A..... yoksa!
Bugün aslında sıradan bir geziyi, beklenmedik bir biçimde gündemin en çok tartışılan konusu haline getiren açıklamalara değinecektik. Başbakan Erdoğan'ın "özel ve genel" toplantılarda, yakından tanık olduğumuz söylemlerinin "arka planı" nı okumaya çalışacaktık. Ama... Bunu daha sonraya bırakabiliriz. Çünkü "durum" sanıldığı kadar acil değil. Şimdi, konuşulması gereken başka şeyler var. Aslında, bu ülkede yaşanan pek çok sorunu, pek çok acıyı, içimizi yakan her yangını açıklayacak bir şey... Belki simgesel, ama hayatı açıklamaya yarayan bir şey...
Yıllar önce, futbolla ilgili yazılarımızı "Futbol Hayattır!" adı altında bir kitapta toplamıştık. Yayınevinin editörü, kitabımızın arka kapağına şu satırları düşmüştü: "Bu kitapta, konusu futbol olan ya da futbol penceresinden başka konulara göndermeler yapan yazılar var. Futbol kavramı altında, aslında insanı ele eliyor. Futbolu hayata bağlıyor, siyasete, demokrasimize, geleneklerimize, düşünce yapımıza, toplumsal olaylara 'futbol' un bakış açısından yaklaşıyor."
Evet, inanmıştık futbolun "hayat" olduğuna. Hayatın futbolla açıklanabilir bir şey olduğuna inanmıştık. Ama... Bu inancımızı terk edeli çok oldu. Yakın çevremiz biliyor. Bu ülkedeki futbolla ilgili tutkularımızı, heveslerimizi, heyecanlarımızı kaybedeli de çok oldu. Kırgınız gayrı. Statlara eski yürek çarpıntılarıyla gitmiyoruz. Hatta çoğu zaman gitmiyoruz. Televizyon ekranlarında meşin topun bu ülkedeki macerasına eskisi gibi dikkat kesilmiyoruz. Neden mi? Kaybettiğimiz şey, salt futbola dair heyecanlar değildir aslında, biliyoruz. O duyguların bir şekilde sürdüğünü; bizimle hiç ilgisi olmayan yabancı maçları izlerken görebiliyor, yaşayabiliyoruz çünkü.
Öyleyse ne? Görün artık: Futbol iniştedir bu ülkede. Eğer, kriter uluslararası başarılarsa, ki öyledir. Ki başka kriter yoktur. Futbol çöküştedir hatta. Almanya'ya niye gidemediğimizi konuşuyor herkes. Son iki maçtaki hakem hatalarına fatura kesiliyor. "Bize haksızlık yapıldı" deniyor. Maçtan sonra çıkan olaylarla ilgili olarak haksızlığa uğrayacağımız söyleniyor. Haksızlık, evet. Bu duyguyu öne çıkarıyoruz. Bilinçaltlarımızda bu duygu çok yerleşik çünkü. Neden mi? Bunu kimse konuşmuyor: Evet, artık itiraf edin. Son maçlarda haksızlığa uğradık ya da uğramadık; FIFA'da haksızlığa uğrayacağız ya da uğramayacağız. Lakin. Haksızlığı asıl biz kendimiz yarattık. Haksızlık duygusunu bilinçaltlarımıza yıllardır yerleştiren biziz. Artık, bu yazının başlığındaki "nokta nokta" ların yerini doldurabiliriz. Bu ülkede futbolda artık yeri olmayan, bu ülkede futbolda zerresi kalmayan "adalet" sözcüğünü buraya yazabiliriz. Ve deriz ki: Adalet yoksa, hiç bir şey yoktur. Bu ülkede; yalnızca benim renklerini sevdiğim takımın değil; neredeyse bütün takımların taraftarlarının -son yıllarda- haksızlığa uğradıkları yolunda kuvvetli şüpheleri ve kaygıları vardır. Doğrudur. Hepsi de haklıdır gerçekten. Hepsinin canı yanmıştır haksızlık yangınlarında kaç kez. Adalet, bir kere yok olunca; haksızlık hançerinin kime, nerede saplanacağı belli olmaz artık. Adalet yok olunca futbol filan kalmaz ortada. Kalmamıştır da. Şimdi, Türk futbolunun başına, yeni başkanlar, yeni teknik adamlar filan gerekmiyor. Adalet gerekiyor. Hukuk gerekiyor. O adaleti getirecek "adam" lar gerekiyor. Futbol ve futbolcular "iddaa" lı değil; yeniden "iddia" lı nasıl olabilir ki başka? Biz nasıl heyecanlanırız yeniden, nasıl?
Vicdanları kanatan öteki haksızlık hançerlerine ne demeli peki? Ölçü gerçekten uluslararası başarılarsa, bu ülkeye gelmiş geçmiş "en iyi yabancı hoca" yı, elinde kurdelesi ıslanmış "kırgın" zafer madalyalarıyla, iki kez "kovan" bir ülkede, kim inanır adalete? Ben Lucescu'nun gözyaşlarını unutmadım. O göz yaşları sağanağı altında yeni "zafer takları" kurabileceklerine inananlar, unuttular mı?
|