Gurbetin gençleri
Siyaset Meydanı, gurbet yolculuğuna devam ediyor. Bir ay kadar önce; 23 Nisan'ın arifesinde, Frankfurt'ta bir stüdyoda, Türkiye'nin çocuklarıyla buluşmuştuk. Türkiye'nin unuttuğu çocuklarla... Oysa sayıları bir milyona yakındı. Gurbette doğup gurbette yaşıyorlardı. Henüz on-on beş yaşlarındaydılar. Kimlik cüzdanlarında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yazıyordu, annebabaları Türk'tü. Doğdukları Alman şehirlerinin dışında, her birinin buralarda da "hemşehri" si oldukları bir memleketleri vardı elbette. Ama ne kadar uzaktılar memlekete gurbette. Kalabalıklar arasındayken yalnız, kan ve göbek bağları kesilmemişken yabancıydılar sanki. Giderek ana dilleri Türkçe'den de koptu kopacaklardı, evde konuşulan da olmasa... Haklı hüzünlerle dönmüştük Siyaset Meydanı'nın ilk gurbet yolculuğundan...
Bu akşam ikinci "sefer-i hümayun" dayız Almanya'da. Bu kez Almanya'nın kalbi sayılan Köln'de. Bugünkü randevumuz gençlerle... Zor çocukluk yıllarını aşıp, bulundukları ülkeye tutunmaya çalışan gençlerle... Kollarını açmışlar iki yana; bir kolları yaşadıkları "yabancı diyar" lara uzanmış; öteki kolları baba diyarlarında... "Oralı ve buralı" olabilmenin zor ve umarsız çabalarında... Buradakiler bunun farkında mı?
Durum on-on beş yıl öncesi gibi değil, bilesiniz. Şimdi, binlercesi, "söke söke" kabul ettirdikleri varlıklarıyla oralarda "var" olma savaşının sayısız muharebesinden galip çıktılar. Göreceksiniz bu akşam; nerelerde "var" olabildiklerini, bileklerinin hakkıyla, alınlarının akıyla... Dışarıda büyüyen bu "dev" beyin gücünden kaç kişi haberdar gerçekten buralarda? Bir Alman takımının altyapısından gelen yetenekleriyle ve golleriyle seslerini duyururlarsa, gündelik fırsatçılar ordusu hemen pençelerini atıyor üzerlerine... Ya ulusal takıma kolaydan güç katmak ya da lig takımlarında Türk statüsünde "iyi yabancı" oynatmak... Hepsi bu! Ya ötekiler? Doktorlar, mühendisler, mimarlar, genç iş adamları, sanatçılar... Ne kadar kolay, sinemayı oralarda öğrenmiş genç bir sinema dehasının başarılarıyla kolayından gururlanmak!
Yirmi yılda değişen ne? O vakitler Erhan Önal, İlyas Tüfekçi, Erdal Keser ... Bugünlerde Ümit Karan, İlhan Mansız gelenlerden... Ve Altıntop kardeşler, İlhan Şahin ve ötekiler sonra... Sonra? O kadar!
On yıl öncesine kadar seslerini duyuran da olmamıştı pek. Arka arkaya "isyancı" rap grupları çıkana kadar. Yıllar önce onları ilk fark ettiğimizde şöyle yazmıştık "Cartel" üzerine: "Şarkılarından birinde ne diyorlardı: Burada yabancı, vatanımda Almancı... Aradaydılar. Kendilerini hiçbir zaman hiçbir topluma aitmiş gibi görmüyorlardı. (Fikrimin İnce Gülü'nün son cümlesindeki gibi, gidecekleri hiç bir yer yoktu sanki... Ne ileriye, ne geriye...) Yıllar sonra, son tahlilde; ait olduklarına karar verdikleri 'vatan' larına müzikle 'kesin dönüş' yapmayı denediklerinde, vatanlarında da yabancı olduklarını anlıyorlardı. Yalnızlıkları hüzün vericiydi..." Oysa, yine on yıl önce, herkesin duyması gerekeni de onlar söylemişlerdi çook uzaklardan: "Türkler ve Kürtler kardeştir, Onları ayıran kalleştir Gelenlere böyle söyle..."
Evet, aradan on yıl geçti. Bu akşam üçüncü kuşağın başarılı gençleriyle buluşturacağız Türkiye'yi, 19 Mayıs'ın arifesinde... Orada ne kadar yabancı, burada ne kadar Almancı kaldıklarını öğreneceğiz kendi ağızlarından. Ne de olsa çok şey yaşandı arada. Geçen on yıldan bu yana. 19 Mayıs'ın arifesi 17 Mayıs'tır, bilirsiniz. Rastlantıya bakın ki bugün 17 Mayıs. Gurbettekilerin "Hey biz de varız!" dedikleri tarih yani. Zaman ve "yaşananlar" ne kadar değiştirmiş gurbetin gençlerini. Göreceğiz, tarih, nereye taşımış "yalnızlar" ın özgüvenini.
|