Bu çocuklar...
Galatasaray bugüne kadar çok şampiyonluklar kazandı. Gitti UEFA Kupası'nı aldı. Yetmedi; Süper Kupa'ya attı aslan pençesini... Ortadoğu'yu, Balkanları, Kuzey Afrika'yı, Güneydoğu Asya'yı, inanmayacaksınız ama Orta Amerika'yı ayağa kaldırdı. Hor görülenin "başkaldırı şarkısı", tek bir kimliğin ifadesi oldu ülkenin ve dünyanın dört bir yanında... O zaferi yazanlar, tarihe yazıldılar... Evet! Florya'nın, Ali Sami Yen'in kapılarında görünmez heykelleri ile sizi karşılayan bir "tarih" vardır görmek isteyene... Ama... Şimdi... Basbayağı iddialı bir şey söyleyeceğiz: "Bu çocukların da heykelleri dikilmeli her Galatasaraylı'nın gönlüne!" diyeceğiz. Bu çocukların... Yani son iki yıldır Galatasaray formasını giyen sarı-kırmızılı futbolcuların... Geçen yıl; son ana kadar verdikleri inanılmaz mücadeleye rağmen, ayaklarının altından kayıp giden şampiyonluğa bu yıl ulaşabilirlerse, bilin ki bu zafer, Galatasaray tarihinin en anlamlı sayfalarından birini oluşturacaktır. Öteki takımlara karşı değil, Mustafa Kemal'in dediği gibi "makûs talih"e rağmen kazanılmış bir zafer olacaktır bu... Parasızlık, yönetimsizlik, sahipsizlik, moralsizlik, yalnızlık, çaresizlik, ümitsizlik... Ve fakat inanç... Ve fakat hırs... Ve fakat... Son iki yılda tozlarından silkinip yeniden sahalara dönen "o" ruh... Bu yazıyı yazmak için daha bekleyecektik aslında... Lakin... Soyunma odasında dökülen o göz yaşlarından sonra bu yazı bir dakika bile bekleyemezdi. Hakan Şükür'ün; "Hasan bizi de ağlattı!" demesinden sonra susmak olmazdı artık... Biliyoruz ki, milyonlarca Galatasaraylı lanetle kınadı birkaç ayyaş soytarının "şov"unu... Ama vesile oldu işte sahiplenmeye, çöküşe direnenlerin onurunu... Galatasaray zor günlerden geçiyor... Ama... Bugünlerde; farklı platformlardaki, silkinip ayağa kalkma çabalarının sonuç vermeyeceğini de kim söyleyebilir? Yirmi milyon insanın yelkenlerine rüzgar doldurduğu bir geminin karaya oturduğu nerede görülmüş? Genci, yaşlısı direniyor işte... Resmi "genel kurul"ların öncesinde, gönüllü "kongre"ler toplanıyor... Bu direniş değil de nedir? Lakin... Bu direnişin fitilini asıl ateşleyenlerin kimler olduğu unutuluyor. "Futbol takımının çocukları"; iki yıldır, çoktan düşülmesi gereken dağın etekleri yerine, zirvede "inancın isyan bayrağı"nı inatla dikiyor olmasaydı, şu gönüllü kongre heyecanları yaşanır mıydı acep? Direnmek herkesin hakkıdır. O çocukların da hakkıdır. İki hafta önce, bu ülkede pek çok şeyin öncüsü olan "Galatasaray"ın futbolcuları, bu ülkenin futbolunda görülmemiş bir şeyi yaptılar. Direndiler... Kısa süreli bir "grev" yaptılar... Antrenmana çıkmadılar... Ama formasını taşıdıkları kulübün tarihine yakışır bir "vakar"la yaptılar bunu... Direnmek adına maça çıkmasalardı, ya da pasif direnişle kaybetmiş olsalardı, kınanabilirlerdi elbette... Ama onlar, antrenmana çıkmayıp direndikleri haftada canlarını dişlerine takıp "altı" attılar... Geçen yıl "hoca"ları başkaldırıyordu onlar adına... Bu yıl onlar kalktılar ayağa... Ama "asıl isyan"ları sahada yaşanıyor her hafta... İçinde bulundukları "olumsuzluklara isyan" ile koşuyorlar her maçta... Ezeli rakiplerine Ali Sami Yen'de kaybettikleri maç bir dönüm noktasıydı belki de... O maçın ardından; nihayet "genç aslanlar"ı sahaya süren hocalarındaki değişimle birlikte başlayan baş kaldırı; camiayı da ayaklandırdı aslında... Gönüllü kongrelerin heyecanı ondandır... Hırsının esiri Hasan başta; bu çocuklar heykeli dikilecek çocuklardır gönül dağına...
|