Son5yıliçindedünyaekonomisindevefinanssistemindebenzerigörülmemişkesintisizbirlikiditebolluğuyaşanmakta. Artan likidite ve iyileşen yatırım ortamına paralel olarak gelişmekte olan ülkelere sermaye girişi artmış ve bu ülkelerin borçluluk seviyesi azalarak, döviz rezervleri yükselmiştir; ancak son dönemde dünya ekonomisine yön veren üç önemli merkez; ABD, Avrupa ve Japonya büyüme oranlarının artışına bağlı olarak fiyatların baskı altında kalması nedeniyle ard arda faiz artırım veya ultra gevşek para politikalarını terk etme kararı almaktadırlar. Bu politika değişikliğinin gelişmekte olan ülkeler üzerinde nasıl bir etki göstereceği ise piyasa uzmanlarının cevap aradığı çok önemli bir soru niteliği taşımaktadır. Faizleoynanmalımı? Faiz artırım sürecinde, ABD Merkez Bankası (FED) yüzde 1 seviyesine kadar indirdiği faiz oranlarını yüzde 4.75'e, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ise yüzde 2 olan faiz seviyesini yüzde 2.50'ye yükseltmiş, Japon Merkez Bankası (BoJ) ise piyasalara fazla olarak verdiği likiditeyi yıl sonuna kadar çekeceğini açıklamıştır. Dünyaekonomisininmotorukonumundakibuüçekonomideparanınpahalılaşmasıanlamınagelenfaizartırımlarıgelişmekteolanülkeleresermayeakışınınazalmasınaveyasermayenintersyöndeakmasınanedenolabilecektir. Bu durumdan her gelişmekte olan ülkenin aynı oranda etkilenmesini beklememek gerekir. Enerji ve hammade ihracatçısı konumundaki gelişmekte olan ülkeler artan emtia ve enerji fiyatları nedeniyle son dönemde cari işlemler dengesini lehlerine çevirmeyi başarmışlar ve iyi bir büyüme oranını yakalamışlardır. Diğer taraftan AB üyeliği sürecindeki ülkeler ise ( Türkiyedahil ) artan oranda cari işlemler açığı vermeye devam etmektedir. Bu açıdan bakıldığında global likidite daralmaya başladığında bu süreçten en olumsuz etkilenecek ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Türkiye'nindurumu Türkiye'nin global ekonomi içindeki yerini bu şekilde tespit ettikten sonra uygulanacak ekonomi politikalarını doğru olarak tespit etmek, muhtemel bir likiditedaralması konjoktürünün minimum hasarla atlatılmasına yardımcı olacaktır. Türkiye'ninartancariişlemleraçığıhernekadarfinansmanaçısındanbugüniçinbirsorunyaratmasada,makroekonomikdengeaçısındanenzayıfnoktamızdır . Bu nedenle Merkez Bankası tarafından uygulanan YTL'nin değerini muhafaza etmeye yönelik "dövizalımlarının " artarak devam etmesi doğru olacaktır. Diğer taraftan artan petrol fiyatlarının ekonomimiz üzerine getirdiği ilave yükleri hafifletmek amacıyla faizindirimleri planlanandan daha hızlı yapılabilir (Merkez Bankası anketine katılanların gecelik faiz tahmini yüzde 11.71). Bu politikanın fiyat istikrarı için olumsuz bir adım olduğunu savunanlar olacaktır, ancak artan petrol fiyatları nedeniyle kişi ve kurumların harcanabilir gelirleri içinde petrol harcamalarının artması, diğer harcamaların payının azalmasına neden olarak petrol dışı mal ve hizmetlere olan talebi azaltacaktır. Petrol fiyatlarının artmasından dolayı ithal edilecek enflasyon MerkezBankası'nın (MB) kontrolünde değildir. Bu duruma faizleri artırarak veya indirmeyerek müdahale etmeye çalışmak ekonomik aktörlerin zarar görmesine ve çok ciddi durgunluğa neden olabilir. MB başkanlığına atanan Sayın DurmuşYılmaz'ın "deneyimli " ve tekniği iyi bilen bir Merkez Bankalı olarak mevcut durumu en iyi şekilde değerlendirerek en doğru kararları alacağını düşünüyorum. Piyasaların önünü görmekte zorlandığı, siyasal risklerin artığı bir dönemde MB' nin başında tecrübeli bir kaptanın olması büyük şans, ancak bu tek başına yeterli değil. Başkan DurmuşYılmaz'ın aynı zamanda temsil ve bazen de siyasirisk alarak eksik olan bu yönünü geliştirmesi sonucu alacağı kararlar daha isabetli olacaktır.