kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Son Dakika
    Yazarlar
  » Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Teknoloji
    Otomobil
    Detaylı Arama
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
    Aktüel Pazar
    İşte İnsan
    Sinema
    Turizm Rehberi
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Eşi Sevinç ve arkadaşı Engin’in moral takviyesine rağmen Kanat, kemoterapiye çok zor dayandı.
Tesadüf hayat kurtardı
Kayahan dese ki: Ben kanseri yenerim!

Tesadüf hayat kurtardı


Doktoru ile sohbet eden Kazım Kanat, piyasada kanser ilacı bulunmadığını öğrendi. Akşam'da yazdığı yazı SABAH'ta manşet olunca ilaç ithalatı başladı.

Karaciğerimin 5'te dördünün gittiği ameliyat sonrasında yoğun bakımdan odaya çıktım... Yine eşim Sevinç baş ucumda. Elbette kız kardeşim Meserret de öyle. Bodrum'da tatil yaparken durumumu öğrenen Metin Karabekir, yine her zamanki tıp bilgisi ile durum değerlendirmesi yapıyor. (Bu arada haber vermediğim ağabeyim evi aramış. İçimde sıkıntı var, neler oluyor demiş. Adam sanki altıncı hissi ile yaşıyor. Bir de baktım dünyanın öbür ucunda tatildeyken geliverdi.) Koridor çiçek bahçesi gibi. Ziyaretçiler, telefonlar. Çiçeklerden biri Galatasaraylı Ali Kırca'dan, ötekisi Fenerbahçeli Uğur Dündar'dan... Ali Emre hoca gülerek (Çaktırmadan biraz da kızarak...) "Kim olduğunu niye söylemedin" diyor. O an şu gerçekle yüz yüze geliyorum. Toplumda tanınan insanları ameliyat etmek büyük bir risk. Galiba Cerrahpaşa bu riski alamadı. Bu yüzden Çapa'nın doktorlarına kendimi emanet ettim. İyi de yapmışım. Hastane harika... Doktor ve hemşireler de öyle. Ama iki basit olay az kalsın sonum oluyordu. İlk ameliyatımda yaşadığım sorunu yine yaşadım. Gece yarısı ölüyorum. Karım Sevinç (Artık kendisini artık doktor sanıyor. Soranlara da Harvard mezunuyum diyor) doktoru çağırdı, "Burnuna hortumu takın. Midesinde su birikti, kalp krizi geçirebilir" dedi. Amerika'dan gelen genç doktor heyecandan hortumu takamıyor. Ben neredeyse öleceğim. Hint asıllı bir doktor geldi, boğazımı sıktı, hortumu zorla iterek mideme indirdi. Birkaç saniye sonra vücudum da ki su boşaltılmıştı. Bu olaydan birkaç gün sonra... "Doktor" dedim "Uyuyamıyorum." "Sana hap vereyim" dedi. "Ben hap içemem" dedim. Neyse iğnede karar kılındı. Gece oldu hemşire geldi vücudumdaki kordonlardan birine şırınga ile uyku ilacını verdi. Harika bir olay. Sanki yeşil çayırlar üzerinde uçuyorum. Hayatımda böyle mutlu olmadım. Bir de baktım ki doktor beni tokatlıyor. Karım ağlıyor. Meğer ben ölümden dönmüşüm. Uyku iğnesi yanlış yere yapılmış. Kalp durmak üzere... Ben uyandırıldım, ama öfkeliyim, söyleniyorum; - Her şey harikaydı. Sanki ben cennete gibiydim... (Demek ki ölünce ben cehenneme gitmeyeceğim. İlk deneyde bunu gördüm!...)

SORUNLAR BİTMEDİ
Karaciğer gitti, ama sorun bitmedi. Yine kemoterapi başladı. Bu tedavi 6 ay sürüyor. Ara vermek yok. Verdiğin zaman yapılan tedavi sıfırlanıp tekrar başa dönülüyor. Bu kez İtalyan Hastanesi'ndeyim. Sevgili Dr. Cem Ar o gülümseyen yüzü ile baş ucumda. Bir de kanserli hastaları iyileştirmek için çalışırken kanser olduğunu öğrenen ve ameliyat olan Fatoş hemşire... (Gülşen hemşire de ikimize bakıyor.) Fatoş hemşire de benim gibi kanser savaşçısı. Yatarak değil, çalışarak iyileşiyor. Birlikte iyileşiyoruz. Tek sorun dökülen saçlarına taktığı eşarp. (Galatasaray maçlarına Sarı-Kırmızı eşarpla gidiyor.) Tam 6 saat süren bir operasyonla ilaçlarımı damardan alıyorum. Kah uyukluyorum, kah kusuyorum, bazen de zor nefes alıyorum. Sonra doğruca ev. Karımla anlaşma yapmışım. O gidecek ve arkadaşlarıyla eğlenecek. Yalnızlık!... Yani istiyorum ki benim o halimi kimse görmesin, üzülmesin. Evde tek başınayım ya... Bağıra çağıra söyleniyorum. Canım yandığı zaman ağlıyorum. Aynaya bakmaya korkuyorum. Bakınca gördüğüm manzara şu; "Dökülmüş saçlar, sararmış bir yüz. Neredeyse dışarı çıkacak olan bir çift göz." İlaçların o müthiş baskılı süreci nihayet 5-6 saat sonra yavaşlıyor. Geride korkunç bir yorgunluk. Kemoterapi işte böyle bir tedavi. Vücutta ne kadar kötü hücre varsa hepsini öldürüyor. Ama iyileri de yok ediyor.

SSK'DA OLSAYDIM...
Tedaviyi eğlenceli hale dönüştürmek için bazen bir konu bulup tartışıyorum. O gün konu şu: SSK'da olsaydım sonum ne olurdu? Dr. Cem Ar'ın gülümseyen yüzü dondu: - Ölürdün!... "Hadi canım" dedim... Doktor Cem bu kez sanki vicdanının sesiyle söylüyordu; - Sen mutlu bir hastasın... Doktorun var, ilacın var. Ya onların?! Ben dondum kaldım; "Ne demek bu?" Doktor Cem dedi ki: "Kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar şu an piyasada yok. Hastalar ölüyor!.." - Peki bu benim kullandığım ilaç! - Senin için biz bulamazsak bile ilaç geliyor. Çünkü, sen tanınmış, sevilen birisin. Hepsinin üstünde sen gazetecisin. İşte o an ölmek istedim. 50 yaşındaki Kazım efendi rahatlık içinde tedavi olacak, çocuklar, gençler ilaç bulamadığı için ölecek. Oturdum gazetem Akşam'a yazdım. Dedim ki; "Politikacılar kızmışlar ve Fransa'ya ambargo koymuşuz! Kanser ilaçlarını bulan da onlar, satan da onlar. Fransa'ya kızıp gümrükte bekleyen ilaçların çekilmesine izin vermiyoruz. Kanser ilacı gümrükte bekliyor. Hasta hastanede ölüyor. 5 milyon liralık ilaç karaborsada 50 milyon lira. Bırakın şu Fransa kompleksini gümrükten ilaçları çekin. Hastalar ölmesin." Benim bu yazımı SABAH birinci sayfadan duyurdu. Böylece Türkiye'de bir ilaç skandalının yaşandığı ortaya çıktı. İlaç firmaları zam bekliyordu. Uyanıklar da ilaç depolayıp, karaborsadan piyasaya sürüyorlardı. Kanserden toplu ölümler başlamıştı. Bu skandalı SABAH bitirdi. İlaç üreticileri fiyatta anlaştı, sorun çözüldü. Fransa'ya koyduğumuz ambargo kalktı. İlaç ithalatının önü açıldı. Hiç unutmuyorum, o günlerde yayında olan Medical Chanal beni yılın gazetecisi seçti. Ama bir ses kulağımdan gitmiyordu. Öğretmen olan bir baba Zonguldak'tan sesleniyordu; - Tam 4 aydır 10 yaşındaki oğlum kemoterapi görüyor. İlaç olmadığı için tedavi yarıda kaldı. İlaç bulunca, tedavi yeniden sıfırdan başlayacak. Yani çocuğum yine 4 ay o eziyeti çekecek. Ne olur yardım edin!... İşte o haber bir tesadüfle çıkmasaydı ne olurdu? Lütfen, hayat bu kadar ucuz değil... Hiç olmazsa çocuklara kıymayın efendiler.

1 2 3 4 5
 
DİĞER GÜNÜN İÇİNDEN HABERLERİ
 Ev sahibi uyanmadan otomobillerini çaldılar
 Evde biri üstün olmalı
 'Picasso' basınla buluştu
 Tarkan röportajı asparagas çıktı
 Çubuk tedavisi horlamaya çare
 30 milyon litre süte el konuldu
 Terör yolda buldu
 İhalede silahlar konuştu
 İşadamı cinayetinde tutuklama
 Suç makinesi 'iş'te yakalandı
 Hırsızlığın böylesi...
 Tek kadehi bile bebeğe zararlı
 Öğretim görevlisi Boğaz'dan ölüme atladı
EMRE AKÖZ
'İçimizdeki Picasso'
Dün Sakıp Sabancı...
MEHMET BARLAS
Felsefe de, sosyoloji de tarih de siyasete dairdir..
Bu...
İLKER SARIER
Neden bu gerginlik?
Gazetecilere sık sık sorarlar:...
SAİT GÜRSOY
20 yaşındaki SABAH'ta geçen 18 yıl
Yaşamımda kasım ayı...
SAVAŞ AY
Gecenin matemini ruhuma örtüp sarayım
İstanbul'un en...
HINCAL ULUÇ
Pirelli'nin efsane takvimleri ve 2006!..
40 yıldan fazla...
Olmak ya da olmamak
Olmak ya da olmamak
Fenerbahçe ilk maçta Milan'a son 5 dakikada yitirdiği 3 puanın...
Revna Hanım vazgeçirdi!
Revna Hanım vazgeçirdi!
Beşiktaş Başkanı Demirören istifa kararından, eşinin "Yarım...
Türkiye bir mozaiktir
"Üst kimlik" söylemini "rahatsız olanlara, bilimsel çalışma...
Baykal: Türkiyeli değil, Türk milleti sözünü sindireceksin
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının üst kimlik değil, hukuki kimlik...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Künye | Ana Sayfa
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Üretim ve Tasarım   Merkez Bilgi Grubu