Kronik cari açığın çözümü yatırım ortamını iyileştirmekten geçiyor
Makro göstergeler 2001 krizine yol açan yapısal sorunlardan giderek uzaklaştığımızı gösteriyor. Ama bir gösterge var ki, o da yeni bir tehlikeye doğru yaklaştığımızı işaret ediyor: cari açık. Eylül ayı itibariyle son bir yıllık cari açık 21.4 milyar dolara yükseldi. Yıl sonu itibariyle bu rakamın 24 milyar dolar civarında çıkması bekleniyor. Gelecek yıl da hükümetin cari açık tahmini 21.4 milyar dolar.
Kurun etkisi Cari açığın görülmemiş düzeylere çıkmasında kurların düşmesinin veya liranın değerlenmesinin önemli bir rol oynadığı açık. Ancak YTL'nin ne kadar değerli olduğu, bunun aşırı mı yoksa normal bir artış mı olduğu konusunda yanıtlar net değil. Bitişikte Merkez Bankası'nın yayımladığı Reel Efektif Döviz Kuru yer alıyor. Tabloyu 2002 Ekim'den başlatmamızın nedeni, güçlü küresel sermaye hareketlerinin bugünkü hükümetin iş 0başına gelmesiyle çakıştığı tarih olmasından. O döneme göre reel kur veya lira yüzde 38.7 daha değerli. Bu değerlilik asıl 2003 ve 2005 yıllarında meydana gelmiş. 1995 yılını 100 kabul eden endeks Ekim 2005'te 165'e ulaşarak 1980 Ocak ayından sonra ikinci en yüksek aylık değere ulaşmış.
Petrolün etkisi Cari açığı büyüten ikinci olgu ise petrol fiyatlarındaki artış. Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakcı' nın açıklamasına göre, 2005 yılında petrol ve ürünlerinden kaynaklanan cari açık tutarı 6.2 milyar dolar. Bu da toplam tutarın yaklaşık üçte birini oluşturuyor.
Büyümenin etkisi Bir de tabii yeni yatırımlar ile ithal ara malı kullanımının artmasının yani büyümenin etkisi var. Kurun düşük olması ithal ara malı kullanımını cazip kılıyor. Zaten düşen kur nedeniyle ihracatçılara rekabet gücünü koruyacak başka seçenek de sunulmadığı için, ara malı ithalatı giderek artıyor.
Çözüm nerede? IMF programları cari açığa bir önlem getirmedi. Gerçi bu konuda uyarıları var ama ne önlem istediğini bilmiyoruz. Kaldı ki, yukarıda açığa yol açan üç nedeni kontrol altına almak öyle kolay değil. En azından kısa vadenin işi değil. Büyümeyi düşürmek dördüncü yılına girmekte olan hükümetin tercih edeceği bir seçenek olmasa gerek. Petrol fiyatlarında ise yapılabilecek bir şey yok. Dövizin artırılması da, kur rejimini değiştirmeden ve IMF'nin onayını almadan mümkün değil. Kaldı ki kur artışı enflasyondan başlayarak faizler, iç borçlanma, yurda giren sermaye konularında elde edilen kazanımları durdurur veya tersine çevirir.
Yatırım ortamını Dün Hazine Müsteşarı faiz dışı fazlanın yüzde 6.5 yerine 6.8 olarak gerçekleşeceğini açıkladı. Hükümet bütçede hareket olanağı kazandıkça, ihracat artışıyla cari açığı kontrol altına almak üzere, istihdamın üzerindeki aşırı vergi yüklerini, enerji maliyetlerini, haberleşme maliyetlerini düşürmeli. Bankacılık kesiminin yeniden yapılandırılmasında bir hayli mesafe alındı ama sermaye piyasası reformu da gerçekleştirilmeli ki şirketler kesimi uzun vadeli, uygun koşullu finansman sağlayabilsin. Bütün bunlar yatırım ortamının, iş yapma ortamının, üretim ortamının iyileştirilmesi olarak da özetlenebilir. İthal ara malı kullanımı azaltmak veya verimliliği artırmak için, özel sektör yaratıcı fikirler bulmalı ama bunun olumlu sonuçları 510 yıl gibi uzun vadeli bir iş. Tabii kronik cari açığı önlemek için yurtiçi tasarruf oranı da artırılmalı. Bunun da bazı koşulları var. Bir kısmı sağlanabilmiş olsa bile, hâlâ eksiklikler var. Bu da bir başka yazının konusu.
Sonuç "En yüksek dağın bile eteği ovadadır" Japon Atasözü
|