Geçmişle hesaplaşmak
Arkadaşımız Aslı Aydıntaşbaş, emniyet güçlerinin Horasan'da halkı birbirine düşürmeyi planlayan bir provokasyonu nasıl ortaya çıkardığını dün ayrıntılı bir biçimde kaleme aldı. Türk-Kürt, Alevi-Sünni çatışması yaratarak siyasi iktidarı sıkıntıya sokmak, demokrasiyi askıya aldırma çabaları bize yabancı değil. Aslı'nın yazısını okuyunca yıllar öncesine, 1978'in Kahramanmaraş'ına döndüm. Ecevit'in başbakanlığı dönemiydi. Alevi, Kürt, sol ittifakına dayanan bir siyasetçinin, üstelik kontrgerillayı hedef göstermiş bir siyasetçinin başbakanlık koltuğunda oturması bir kısım insanları rahatsız etmişti belli ki. Terör adım adım tırmanıyordu. Belediye başkanları evlerine gönderilen bombalı paketlerle öldürülüyor, solcu öğretmenler sokak ortalarında infaz ediliyordu. Ama en korkuncuna henüz tanık olmamıştık. 23 Aralık sabahı Maraş'ın çevre köylerinden toplanan yüzlerce yoksul erkek, kamyonlarla Alevi mahallelerine taşındı. Ellerinde baltalar, keserler vardı. Girdikleri mahallede kimi evlerin üzerinde "Bu ev satılıktır" yazısı vardı. Yazısız evlere, apartmanlara yöneldiler. 8 yaşındaki çocuktan 70 yaşındaki nineye kadar önlerine gelen insanları hunharca öldürmeye başladılar. "Komünistin, Alevi'nin malı helaldir" diyerek yönlendirilmiş bir sürüydü bu. Kıyım, asker ve polislerin gözü önünde tam iki gün sürdü. 25 Aralık günü artık basılacak ev insan kalmadığında olaylar duruldu. Bilanço 111 ölü, 1000'den fazla yaralıydı. Bu olay yakın tarihimizin en karanlık, en kirli olaylarından biri olarak üzeri örtülü öyle kalakaldı. Olayların yaklaşık iki yıl ardından gelen 12 Eylül rejimi, 17 yaşındaki çocukları bile astı ama bu olayın sorumluları özenle korundu. Adana, Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman, Hatay İlleri Sıkıyönetim Askeri Komutanlığı 1 Numaralı Askeri Mahkemesi, 1980 yılında verdiği hükümde hakkında dava açılan 804 sanıktan 29'unu ölüm cezasına, 7'sini müebbet hapse, kalanları farklı hapis cezalarına çarptırdı, 379 sanık ise beraat etti. Bu karar Yargıtay'da bozuldu, yeniden yargılama, Yargıtay süreci derken idam cezaları uygulanamadı, sanıklar hafif cezalarla kurtuldu. (111 insanı hunharca öldürenler 8-9 yıl hapis yatarak kurtulurken 25 yıl hapis yatmış Ağca'yı sorguluyor olmamız da bir başka trajikomik olay.) 20'nci yüzyılın başındaki Ermeni Katliamı iddialarını tartıştığımız günümüzde, 27-28 yıl önce gerçekleştirilmiş bir katliamı görmezden geldik, geliyoruz. Bu olay neydi? Ecevit'e karşı bir istikrarsızlaştırma girişimi mi, Ecevit'i destekleyen kesimlere gözdağı mı, Anadolu'yu tek mezhepli bir toplum haline getirme çabası mı, yoksa askeri darbenin özenle planlanmış bir hamlesi mi? Şimdi kimilerinin gururla anlattığı Özel Harp Dairesi bu işin neresindeydi acaba? Bu katiller kimilerine göre vatanperver, vatansever kahramanlar mıydı? Onların rolü nedeniyle mi, 12 Eylül rejimi bile bu sanıkların üzerine gitmedi? Bilmiyoruz, bilemiyoruz. Çünkü Türkiye, bu olayla ne hukuk boyutunda, ne toplumsal sorgulama boyutunda hesaplaşmadı. Arjantin'den Şili'ye, Bolivya'dan İspanya'ya kadar birçok ülke bunu başardı. Yaşadığı sarsıntıların nedenini ve sorumlularını araştırdı. Biz ise üstünü örttük. Yüzleşmekten özenle kaçındık. Oysa geçmişiyle yüzleşemeyen, geçmişin hesabını soramayan bir toplum kendisine sağlıklı bir gelecek kuramaz.
|