kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Son Dakika
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Teknoloji
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    İşte İnsan
    Sinema
    Turizm Rehberi
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Şehir isyanları
Şehir isyanları

Bütün şehir isyanları işsizliğin azalmaya başladığı ve yeni istihdam yaratıldığı sıralarda çıkıyor. Üstelik, halkının durumu daha bozuk mahallelerde hiç isyan çıkmazken, durumu düzelmeye başlayanlarda ayaklanma oluyor.

Sinema tarihinin efsane filmlerinden Batı Yakasının Hikayesi (West Side Story) 1961'de gösterime girdiğinde, dünyanın büyük bölümü ABD'yi herkes için refah, yani Amerikan rüyası aynasında tanıyor ve tanımlıyordu. Jerome Robbins ve Robert Wise'ın yönetiminde çekilen film, Natalie Wood, Russ Tamblyn, Rita Moreno, George Chakiris gibi oyunculara büyük bir şöhret kariyeri açtı. New York'un fakir Batı kesiminde komşu mahallelerde yaşayan çoğu Polonya asıllı beyaz gençlerin Jets ile Porto Ricolu gençlerin Sharks adlı çeteleri arasındaki mücadelelerinin ve Porto Ricolu bir kızla Polonyalı bir delikanlının aşklarının arka planında, devasa New York kentinin ve ondan da devasa ABD'nin bağrındaki eşitsizlik ve haksızlıklar şöylesine bir görülebilmekteydi. Rita Moreno'nun söylediği "I love to be in America" (Amerika'da olmayı seviyorum) şarkısı, bu ülkede renkli insanların karşı karşıya kaldıkları bazı sıkıntıları dile getiriyordu, ama filmin başrollerini paylaşan dört kişiden biri Rus, biri Polonya, biri Güney Amerika, biri de Yunan asıllıydı. Gelişmiş ve göç alan ülkelerin hem yeni gelenleri ezen, hem de onlara yükselme yollarını açan çelişkili yapılarını anlamak için, bilim adamları çokça ter ve mürekkep akıttılar. ABD nereden nereye gelmişti? Mark Twain'in "Huckleberry Finn'in Maceraları" (1884) adlı kitabında şöyle bir konuşma vardır: " - Allahım! Biri bir kötülük mü yaptı? Hayır bayan, bir zenci öldürüldü. Aman iyi, şansımız varmış. Çünkü insanlar bazen kötülük yapıyorlar". 19. yüzyılın ikinci yarısında zencilerin katledildiği, otobüslere ve beyaz okullarına alınmadığı ABD'den, Genel Kurmay Başkanı veya Dışişleri Bakanı zenci olan bir ABD'ye geldik, ama banliyö isyanları ilk kez bu ülkede ve hem de özgürlüklerin ve etnik eşitlenmelerin giderek arttığı bir dönemde başladı. 1965'te Los Angeles'in Watts kesiminde başlayan ve ağır hasara yol açan banliyö (halkının çoğu zenci) ayaklanması, 1981'de Londra banliyösü Brixton'da, 1992'de Los Angeles'in South Central kesiminde, 2001'de Leeds'in Bradford dış mahallesinde tekrar edilmiştir. Bunlar en büyük isyanlardır. Bunların dışında, onlarca küçük çaplı varoş ayaklanması vardır. 1981 Brixton ayaklanması sıradan bir olayla başlamıştır. Polis, mahallede devriye gezmektedir, yerde başka bir Antilli tarafından yaralanmış Antilli bir genç bulur, hemen hastaneye götürür. Mahallede polisin Antilli genci yaraladığı, çocuğun hastaneye götürülürken öldüğü dedikodusu yayılır ve çok tahripkar bir isyan çıkar. Aynı şekilde Fransa'nın güneyindeki Montelimar'da 12 Temmuz 2000'de polis Momo adında, 25 yaşındaki bir Magrepliyi aramaktadır. Bu genç, daha bir hafta önce çok sayıda banka soygununa katılmıştır, silahlıdır ve ikide bir polise ateş açmaktadır. Polisin varlığından rahatsız olan 300 kadar mahalleli genç toplanır. Ama Momo bu arada teslim olur. "Kahramanları"nın teslim olmasıyla onurları zedelenen gençler polise saldırırlar ve günlerce süren isyan esnasında tahrip ve yağma olayları meydana gelir. 27 Ekim'de Paris'in banliyölerinden Clichy-sous-Bois'da başlayan ve kasım ortasına kadar çeşitli kentlere yayılarak süren isyan ülkemizde büyük bir yankı yaptı. Bir çok Fransız kentinin dış mahallelerinde çok sayıda Kuzey Afrikalı Müslüman ile Türk göçmen ve sığınmacının yaşıyor olması bu ilginin esas nedeniydi, ama Türk medyası ve kanaat önderleri, çoğu olayda olduğu gibi, bilgi sahibi olmadan fikir beyan ettiler. Oysa ilk kez 1965'te ABD'de başlayan ve Fransa'da ilk kez 1979'da ortaya çıkan kent isyanları Türkiye'de şimdiye kadar hemen hiç ilgi çekmemişti. Başbakanımızın bu isyanları Fransa'nın yakınlarda koyduğu başörtüsü yasağına bağlaması bu ilginin bir nedeni olabilir. Ama asıl neden, herhalde Türk kamuoyunun kimlik meselelerine daha duyarlı hale gelmesidir. Paris'in doğusunda, kent merkezine 15 km uzaklıkta bulunan Clichy-sous-Bois, 28.274 nüfuslu ve topraklarının üçte biri orman olan bir uydu-kent. Nüfusunun % 38,6'sı 20 yaşından, yarısı da 25 yaşından küçük. Doğum oranı binde 21,6 ve Fransız ortalamasının çok üstünde. Okul ihtiyacı, 50 bin kişilik bir kentinkine eşit, ama tamamen karşılanmış. Çalışanların %36,2'si işçi. İşsizlik oranı diğer birçok dış mahalledekinden düşük. 1997'de 1500 olan işyeri sayısı 2005'te 2500'e çıkmış durumda. Son 8 yılda yaratılan istihdam 1.250, yani neredeyse isteyen herkese iş var. Ancak mahalle gençleri bu işlere burun kıvırıyor ve yeni istihdam alanlarını dışarıdan işçi geliyor. Bu noktada ortaya ciddi bir sorun çıkıyor. Özellikle Türkiye'de, bu isyanın esas olarak işsizlikten çıktığı söylendi. Oysa bütün şehir isyanları, bu sonuncusu da dahil, işsizliğin azalmaya başladığı ve yeni istihdam yaratıldığı sıralarda çıkıyor. Üstelik, halkının durumu daha bozuk mahallelerde hiç isyan çıkmazken, yalnızca durumu düzelmeye başlayanlarda sokak ayaklanması olması düşündürücü. DCRG (Genel bilgiler merkezi yönetimi) verilerine göre, Fransa'da 1 Ocak'tan 27 Ekim'e 28 bin araba ve 17.500 çöp konteyneri yakıldı. 5.760 binaya zarar verildi. Çetelerarası 442 çarpışma (Jets ve Sharks) ve güvenlik güçlerine karşı 3.832 saldırı kaydedildi. Paris civarında her gece 20-40 araba yakılıyor. Son isyan sırasında 27 belediye otobüsü yakıldı. 28 bin nüfusa, metro, trene ek olarak 60 kadar belediye otobüsü, toplu taşımın çok yeterli olduğunun göstergesi. Pekiyi, o zaman neden bu kadar tahripkar ve yıkıcı bir ayaklanma oldu? Bunun cevabını haftaya vermeye çalışacağım.

Mehmet Ali Kılıçbay

DİĞER GÜNCEL HABERLERİ
 Tesettür giyim kemik erimesine neden oluyor
 Büyük Prens
 Bileklerini haksızlık büktü
 Venedik nasıl kurtulur
 Jako'yu neşeyle andılar
 Sinek ilacıyla çözülen cinayet
 Mehmet'e zorla cinsel muayene kadın derneklerini kızdırdı
 Hayatını ve sanatını kadınlarla değiştirdi
 Ünlüler top üstünde zayıflıyor
 Engellilerin hayatı fotoğraflandı
 CNR'da müzik festivali gibi fuar
 Osmanlı eserleri açık artırmada
 Türk gençliği cinselliği medyadan öğreniyor
 Dümbüllü'nün kavuğu Şensoy'da değil bankada
 Bombaların öyküsü
 Şemdinli'de kadın olmak zor zanaat
 Karşı'nın yıldızı Çarşı'nın korkusu
 Kazablanka'nın beyazı, Marakeş'in mavisiyle FAS
 İstanbul'un şöhreti buzula bile ulaştı
    Aktüel Pazar Yazarlar
  » Güncel
    Hobi
    Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
BALÇİÇEK PAMİR
Fatih Terim'den bir Petek Dinçöz yaratmayı...
MEHMET ALTAN
Gökyüzüne işeyenler
Geçen hafta belim kopmuş bir...
REFİK DURBAŞ
Kars'tan, Picasso'dan Blues'dan üç...
Sakın annem duymasın ben hızı seviyorum
Sakın annem duymasın ben hızı seviyorum
Sörfte Avrupa şampiyonu olan Çağla Kubat denizde olduğu kadar yolda...
Nissan Patrol: Bir arazi efsanesi
Nissan Patrol: Bir arazi efsanesi
1970'lerde Jeep Wagoneer'la, Land Rover'la 1980'lerde Chevrolet...
Kendinize yaptığınız baskıdan hemen kurtulun
Yarattığınız stresin vücudunuzda kronikleşmesini...
Tabletle gelen güzellik
Kadınların güzelleşmek için birbiriyle yarıştığı günümüzde, gıda...
Mantar çiçek gibi toplanmaz
Şimdi tam mevsimi ama mantarların hangilerinin yenilebilir olduğunu doğru...
Picasso Şile palamudunu sever miydi?
'Picasso'nun Sofrası' adlı kitap büyük bir sanatçının ruhunun derinlerine,...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.