kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Son Dakika
  » Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Teknoloji
    Otomobil
    Detaylı Arama
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
    Aktüel Pazar
    İşte İnsan
    Sinema
    Turizm Rehberi
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Umur Talu @ SABAH
Tel:
0537 660 71 21
Fax:
0212 280 05 51
 

Bunlar da oluyormuş!

Bir ahbaplık ve nispeten bir güven oluştu ya...
Yani, onların canını acıtan, içini yakan ve pek kimsenin de umursamadığı, medyanın genellikle "emir-komuta" ve hiyerarşi düzenine toz kondurmadığı meselelere girdik ya...
Şemdinli'deki "bomba-itirafçı-astsubay-uzman çavuş" meselesi üstüne de epey astsubay-uzman çavuş görüşü ulaştı.
Özellikle, oralarda görev yapanların, yakın zamana kadar yıllarca görev yapmışların ve "Şu kadar yılım Jitem'de geçti" diyenlerin söylediklerini dikkatle dinledim.
Hemen söyleyeyim.
Bu meselelerde elbet yüzde 100 benim gibi düşünmüyorlar. Yüzde 10 bile iyi oran.
Sadece jitem eden değil, kibarca sitem eden çok oldu.
Biz nasıl bazen "gerçeklerin bir tarafı"na abanıyorsak, onlar da başka tarafına yükleniyordu.
Hakkari Valisi'nin dediği gibi, "Ankara'dan, İstanbul'dan göründüğü gibi değil"di, orada devlet görevlisi olmak, devlet olmak, hatta Türk olmak. Vali'nin demediği gibi, tabii, buralardan göründüğü gibi de olmamalıydı, "Orada Kürt olmak, vatandaş olmak, halk olmak".
Ölümün nefesini hissetmiş, ölümün nefesiyle soluk alıp vermiş, nefes nefes ölüm vermiş bir insanın "doğal" duygularının dışında, tabii "Görev ve vatan aşkı, milli hassasiyet" ten oluşan ve meslektaşına, silah arkadaşına sahip çıkan bakış da ağır basıyordu.
O açının içine, bir tutam hukuk, göz kararınca demokrasi, karşılıklı saygımıza binaen konuyordu.
Anlatılanlar, Şemdinli'deki zanlı askerleri korumaktan, derin işlerin gerekliliğini savunmaya kadar yayılırken...
İlginç birkaç notu paylaşmak istedim.
"Doğrudur" diye emin olduğumdan değil; "Neden yanlış olsun" diye düşündüğümden de değil. Sadece, "Bunları böyle bilip böyle konuşan tecrübeli askerler var" diye aktarmak istediğimden.


Biliyor muydunuz ya da öyle midir ama, dediler ki...
"Jitem'de terörle mücadelede bir Toros timi üç kişiden oluşur. Bir şoför, ya uzman çavuştur yahut milliyetçi bir asker seçilir. Güvenebilmemiz için genellikle sivilde ülkücü olmuş gençlerden seçilir. İkinci kişi, eski PKK'lı itirafçıdır. Üçüncü ise tim komutanı."
Bir otoda böyle üç kişi buluştuğunda, bunun tim olduğunu anlamalıymışız.
Doğru mudur nereden bileyim, ama dendi ki...
"Şemdinli işinde çok tuhaflık var. Bu kadar acemilik olmaz. Muhtemeldir ki, astsubay Ali Kaya birilerinin tavuğuna kışt dedi, birilerinin ayağına bastı, onu oyuna getirdiler."
Bilmiyorsanız anlamıyorsunuz, sorular soruyorsunuz:
"Anlamadım yani..."
"Bazen çıkar çatışmaları olur. İstihbarat örgütlerinin arasında da olur. Bazen birileri birilerine komplo da hazırlar."
"Bence " diye başlayan oldu: "Ali Kaya, görevdeyken oyuna getirildiğini anlamış ve kendini, kimliğini bilhassa teşhir etmiş olabilir. Bu bir çeşit kendini korumadır, kendini görünür, bilinir ve kolay kaybedilmez, harcanmaz hale getirmektir."
Emin misiniz; yok, sadece tahmin. Ama böyle şeyler de olurmuş bazen. Olmuş bazen. Kaybolan olmuş bazen.
Asıl ilginci, neredeyse ağız birliğiyle, tahmin ettiğiniz gibi PKK'nın tezgahlarından da çok bahsedildi de, pek tahmin edilmeyeceği üzre esas "Çok ciddi bir aktör ve faktör olarak yabancı istihbarat servisleri, ajanlar ve CIA" dan konuşuldu.
Bilmiyorum, öyle midir ama hep dendi ki...
"Bölge ajan kaynıyor. Onlar da tezgah kurmuş olabilir. CIA bölgede ciddi bir varlık."
Böyle komplo mantığı yaygın mıdır diye soracak oldum...
Birisi, valla billa dedi ki, "Ne diyorsunuz. Orada görev yaparken, emir alacağım kişi olarak bana CIA'dan biri bile gösterildi".
Bu kadarını filan bilemem. Ama, "Bunlar da oluyor" diye anlatılıp durdu.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Cek mi, cak mı, cuk mu?   / 20-11-2005
 Eline çarptı, penaltı!   / 18-11-2005
 Yeni vade...   / 17-11-2005
 Dünya kadar yer varken...   / 16-11-2005
 HHD'nin HDR'si!   / 15-11-2005
 Kalleş kaleşler ile Veysel Ateş'ler   / 14-11-2005
 Arıza mı, hastalık mı?   / 13-11-2005
 Hakkâri'de, Fransız!   / 11-11-2005
 Ne güzel gazetecilik bu böyle!   / 10-11-2005
 Var mı o yüz!   / 09-11-2005
ÖMER LÜTFİ METE
Olmayana ergi siyaseti
Demirel düşüşlerinden birini...
UMUR TALU
Bunlar da oluyormuş!
Bir ahbaplık ve nispeten bir güven...
ERGUN BABAHAN
Şemdinli'den Saracoğlu'na
Bir çete reisiyle ilişki...
ERDAL ŞAFAK
Ya atı alan Fırat'ı geçerse?
Şu birkaç hafta içinde...
MEHMET ALTAN
Kemalist modernleşmeden demokratikleşme-ye
Türkiye; AB...
Bir tek komünistler onu protesto etmedi
Her gittiği ülkede onu Irak savaşı ve küreselleşme karşıtları ağır...
İngiliz polis: İdam cezası geri getirilsin
İngiltere'de bir silahlı soygunda bir kadın polisin öldürülmesi, idam...
Çayeli'nden derbiye
Çayeli'nden derbiye
Rize'de Cihan, Necati ve Hasan Kabze'nin demlediği 3 şekerli çayını...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Künye | Ana Sayfa
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Üretim ve Tasarım   Merkez Bilgi Grubu