kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Son Dakika
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Teknoloji
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    İşte İnsan
    Sinema
    Turizm Rehberi
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Polisiye hafiftir ama hayatın hafif yanlarını ciddiye almak gerekir
Polisiye hafiftir ama hayatın hafif yanlarını ciddiye almak gerekir
Remzi Ünal'ın aşkla arası düzeliyor

Remzi Ünal iz peşinde

Altı yıla altı kitap sığdıran Celil Oker yarattığı roman kahramanı Remzi Ünal'ın maceralarıyla polisiye severleri peşinden sürüklüyor.


Polisiye hafiftir ama hayatın hafif yanlarını ciddiye almak gerekir

Altı yıla tam altı kitap sığdıran eski reklamcı şimdinin polisiye roman yazarı Celil Oker 'Remzi Ünal' karakterinin serüvenleriyle polisiye meraklılarını peşinden sürüklüyor.

On yıl öncesine kadar kimse birbirine okuduğu polisiye romanlardan bahsetmiyordu. Ama son yıllarda Türkiye'de polisiye edebiyatı öylesine bir yükselişe geçti ki, okuyucu da bundan nasibini aldı. Yarattığı emekli pilot Remzi Ünal karakteriyle polisiyeseverleri kendine bağlayan Celil Oker, aslında bir yarışma sayesinde girdi hayatımıza. Kaktüs Kahvesi ve Oğlak Yayınları'nın 1999'da ortaklaşa düzenledikleri Polisiye Roman Yarışması'nda birinci seçilen Oker, ilk kitabı "Çıplak Ceset"in ardından peşpeşe tam beş roman daha yazdı. "Remzi Ünal"ın maceralarına Merkez Kitap'tan çıkan son romanı "Bir Şapka Bir Tabanca" ile devam eden yazar, bunu yeni serüvenlerin izleyeceğini söylüyor...

- Bir romanı ortaya getirmek hiç de kolay olmasa gerek. Siz nasıl yılda bir kitap bitiriyorsunuz?
- Bazı genç arkadaşlar oturup üç-beş ayda bir roman çıkarayım ister. Ama bunun böyle olmayacağını çok iyi biliyorum ben. Roman yazma işi gerçekten çalışmakla eşit bir şeydir. Bu da benim reklamcılıktan öğrendiğim bir şey. Çünkü reklamcılıkta zamana bağlıdır her iş. Belli zamana kadar teslim etmek zorundasınızdır işinizi. Yaptığınız şey iyidir, kötüdür, vasattır o ayrı. Ama bir kitap yazma hedefi koyduğunuzda eğer çalışmazsanız onun olmayacağı çok açık.

ÖNCE EŞİM OKUR
- Polisiye roman yazmak ayrı bir çalışma gerektiriyor mu?
- Aslında pek değil. Hayatta yazılmış bütün romanlarda iki temel soru vardır. Ya "Bundan sonra ne olacak?" diye sorarsınız ya da "Bundan önce ne olmuştu?" Eğer geçmişte ne oldu sorusuna yoğunlaşırsanız, işte o zaman polisiye roman çıkar ortaya. Onun için polisiye roman yazmanın temelde diğer romanlardan farkı yok. Tek bir fark var; polisiye roman okurlarının diğer okurlardan daha uyanık olması. Çünkü en ufak bir açığınızı, hatanızı yakalar ve sizi affetmezler.

- Siz bunun önlemini nasıl alıyorsunuz?
- Benim "akıl danelerim" diyebileceğim insanlar var. Bunlardan biri eşim, diğeri de çok güvendiğim yakın bir televizyoncu arkadaşım. Önce yazdıklarımı onlara okutuyorum. Mesela iki kitap önce şöyle bir durum oldu: Beşiktaş'ta cephesi ve merdiveni çok dar bir evi anlatıyorum. Ama yukarıda üçüncü katta kuyruklu kocaman bir piyano var... Televizyoncu arkadaşım beni aradı ve "O piyano oraya nasıl çıktı?" dedi. Kitabı yayınevine vermiştim ve son dakikada baskıya girmeden, "Piyanonun kuyruğunu kesin" dedim. Sonra o kuyruksuz bir piyano oluverdi. Bu tür hatalara düşmemek için defalarca okuyorum yazdıklarımı.

HİÇ 'HİN' DEĞİLİMDİR
- Yazmaya polisiye ile mi başladınız, yoksa başka tür yazı denemeleriniz oldu mu?
- Elbette oldu, lise ve üniversite sıralarında hikaye yazarı olabilmek için geçilebilecek bütün süreçlerden geçtim. Öykülerim Ankara'da çıkan "Yarın" adlı bir dergide yayınlanmaya başladı. Bildiğiniz "sanat" yazılarıydı bunlar, polisiye değil. Sonra bir şekilde yazıya küstüm, bunun içine hayat gailesi, geçim sıkıntısı da gibi şeyler de girdi. 84'ten 99'a kadar hiçbir şey yazmadım.

- Reklam metin yazarlığı yaptınız bu dönemde değil mi?
- Evet, Markom'da başladım reklamcılığa, ondan sonra Merkez Ajans'a geçtim. 87'de beş arkadaşımla kendi ajansımızı kurduk, 99'da bıraktım. Emekli oldum reklamcılıktan, Bilgi Üniversitesi'nde full time öğretim görevlisi olarak çalışıyorum son altı yıldır.

- Peki neden polisiye roman yazmaya karar verdiniz?
- Çok genç yaşlarımdan beri yerli- yabancı polisiye okurum. Benim emeklilik projemdi aslında polisiye roman yazmak. Bunun için de yıllarca epey kafa patlattım. Ama bir türlü bilgisayarın başına geçemiyordum. 98 yılında bir polisiye roman yarışması düzenlendi. Bu bana yapılabilecek en alçakça ama en iyi şeydi. Mecburen oturdum ve yazdım. Bir yıl sonra sonuçlar açıklandı; ben kazanmıştım. Birinci seçilen roman, ödül olarak Oğlak Yayınları tarafından basılacaktı. Dolayısıyla en güzel ödülü almış oldum, kitabım hemen yayınlandı. Ben de hiç ara vermeden diğerlerini yazdım. Bununla "Burdayım, kalıcıyım" mesajını vermek istedim.

- Bir polisiye roman yazarı nasıl yaşar, hayata bakışı nasıldır?
- Benim hayatım çok domestik bir hayat. Okul, eşim, çocuklar... Burada birisi bir tabanca çıkarsa ortaya ya tabanca gider, ya ben giderim. Polisiye roman yazmak tamamen kafasının içindeki bir fantezi. Dolayısıyla başkalarından daha "hin oğlu hin" falan değilim.

- Son yıllarda polisiye romanlara ilgi giderek artıyor. Oysa eskiden Türkiye'de bu tür romanların pek alıcısı yoktu...
- Eskiden bir adamın karısını öldürmesi saklanacak bir şey değildi, aksine gurur verici bir şeydi sanki. Aynı şekilde töre cinayetleri de. Ama artık Türkiye değişti, zenginlik arttı. Zenginlik artınca paylaşılması gerekir. Bu zenginlik paylaşılırken de her zaman yasal yollara başvurulmaz. Bu da mafyanın doğmasına neden olur. Son zamanlarda Türkiye suçların işlenilip sonra da saklanmasına çok alıştı. Şimdi miras için annesini babasını öldüren ve cesetlerini eve gömen insanlara rastlamaya başladık. Bunu kurgu düzeyinde çözmeye çalışanlar da polisiye yazarlar. Dünyada da polisiye edebiyat bir yükselişte.

- Romanlarınız hep İstanbul'da geçiyor. Genelde yerli polisiye romanlar hep şehir merkezli. Neden hiç bir taşra kentinde, kasabada geçmez bu öyküler?
- Ben öncelikle İstanbul'da yaşadığım ve burayı çok iyi tanıdığım için tercih ediyorum. Zaten tüm ünlü polisiyeler de hep New York, Paris, Londra gibi büyük şehirlerde geçer. Ayrıca kitaplarımın yabancılar tarafından okunuyor olması, beni buna itiyor. Metropoller sert polisiye romanların doğal ortamıdır zaten. Taşrada geçen İngiliz polisiyeleri de vardır ama o başka bir tavır.

- En sevdiğiniz polisiye roman yazarları kimler?

CHRISTIE HAYRANI
- Son dönemde okuduğum Türk polisiye roman yazarlarını değerlendiremem. Objektif olmaz çünkü. Ama yabancı yazarlardan Agatha Christie ve yeni dönemde bana daha yakın olduğunu hissettiğim Dashiell Hammett'ı çok beğeniyorum.

- Siz kendinizi nereye koyuyorsunuz Türk polisiye edebiyatında?
- Ben işini iyi yapmaya çalışan biriyim. Ama neyi, neden yaptığım üzerine hem yapmadan önce hem de yaparken çok düşünüyorum. Bir de ilk kitabımın bir Alman yayınevi tarafından yurtdışında yayınlanmış olması çok sevindiriyor beni. Ben nasıl ağzım sulanarak New York'ta dolaşan Mike Hammer'ı okuduysam, şimdi bir Alman ya da Hollandalı okuyabilecek İstanbul'daki Remzi Ünal'ın maceralarını. Evet, polisiye roman bir popüler kültür ürünüdür ve hafif bir şeydir. Ama hayatın hafif yanının da ciddiye alınmasına şiddetle inanıyorum. Çünkü bunu ciddiye almadan yaparsanız, feci şeyler çıkar ortaya.

İlknur K. AKMAN

DİĞER RÖPORTAJ HABERLERİ
 Kocam 'İki göğüs herkeste var tek göğüs daha enteresan' dedi
 Filmlerimde cinsel değil ruhsal ilişkileri anlatmak istiyorum
 Göbekli bir reklam yönetmeniydim zayıf şarkıcı oldum
 İş bulmanın aykırı kuralları
 Kadınlardan hep destek gördüm
 Ringte kazanamadı dansöz oldu
 İtalya'da Türkiye denilince aranan tek gazeteci
 Büyükbabası İstanbul'dan göç eden oyuncu
 İyi olduğumu hazmedemeyenlere çok gülüyorum
 Mustafa'nın yüzü hayatımı aydınlatıyor
 Bir Yılın Sonunda Şehrazat'a Kendimi Affettirdim
 Soyadım yazarlığımın önündeydi
 Bir dönemin sonu
 Fahri Bey beni dövdü Behiye Aksoy saçımdaki kanları delil...
 Hido yanlış yaptı
 Plantu'nun Türkçe öyküsü
 Sinemayı hem sevdik hem de yaşadık
 Rüzgarı sollayan çift
 Bush ilgimi çekmiyor Clinton ise karizmatik
    Aktüel Pazar Yazarlar
    Güncel
    Hobi
  » Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
Tesettür giyim kemik erimesine neden oluyor
Tesettür giyim kemik erimesine neden oluyor
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Kadın ve Aile Sağlığı...
Büyük Prens
Büyük Prens
Prens Albert kimilerine göre dünyanın en küçük ikinci ülkesinin...
Mantar çiçek gibi toplanmaz
Şimdi tam mevsimi ama mantarların hangilerinin yenilebilir olduğunu...
Picasso Şile palamudunu sever miydi?
'Picasso'nun Sofrası' adlı kitap büyük bir sanatçının ruhunun...
Sakın annem duymasın ben hızı seviyorum
Sörfte Avrupa şampiyonu olan Çağla Kubat denizde olduğu kadar yolda da hız...
Nissan Patrol: Bir arazi efsanesi
1970'lerde Jeep Wagoneer'la, Land Rover'la 1980'lerde Chevrolet Blazer'le av...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.