Hesap - kitap
"Demokrasi"nin meşruiyeti, bir takım egemenlerin arada bir sözde "halk temsilcileri"ni de konuşturduğu meşrutiyet filan değil, bizzat "halkın temsili" olmasında yatar. Haklısınız... "Yatar"! Yine de, kitapta böyle, kağıtta, kağıt üstünde böyle. Şu sıra bütçe dolayısıyla, "Kayıtsız şartsız millet egemenliği" müessesesi TBMM'de, yüz binlerce insanın hayatı da görüşülüyor. Ne yiyecekleri, ne içecekleri... Çocuklarını nasıl büyütüp nasıl bir emeklilikte ölümü bekleyecekleri.
Ve eğer o insanlardan biri değilseniz, olmayacaksanız, meseleye sadece "devletin iki yakası" zaviyesinden bakar, belki hiç bakmazsınız. Oysa orada yakalarından tutulmuş ve sallanan, sarsılan nice insanın kaderi var. Devir elbet değişti; bir zamanların bu "önemli haber"i, memur maaşları, farklı memurların koşulları, emeklilerin durumu filan; artık "çok ilginç bir olay olmadıkça" kafi ilgi çekmiyor. Hap gibi yutup bir bardak suyla tüketeceğimiz yahut sabun köpüğü gibi köpürteceğimiz bir sıkımlık sansasyonlara alıştık, işin içinden çıkamıyoruz. İnsanlar kendi kaderlerinin takipçisi olamayacak derecede, bitkin ve şaşkın.
Yine de orası "Millet Meclisi"; elbet bir sürü şey oluyor. Milletvekilleri çıkıyor, önerge veriyor, talep iletiyor, değişiklik yaptırmaya çalışıyor, kimi kesimlerin sorunlarına az çözüm, uyduruk haklarına az hukuk arıyor. Yani, bunları yapan var. O zaman şuna bakacaksınız... Çok ve çoğunluk olanların hakları, "demokratik" bir ülke parlamentosunda neden "azınlık" hakları gibi savunulabilir ancak ve neden film bittiğinde, icmal yapıldığında, onların payına ihmal ve hayal kırıklığı düşer? Şu sıra, bunu takip etmek lazım... Milyonlarca güçsüz adına az sayıda temsilcinin kovaladığı bir takım "imkan ihtimalleri", çoğunluktan yana mı değerlendiriliyor yoksa güçlü olduğunun farkında olamayan güçsüz çoğunluklar "devlete, bütçeye yük" diye mi kabul ediliyor?
Mesela, daha önce günlerce içine girdim ve hala çıkamadım ya... Şu astsubay mevzuunu biraz izliyorum. Misal, Türkiye'de 1'inci derecenin 4'üncü kademesine layık görülmeyen tek "devlet memurları" onlar. Üniversite, master, doktora dahi işe yaramıyor; "pırpırlı" asker, "az-subay" oraya yanaştırılmıyor. Neden? Meclis'teki "siviller" bu askerlere düşman mı? Tam tersine, en azından bir, iki milletvekili bu sorunun çözümü için girişimde bulunuyor, lakin "askerle sorunlu ya da barışık" diye bilinsin, hiçbir parti arkasında duramıyor. Neden? Yoksa daha büyük askerler mi karşı? Mesela, merak ediyorum, bu yıl bu konuda Genelkurmay'a görüş soruldu mu? Genelkurmay, Silahlı Kuvvetler'in çoğunluğu olan bu mensuplarının da her "Türkiye Cumhuriyeti memuru" gibi pekala 1'in 4'ünden emekli olabilmesini normal görüyor mu... Yoksa, ciddi ciddi karşı çıktı mı? Şemdinli'deki astsubayın "İyi çocuk" olduğunu biliyoruz da, on binlerce astsubay ve emeklisi... Sözleşmeyle ölüme giden ama kredi kartı borcuyla anında işten atılabilen, intihara sürüklenen çavuşlar... Maaşları, hakları "sivil" olduğu halde, cezası ve cefası "askeri" olan, ama askeri tazminatları alamayan ve pozisyona göre "erat" muamelesi görebilen "sivil askeri memurlar"... Bunlar çoluk çocuk "kötü çocuk" mu?
Alttaki çoğunluğun ne kadar altta kaldığı "demokrasi"nin ne kadar demokrasi olduğunu gösterir. Çünkü hesapta, yasaları yapan Meclis halktan doğar... Ve annesi-babası "halk" olan Meclis, yargının kanunlarını, hükümeti, Cumhurbaşkanı'nı ve onların tayin ettiği tüm sivilasker yöneticileri doğurur. Her şeyin başı, hesapta halk, hesapta bütçesi ve sesi zayıf olanlardır. Hesap boylu boyunca yatar!
|