|
|
Operadaki Hayalet
Of of offf, öyle bir aşk üçgenine yakalandım ki işin içinden çıkamıyorum. Evlerden uzak vallahi. 'Operadaki Hayalet' yani The Phantom Of The Opera'nın filminden bahsediyorum. Ay fena taktım ya. Efendim şimdi bilen bilir, bilmeyenler için yazıyorum; bu Operadaki Hayalet aslında bir hayalet değil, yüzünün bir yanı yara içinde diye Paris Operası'nın altında yaşayan, dahi besteci bir abi. Korodoki genç kız Christine'i küçüklüğünden beri yetiştirmiş, şarkı söylemeyi öğretmiş ve aşık olmuş (bir çeşit keman öğretmeni hikayesi). Gün oluyor devran dönüyor, Hayalet'in katkılarıyla, diva kızıp oyunu terk ediyor, mecburen divalık Christine'e kalıyor. Ve fakat tam bu anda yakışıklı yeni patron Raoul çıkageliyor. Raoul meğer kızın çocukluk aşkı değil mi? Ateş bacayı sarıyor tabii. Hayalet de Raoul da kıza aşık. Kız karmakarışık. Hem Raoul'ü seviyor hem de Operadaki Hayalet'e hayranlık duyuyor. Tabii işler sarpa sarıyor.
HAYALETİN BÜYÜK AŞKI Oldum olası Andrew Lloyd Webber'i çok severim, film benim için olağanüstüydü (Filmin dvd'si geçen sene Amerika'da çıkmış, bize niye bu kadar geç geldi acaba?). Hele favori şarkım 'All I Ask Of You''nun söylendiği çatıdaki sahne beni bitirdi. Ama en çok 'Operadaki Hayalet'in kendisi. Çok karizmatikti, hele şarkı söylerken. İçimden "Aptal Christine dağ gibi adam kaçar mı?" dedim mi, dedim. Çok etkilendim onun aşkından, kıza bakışlarından, gizeminden. Sonra sordum kendime, kimi seçerdim diye, Raoul'ü seçerdim ama aklım hayalette kalırdı bence. Eee biz kadınlar hep Operada'ki Hayalet'i istiyoruz, sonra gidip Raoul'e kalbimizi veriyoruz değil mi?
|