Kürt sorunu ve erken seçim
Türkiye, sorunlarını bölük-pörçük tartışmaya, tartışıp kimi kesimler içini döktükten sonra o konuları bir kriz olmadıkça gündeme getirmemeye alışmış bir ülke. Kürt sorunu da böyle bir konu. Başbakan Erdoğan'ın Diyarbakır gezisi öncesi ve sonrasında Kürt sorunu, alt kimlik-üst kimlik tartışmaları gündemde önemli bir yer tuttu. Ardından Şemdinli bombaları geldi. Bir süre Şemdinli bombaları konuşuldu. Sonra onu da geride bıraktık. Şimdi gerek resmi açıklamalar, gerek medyanın gündeminde Kürt sorunu yok. Sanki günlerce, aylarca tartıştık, kimlik sorunlarını, dil sorununu çözdük. Sanki Kuzey Irak'ta Barzani önderliğinde oluşan bir cazibe merkezi yok. Sanki, Apo'nun önderliğinde geliştirilmeye çalışılan yeni siyasi girişimler yok. Başta iktidar olmak üzere toplumun önemli bir bölümü, Kürt sorunu konusunu gündeme getirmekten özenle kaçınıyor. Ama sorun bütün çıplaklığıyla ortada duruyor ve biz görmezden geldikçe alttan alta kaynayarak büyüyor. Binlerce kuş ölürken yetkililerin izlemekle yetinmesi örneğinde olduğu gibi, toplumsal bir "kuş gribi" virüsü ülkenin göbeğinde gelişiyor. Bu, iktidarın tek başına çözebileceği bir konu değil. Devletin yetkili organları dahil, tüm kesimlerin demokratik ortamda tartışmasıyla adım adım çözüm bulunabilecek bir konu. Ancak zaman daralıyor. Bölgeden gelen haberler Nevruz'a kadar bir girişimde bulunulmazsa, toplumsal olayların hızla tırmanabileceğine işaret ediyor. İktidar ise günlük 45 dakika Kürtçe yayın hakkıyla sorunların çözüleceğine inanır bir havada görünüyor. Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar krizden kaçınma arzusu, ülkenin önündeki bu en önemli sorunun gündeme getirilmesini önlüyor. AB ile ilişkilerin limoni bir havaya bürünmesi de bu havaya katkıda bulunuyor. Büyük laflarla bölgeye verilen mesajların arkasının getirilmemesi, bölge insanının siyasetçiye güvenini her geçen gün sarsıyor. "Bunlar gelir, konuşur gider ama hiçbir şey değişmez" inancı bölge halkına giderek hakim oluyor. Oysa, şimdi eylem zamanı. Bütün yetkililerin sık sık gündeme getirdiği bir genel afla dağdaki gençleri topluma kazandırmak, sözlerin arkasından somut adımların atıldığını göstermek zamanı. Eğer bir Başbakan Diyarbakır'a kadar gidip "İlla her soruna bir ad koymak gerekmez. Çünkü sorunlar hepimizindir. Ama illa 'Ad koyalım' diyorsanız Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Benim de sorunumdur. Bu sebeple 'Kürt sorunu ne olacak?' diyenlere diyorum ki, bu ülkenin başbakanı olarak o sorun herkesten önce benim sorunumdur" demişse, ardından hiçbir şey olmamış gibi davranamaz, davranmamalıdır. Eğer böyle davranacak idiyse, o zaman gidip bölge halkına böyle sözler vermemelidir. Şu anki görüntü, AB ile masaya oturma başarısı göstermiş iktidarın her türlü demokratik reform ve sorunlara çözüm bulma iradesinden uzaklaşmış olduğu yönündedir. Böyle bir tablo, Başbakan'ı rahatsız eden erken seçim tartışmalarını gündemde tutacak gelişmelere çanak tutacak bir tablodur. Çünkü iktidarda olmak bisiklete binmek gibi bir iştir, durursan düşersin. Bu iktidarın ise gerek toplumsal desteği, gerek Meclis aritmetiği nedeniyle durmaya hiç hakkı yoktur.
|