Doha-Manama-Kopenhag hattı!
Körfez izlenimlerimizi, Bahreyn'in başkenti Manama'da, şehrin eski çarşısında, köhne bir kasetçi dükkanında bırakmıştık. Dükkan sahibine sorduğumuz soru, herhangi bir Türk şarkıcısının kasetlerini satıp satmadığı yolundaydı: "Vardı ama, kalmadı!" dedi.. Tarkan'ın albümleri çok satıyormuş meğer.. "Ya İbrahim Tatlıses?" dedik.. İşte o noktada; beni de, yanımdaki gazeteci arkadaşlarımı da çok şaşırtan hamleyi yaptı. Çok heyecanlanmıştı: "Sen; 'o'sun, değil mi, 'o'sun?" Haydaaa!... Neyse.. İbrahim Tatlıses olmadığımıza ikna etmemiz uzun sürmedi.. Ardından şunu söyledi: "Eskiden 'o' çok satardı, ama artık gençler Tarkan'ı seviyor.. Tarkan kızlara öpücük gönderiyor!" Başbakanın söylemleriyle birdenbire tartışmaların odağına oturan bir gezinin ardından söyleyeceklerimize bu anekdottan mı başlamalı? Evet, buradan başlamalı..
Önceki gün altı buçuk saatlik bir yolculuktan sonra Bahreyn'den Danimarka'ya geldik. Yolculuğu uzun kılan, yalnızca kilometreler değildi. Ya da; Manama'da 30 dereceye varan sıcaklıkta şehri terk edip, gece yarısı Kopenhag'da sıfırın altında bir soğukla karşılaşmak da değildi. Daha başka şeylerdi mesafeleri uzatan.. Resmi görüşmelerde, yalnızca yatırımların ve paranın konuşulduğu bir diyardan; birdenbire insan haklarının, işkence eleştirilerinin, kadınerkek eşitliğinin, düşünce özgürlüğünün konuşulduğu bir iklime girmek.. Geride bıraktığımız Körfez kıyılarında pek bahsi geçmeyen sözler ve kavramlardı bunlar..
Geride bıraktığımız diyarlarda, genel anlamdahayatı betimleyen kavramlar neydi öyleyse? Din mi, İslam mı? Hayatın akışı, yalnızca dinin hükmettiği rüzgarla seyrediyorsa şayet, o rüzgar her körfezde insanları nasıl farklı farklı koylara, yani farklı farklı yaşam tarzlarına götürüyordu peki? Bir başka soruyla, ne kadar ülke varsa, o kadar "İslami yaşam tarzı" mı vardı o diyarlarda?.. Sözgelimi, Katar'da; içki her yerde yasakken ve genç kızların çoğu kara çarşaflar içinde dolaşıyorken; lüks alışveriş merkezlerinde fonda "Kuran" okunup, ezan dinletiliyorken.. Oraya kuş uçuşuyla on dakika mesafedeki Bayreyn'de "hayat tarzı" nasıl birdenbire değişebiliyordu? Benzer alışveriş merkezlerinde, başı açık ve batıdaki yaşıtlarından hiç de farklı görüntüler sergilemeyen genç kızların çokluğu dikkati çekiyordu.. Geceleri, Rus kızların dansettiği gece kulüpleri ve Bahreynli gençlerin geç saatlere kadar dansettiği diskolar, barlar.. Ve turistik belgeli tesislerde tüketilen içkiler.. Dansöz de cabası.. Bu bizim gözlemimiz mi yalnızca?.. Başbakanın gezisi sırasında, işadamları ve gazetecilerden oluşan "heyet" e dağıtılan bilgi notunda ne diyor? "Bahreyn.. çevredeki İslam ülkeleriyle kıyaslandığında kadın haklarının daha gelişmiş olduğu MODERN bir ülke.. Oy hakkı olan kadınların dörtte biri çalışıyor ve BAŞINI ÖRTMÜYOR.. Turistik tesislerde içki servisi bulunuyor." Attila İlhan gibi mi sormalı peki: Hangi İslam!...
Bahreyn sanıldığı gibi şimdilerdepetrol zengini bir emirlik değil.. Aslında Körfez bölgesinde petrolün bulunduğu ilk ülke.. Daha 1931'de.. Ancak petrol rezervleri giderek azalıyor.. Bugünlerde asıl zenginlik kaynağı, çığ gibi büyüyen kıyı bankacılığı.. Paranın "kaçamak" yaptığı yer mi yani? Bilmiyoruz.. Ama, insanın "kaçamak" yaptığı yer olduğunu herkes söylüyor.. Suudi Arabistan'la Bahreyn arasında kurulan tam 25 kilometrelik uzun, çok uzun bir köprü; Suudi vatandaşlarını küçük "kaçamak" lar için Bahreyn'e taşıyor.. Orada yasak olup, burada yasak olmayanlarla buluşturmak için.. Öyle dediler.. Biz söyleyenlerin yalancısıyız..
Buraya kadar yazılanlar izlenim yalnızca.. Türkiye'nin oralarda ne aradığının hikayesi değil.. Parasını harcayacak zenginlerin "açık büfe" ye koyduğu sofradan ülke tabağına pay almaya çalışmak asıl hikaye.. ki bu iyi bir şey.. Tartışılacak yanı yok.. Doha-Manama-Kopenhag hattının son ayağı Kopenhag'da yaşananlara ya da söylenenlere gelince.. O hattaki bütün "özel ve genel" konuşmaları dinledikten sonra, geniş değerlendirmeyi sonraya bırakarak soralım: Erdoğan'ın maksadı, rejim krizi ve gerginlik yaratmak mıdır?.. Söylenenleri nasıl okumalı?... Sonraya..
|