Münih
İnsanların düşünce ve tavırlarının medya tarafından biçimlendirildiği bir çağda yaşıyoruz. Okumadan çok izlemeye koşullanan kitleler, kendilerine sunulan bir haberi, filmi veya tarihi olayı tek gerçeklik olarak kabul ediyor ve gerisini pek kurcalamıyor. Münih, bu açıdan hedefi tam 12'den vuran bir film. İnsan, Filistin sorunu üzerine yazarken "anti-semitik" damgası yeme çekincesini nedense hep üzerinde taşıyor. Bu ülkede Başbakan'ın bile Galataport'u eleştirenleri antisemitiklikle suçladığını akıldan çıkarmamak lazım. Ama yine de bu durumun bizi gerçeklerin farklı yüzünü ortaya koyma çabamızdan alıkoymaması gerekir. Münih filmine bu düşünceyle gittim. Filistin sorununun hiç gündeme gelmeyeceği bir film izleyeceğimi biliyordum ama bu kadarını tahmin etmiyordum. Yönetmen Spielberg'in en büyük başarısı Filistinliler'i hiç insan boyutuyla ekrana yansıtmamak olmuş. Filistin ve bölge tarihini hiç bilmeyen biri gibi izlediğinizde film size "tarih dışı" bir gerçeklik sunuyor. Yıl 1972. İsrail devleti kurulmuş. Nasıl kurulmuş, bu topraklarda yaşayan Filistinliler'e ne olmuş bilginiz yok. Filistinliler film boyunca sürekli kan dökme peşinde koşan bir grup terörist olarak karikatürize ediliyor. (Bu satırlar Münih'te yaşanan terörü affettirmek amacıyla yazılmıyor elbet, sadece tarihi olayların nasıl cımbızla seçilip sunulabileceğini göstermek amacıyla kaleme alınıyor.) Münih'in en dramatik sahnesi "Kara Eylül" lider kadrosunu yok etmekle görevli İsrail timinin, liderlerden birinin kızını öldürme durumunda kalmalarıydı. Her biri profesyonel tetikçi olan bu insanlar, bir anda dünyanın en hümanist varlığı kesiliverdi. Karşınızda soğukkanlılıkla adam öldüren ama Filistinli bir çocuğu kurtarmak için çırpınan tetikçiler portresi vardı. Bu sahneyi izlerken İsrail askerleri tarafından vurulup babasının kucağında ölen çocuğun görüntüleri aklıma geldi. Kimsenin onun dramını film yapmayacağı, Filistinli annebabanın yaşadığı acıyı kimsenin paylaşamayacağını düşündüm. Münih Olimpiyatları'ndaki terörü anlatan biri her zaman çıkacak ama Sabra ve Şatila'daki katliamlar tarih kitaplarının tozlu yaprakları arasında unutulup gidecek. Öylesine unutulup gidecek ki, binlerce masum Filistinli'nin kanını döken Şaron, dünya kamuoyuna bir insanlık abidesi ve barış adamı olarak tanıtılabilecek. Spielberg'in öyle bir derdi yok zaten. Filmde Filistinliler'in aile ortamında gösterildiği tek sahne var, o da küçük kızın bombayla öldürülmekten kurtarılması. Özetle Münih, Filistinliler'i gözü dönmüş terörist, İsrailliler'i ise vatanlarını korumak için her zorluğu göze alan bir ulus olarak gösterme çabası içinde propagandist bir film. Bir ulusun topraksızlaştırılmasına, ülkeden ülkeye sürülmesine, yaşadığı acılara hiç değinmeyen bir film. Gösterimi Hamas'ın ezici zaferiyle sonuçlanan seçimlere denk gelen film, Filistinliler'i acımasız terörist, İsrail'i ise var olmak için yasadışı yollara başvurmak zorunda kalmış, acılı bir ulus olarak yansıtmış. Medyanın, sinema sektörünün bu kadar anti-Filistin, anti-Müslüman olduğu günümüz dünyasında Filistinliler'in çilesine ışık tutacak bir film beklemek veya en azından objektif bir sunum istemek herhalde biraz fazla hayalcilik oluyor.
|