Karikatür krizi ve Batı'da son durum
Danimarka'daki karikatür krizine tepkilerin şiddet içeriği giderek artarken Batı'nın tutumunda da farklılıklar göze çarpmaya başlıyor. Karikatürlere en sert tepki The Times gazetesinin eski yayın yönetmeni Simon Jenkins'ten geldi. Jenkins, 5 Şubat 2006 tarihli yazısında "İfade özgürlüğünü savunmanın en iyi yolu, ifade özgürlüğü kavramının aşırılıklarını kontrol etmek ve inceliklerine saygı duymaktan geçiyor" diyerek şu uyarılarda bulundu: "Danimarkalı ve diğer Avrupalı gazetecilerin, Allah'ın insan suretinde, Muhammet peygamberi de bir terörist olarak resmederek yayımlamanın, bütün Müslümanları öfkelendireceğini ve ayağa kaldıracağını bilmeleri gerekirdi. Böyle bir şakanın Batı hayat tarzına uygun olduğunu düşünerek bunları yayımlamaya kalkışmak tastamam aptallıktır. Dahası, amaç ve niyeti bakımından da vahşice bir şeydir. ... Bütün bunların Müslümanlarda yol açtığı öfkeyi, bir Batılı'nın tam olarak anlayabilmesi zordur. Sorun, Müslümanların bizim anladığımız ifade özgürlüğüne saygı duymasını öğrenip öğrenemeyecekleri meselesi değildir. Asıl sorun, bizim, değerleri ve inançları bizden çok farklı olan insanlarla barış içinde yaşayabileceğimiz bir dünyanın kurulmasını isteyip istemediğimiz meselesidir." Jenkins (Yazının çevirisinin tamamını dünkü Yeni Şafak gazetesinde bulabilirsiniz), sağcı Danimarka gazetesinin İslam'a ve Hz. Muhammed'e karşı tutumunu sert bir şekilde eleştirerek sağduyu çağrısı yapıyordu. Amerikan yönetiminin ve medyasının da tutumu benzer yöndeydi. Ancak, tepkilerin şiddet tonu artıp insan hayatına mal olmaya başlayınca Batı medyasında da farklı sesler yükselmeye başladı. İşte, Amerikan sağının iki güçlü temsilcisi The Wall Street Journal ve The Weekly Standart'ta dün ve önceki gün yayınlanan iki farklı yorum. Weekly Standart'a Danimarka, Şam ve Beyrut gezilerinin ardından "Lübnan ve Suriye'deki Müslümanlar diğerlerinden daha mı öfkeli?" başlıklı bir makale yazan Smith, "Her şeyden önce, Suriye'nin otoriter bir devlet olduğunu ve ülke sokaklarında rejimin izin vermediği hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğini akılda tutmak gerekiyor" dedikten sonra karikatürlere tepkinin gerçek bir savaşla ilgili olduğunu ileri sürüyor ve bu savaşın Suriye, İran ve Filistinli terör örgütlerini kapsadığını savunuyor. The Wall Street'e yazan Amir Taheri de, karikatürlere yönelik bu şiddetin arkasında Müslüman Kardeşler'in bulunduğu savını ortaya koyuyor ve Müslümanlık'ta resmin yasak olmadığını tezini işliyor. Tepkiler şiddete dönüştükçe, sempati de yerini eleştirel bakışa bırakıyor. Mağdur, bir anda saldırgana dönüşebiliyor. Türkiye'ye bu noktada büyük görev düşüyor. İslam'ı sadece El Kaide, Müslüman Kardeşler gibi örgütlerin savunmadığını, laik, demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye'nin de bu çirkin eylemden duyduğu rahatsızlığı hukuk kuralları içinde ortaya koymak. İslam'ı savunmanın, bu çirkinliğe tavır koymanın demokratik yöntemlerini geliştirmek, İslam'ı savunmanın bir grup fanatik yönlendiricinin eline kalmasına izin vermemek.
|