancı ortak yapımdır. Türkiye dünyadan kopuk uzak bir okyanus adası olmadığı için, tüm senaryolarda global konjonktürün katkısı, iç dinamik katkısından daha fazladır.

GERÇEK GÜNDEM Mİ?
Bunu mesela "Güneydoğu Sorunu"nun dış kaynaklı bir bölücü terör hareketine dönüşmesinde de görürüz. Veya içerideki demokrasinin oluşturduğu iktidarın dış konjonktüre ters düşmesi durumunda, oynatılan filmin bir "Korku Sineması" örneğine dönüşmesine de tanık olursunuz.
Veya Türkiye'de iktidar olduklarını zannedenler, dış konjonktürden bağımsız oldukları hayaline kapılıp, Kıbrıs'ı fethederler. Ve sonra Türkiye iç ve dış politikasını kuşaklar boyu ipotek altına alan "Kıbrıs Sorunu" ile yaşamak durumuna düşülür.
Şu anda hepimiz Türkiye'nin gerçek gündeminin "Türban" merkezli bir "Rejim Krizi" olmaması gerektiğini biliyoruz. Ama filmdeki senaryoyu yazanlar belli ki bunu böyle oluşturmaya karar vermiş neticede. Ve bu filmin daha ilerideki planlarında bir cumhurbaşkanlığı seçimi ve bir genel seçim olması gerekiyor.
Güneydoğu'daki bölücü terör de, Avrupa Birliği yolculuğu da, ekonominin istikrarı da, yapılması gereken reformlar da, şimdi filmin karelerinde yok. İzleyen 70 milyon insan, kendilerine sunulan filmin sahnelerine odaklanmış durumda.
Bakarsınız ilerideki kuşaklar, Cinema Paradiso'daki sinema makinisti Alfredo'nun, o dönemde bir çocuk olan Salvatore'nin büyüdüğü zaman seyretmesi için hazırladığı ve sansür edilip kesilmiş filmlerden oluşturduğu mutluluk sahneleriyle dolu film benzeri bir farklı filmi seyrederler.
Ama bizim kuşak Nakıp Ali'nin yanındaki çocuk gibi, hep "Biz bu filmi kaç kez gördük" diye iç geçirmeye mahkûmuz.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Kim korkar erken genel seçimden?   / 18-05-2006
 Serbest pazar varsa, eski tür krizler yaşanmaz   / 17-05-2006
 Yenilmekten daha kötü olan yenilince yıkılmaktır...   / 16-05-2006
 Nasıl bir cumhurbaşkanı isteniyor?   / 15-05-2006
 Sistemi yenilemek rejimi tehdit eder mi?   / 14-05-2006
 Neyin ne zaman olacağını bilebilmek mümkün...   / 13-05-2006
 İlke Anayasa'dan, kaynak ise Allah'tan mı gelir?   / 12-05-2006
 Ortadoğu'da siyaset için ustalık ve bilinç gerekir...   / 11-05-2006
 Özgür irade kaderin yönünü değiştirebilir mi?   / 10-05-2006
 Olaylara "Fransız takılmak" tehlikesi...   / 09-05-2006
YILMAZ ÖZDİL
Aynı anda...
Millet Ankara'ya...
ERGUN BABAHAN
Bu tuzağa düşmeyelim!
Danıştay 2. Dairesi'ne karşı...
MEHMET BARLAS
Aynı filmi defalarca görmek kaderimiz mi?
Belirli...
BALÇİÇEK PAMİR
Var mı o şapkayı giyebilecek bir babayiğit?
Atatürk...
UMUR TALU
Parmak hesabı
Tam Danıştay saldırısı öncesinde,...
FATİH ALTAYLI
Bu adam neci?
Katilin kimliği belli.
Ancak...
ERDAL ŞAFAK
İş işten geçmedi
Danıştay üyesi Mustafa...
Ellerinden geleni yaptılar
Fransa ve Türkiye arasında gerginliğe neden olan "Ermeni Soykırımını...
İtalya'da Türkiye yanlısı yeni kabine
Türkiye yanlısı Berlusconi'den başbakanlığı kapan Prodi'nin kurduğu...
Artık ben yokum
Artık ben yokum
Fenerbahçe Başkanı Yıldırım, "Bana karşı yürütülen yıpratma...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Pazar Sabah | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Künye | Ana Sayfa
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Üretim ve Tasarım   Merkez Bilgi Grubu