Onlar beni sevdikçe...
"Bu insan Atina'dan bildirdi... Olay oldu... Cümle alem dünyanın dört bir yanından bildiriyordu... Bir tek bu adamınki hatırlarda kaldı... Tartışma programı yaptı olay oldu... Haber bülteni yaptı... Bütün ülke onu konuştu... Şimdi SABAH'ta yazı yazıyor... Bu sefer herkes yazılarını konuşuyor... Ne biçim bir iştir bu?.." Bilgin Gökberk ve Alev Evliyaoğlu önceki gece canlı yayında böyle söylediler... Sonra dönüp bana baktılar... Çizgi Dışı programlarında çizgi dışı ilan ettikleri bana nasıl bu kadar çizgi dışı olabildiğimi sordular... Ne yapıp edip, her yaptığım işi olay haline getirdiğimi sorguladılar... Beni överken, bu güzel görünen hayatın mucizevi formülünü merak ettiler... Beni severken, hınzırca ruhumu ortaya çıkarmaya çalıştılar...
Onlar bunları söyledikçe ben gülümsüyordum... Onlar bunları saydıkça ben düşünüyordum... Onlar beni alkışladıkça, ben utanıyordum... Onlar mucizeyi ortaya çıkarmaya çalıştıkça, ben yalnızlığıma dönüyordum... Onlar beni sevdikçe ben hüzünleniyordum...
Neden böyleydi acaba?.. Neden alkışlar utandırıyor?.. Neden sevgiler hüzünlendiriyordu acaba?.. Neden gülümserken hüzün vardı aslında?.. Ya da neden hüzün varken gülümsüyordum acaba?.. Güzel görüntülerin, büyük zaferlerin, dev aşkların, pırıltılı dünyasında insanı bu denli hüzünlendiren, ne olabilirdi ki?.. Gıpta edilen yaşamın gıptalardan arta kalan hüznünde yaşanmamış bir şeyler mi kalmıştı?.. Doymamış doyurulamamış duygular mı vardı?.. Yoksa, müthiş zaferlerin, milyonların önündeki şovların, sahne arkasında, o müthiş zaferlerin tersine, yaşanan acıların ruhunda yarattığı derin bir hüzün mü vardı?.. İçindeki küçük naif çocuk çok mu fazla öldürülmek istenmişti kim bilir?.. Her öldürülmek istendiğinde, ölmemek için kendince bir şeyler mi bulmaya çalışmıştı kim bilir?.. Belki de içindeki çocuğu öldürmemek için, daha fazla, daha fazla saldırır gözükmüştü?.. Hayatın 25 yıllık diliminde her yaptığın şeyin olay olması nasıl bir şeydi acaba?.. Güzel miydi?.. Yoksa, hep hedefte olmak ömür törpüsü müydü?.. Gıpta edilen yaşamın kulisi gerçekten gıpta edilecek kadar güzel miydi?.. Her zaman olay olacak bir yaratının mucizevi bir formülü mü vardı?.. Yoksa, yalnız küçük bir çocuğun, naifliğini koruyabilmek uğruna, her seferinde kendisinden bir şeyler çıkartarak ayakta kalabilme çabasından mı ibaretti?.. Ölmemek için kalbine mi yaslanmaktı?.. O kalbin dediklerinde mi ölüme meydan okumaktı?..
Önceki gece, bana müthiş başarılardan, olay olan hayatlardan söz edildikçe, ben içime kapandım... Canlı yayında gülümserken içten içe hüzünlendim... Onlar beni övdükçe ben utandım... Onlar beni alkışladıkça ben utandım... Kaçmak istedim... Kapanıp küçük bir odada yalnız başıma kalmak istedim... Doya doya ağlamak istedim...
|