kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Son Dakika
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Teknoloji
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    İşte İnsan
    Sinema
    Turizm Rehberi
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Hollywood zalimdir sizi hemen unutur
Kung Fu bizi çok sevdi

Altın Portakal için Türkiye'ye gelen Kung Fu dizisinin yıldızı David Carradine sinema yazarımız Atilla Dorsay'a konuştu; "Türkiye'ye aşık oldum. Ne zaman çağırırsanız gelirim."


Hollywood zalimdir sizi hemen unutur

Kung Fu dizisiyle ünlenen David Carradine, Antalya'daki festivalin ünlü konuklarından biriydi. İlk fırsatta Türkiye'ye tekrar geleceğini söyleyen büyük ustayla sinemadan özel yaşamına her şeyi konuştuk.

David Carradine Antalya'da birkaç gün geçirdi ve oldukça popüler oldu. Ama bölükpörçük konuşmalarla onu doğru dürüst tanıyamadık. Oysa o, Hollywood'un en ünlü ve köklü sanatçı ailelerinden birinden gelen gerçekten çok enteresan bir kişilikti. Ve bu ikinci Türkiye ziyaretinden sonra, artık kamuoyumuz onu gerçek anlamıyla tanımalı diye düşünüyorum. Hollywood'un efsanevi aktörü John Carradine'ın oğlu.
1906- 1988 arası yaşamış babası... 1930'lardan 80'lere dek tam 250 filmde rol almış, yadırgatıcı fiziği kadar, ürpertici sesiyle de ün yapmıştı. Aynı zamanda mükemmel bir Shakespeare oyuncusuydu. Dört eşinden beş oğlu olmuştu; David, Keith, Robert ve Bruce Carradine ile farklı bir soyad taşıyan Michael Bowen. David de babasının yolundan gitmişti. 1936 doğumlu sanatçı sürekli çalışmış ve bugüne dek toplam 147 film/TV yapımında oynamıştı. Babasına yaklaşıyordu yani!.. Beş eşiyle, bu alanda babasını geçmişti. Ve o da sinemayla tiyatroyu ve elbette TV'yi koşut biçimde götürererek hayatını oyunculuğa adamıştı.

KUNG FU HAYATINI DEĞİŞTİRDİ
Babasıyla araları nasıl olmuştu? "O rüya gibi bir babaydı. Hep uzaklardaydı, ama evdeyken hep odama gelir, başucumda dururdu. Çokluk korku filmleriyle anılır, oysa sanat, tarih, felsefe de bilir, hep gemiye binip uzaklara açılmayı düşlerdi." David genç yaşta bir Shakespeare kumpanyasına katılmış, Broadway'de oynamış ve ilk ününü 1960'larda Shane" adlı TV dizisiyle yapmıştı. Ama şöhreti 70'lerde iki Martin Scorsese filmi; Boxcar Bertha" ve "Mean Streets"le yakaladı. Ve hemen aynı zamanda TV'deki "Kung Fu" serisi. 1972-75 arası süren ve hemen ardından bizde de yeni yayına başlayan TRT'nin ilk günlerinde gösterilen ünlü dizi... Bizdeki adıyla 'çekirge' kişiliği o yıllarda ne kadar popülerdi, çeşitli deyişleri nasıl halkın diline düşmüştü... Bu dizi neden bu kadar sevilmişti? "Bu eski bir ahlaki öyküydü. Hep yalnız olan ve sonunda başını alıp bir yerlere doğru yola çıkan bir adamın hikayesi. Aslında sıradan, alçakgönüllü, utangaç. Ama öyle bir gizli bilgiye sahip ki bu ona güç veriyor. Ve o da bunu kötülere karşı kullanıyor yani temelde bir western entrikası... Ama Doğu'nun paha biçilmez zenginlikleriyle beslenmiş olarak." Carradine bu dizinin başarısını biraz da sesine bağlayanlar olduğunu söylüyor. Derinden gelen ve insanı etkileyen sesi. Belli ki babasından aldığı bir armağan. Olamaz" diyorum. "Çünkü bizde seslendirilerek oynadı, sizin sesinizi hiç duyamadık." Ziyanı yok" diyor, "Eminim sizde de çok iyi seslendirme sanatçıları vardır ve belki beni bile aşmışlardır." "Kung Fu" dizisi Carradine'ın hayatını değiştirmiş. Önce Uzakdoğu dövüşlerini öğrenmiş. Ama asıl önemlisi, diziyle birlikte Budizme ilgi duymuş ve "Şaolinin Ruhu" adlı bir kitap yazmış. "Kung Fu"dan hemen sonra onun "Death Race 2000" adlı bir filmini hatırlıyorum. Bu 1975 yapımı film, 2000 yılında geçen ölümcül bir yarışı anlatıyordu; "Paul Bartel'in yönettiği küçük bir filmdi. Ama çok sevildi ve bir kült yapım oldu" diyor. O aralar ünü öylesine artmıştı ki, İsveçli büyük usta İngmar Bergman onu istemişti. Berlin'de çektiği "Yılan Yumurtası" filmi için...Ve bu filmde çalışmak, Carradine'a bir kaynakta yazılı olan şu sıfatı getirmişti, "Üç büyük yönetmen Martin Scorsese, Ingmar Bergman ve Quentin Tarantino'yla çalışan tek oyuncu." Bu saptamaya gülüyor, "Yalnızca çok şanslıyım. Bergman'la çalışmak cennetten bir lütuf gibiydi. Bergman vergi sorunları nedeniyle ülkesinden ayrılmıştı ve filmdeki partnerim Liv Ullman'la evliliği de bitmek üzereydi. Bir filminde oynamak, onun kendine özel dünyasına dalmakla, onun karakterlerinden biri olmakla eşanlamlıydı." Carradine, Bergman'la dost olduklarını, onun kendisini "küçük kardeşim" diye çağırdığını söylüyor. Sanatçının New York'ta "Peer Günt"ü sahneye koymayı tasarladığını, kendisinin de bunda rol alacağını ama bir tiyatro grevi nedeniyle buna imkan bulamadığını belirtiyor. Carradine, 1976'da "Bound for Glory" adlı filmde ünlü folk şarkıcısı Woody Guthrie'yi oynadı. Altın Küre adaylığı kazandığı bu film onun gözdelerinden. Bu filmi çevirirken hiç zorlanmamış, çünkü müzik çok genç yaştan beri onun önemli bir ilgi alanı.. Çeşitli türlerde 60 kadar plak yapmış ve başta "Bound for Glory", birçok filminde kendi sesiyle şarkı söylemiş.

INGMAR BERGMAN DENEYİMİ
Gözde yönetmenleri arasında "Kung Fu" dizisinin büyük çoğunluğunu yöneten Jerry Thorpe'u ve de "Bound for Glory"nin yönetmeni Hal Ashby'yi sayıyor. O Ashby ki, "Sosyete Kuaförü", "Eve Dönüş", "Merhaba Dünya" gibi filmleriyle bizim de gönlümüzde yer etmişti. Carradine bu çok yetenekli sanatçının hiç ödül alamadan ölüp gittiğini ve Akademi'nin onu hep bilmezlikten geldiğini söylüyor; "Hollywood zalimdir. Ya yeteneğinizi bilmezden gelir ya da sizi hemen unutuverir." Sanatçı zaman zaman "Kung Fu"ya dönüş yapmış, 1986'da ve 1992'de birer TV filmi... Asıl dönüşünü görmek içinse 2000'leri beklemek gerekti, Quentin Tarantino'nun "Kill Bill"de filme adını veren Bill rolü için onu seçmesini... "Tarantino tanıdığım en zeki, enerjik, yaratıcı insanlardan biri. Bana hep hayranlık duyduğunu ve günün birinde birlikte çalışacağımızı söyler dururdu. Artık inanmıyordum. Yıllar sonra 'Kill Bill' projesiyle geldi. 'Oynar mısın?' dedi. Şaka sandım, ama ciddiydi" Bu arada "şaka" kelimesini Türkçe söylüyor, meğer geçen gelişinde öğrenmiş. Herhalde ona çok şaka yapmış olmalılar! Carradine, filmin ilk bölümünde gözükmemesini yine bir 'şaka'olarak niteliyor. Aslında film tek bölümde gösterilecekmiş ama Tarantino kurgunun sonlarında birden öyle karar vermiş, "Benim için farketmezdi. Ama jeneriklerde adım olduğu halde hiç gözükmemem tuhaf oldu. Seyirciler beni görmek için aylarca beklediler. Ama öyle bir final olmuştu ki beklenmeme değdi diye düşündüm." Carradine, Tarantino'nun bir büyük orkestra şefi gibi sette her şeye hakim olduğunu söylüyor; "Buna rağmen, tüm çabanın içinde belli bir doğaçlama tavrı da yok değil. Her şey çok önceden planlanmış olsa bile, son dakikada sanki birçok şeyi değiştirip başka bir şey çekebiliyor."

TARANTINO ÇOK YETENEKLİ
Onun yazarlığının çok önemli olduğunu söylüyor; "Şimdi diyelim ki John Travolta veya Samuel Jackson konuşuyor. Diyaloglar onlara, kişilik ve görünüşlerine öylesine uygun ki seyirci nerdeyse onların konuştuğunu sanıyor. Ama aslında onların ağzından konuşan bizzat Tarantino." Carradine, "Kill Bill"in tüm kariyerinde olasılıkla en önemli film olduğunu düşünüyor. Ve art arda yeni projeleri olduğunu söylüyor. Ünlü oyuncu yıllar önce yine Antalya'ya gelmiş ve Fransız yönetmen Jean-Marie Paladine'in yönetimi altında bir macera filmi çekmişti; "O sanki lanetli bir filmdi. Her şey ters gitti. Antalya çok sıcaktı. Zaten film de doğru dürüst gösterilmedi." Ama bu kez çok sevmiş ülkemizi, "Böylesine sıcakkanlı insanları bulmak için ancak Doğu ülkelerine gelmek gerekiyor. Bana gösterilen sevginin düzeyini ve içtenliğini anlatamam. Bu hiçbir şeyle ölçülemez." Korteje de bayılmış, "Sayısız festivale katıldım, birçok kez kırmızı halıda yürüdüm. Ama o yoğun insan koridoru arasından geçmek, herkesin sizi alkışlaması, size dokunması inanılmaz bir deneyimdi. Bazen korkar gibi oldum. Ama tüm gözlerde sevgi okunuyordu." Sanatçı beşinci eşi, çok genç genç gösteren (aslında 58 yaşında olan!) Ann Fraser'la çok mutlu gözüküyor. Tüm evliliklerinden tam dört çocuk sahibi. Ve bize şöyle diyor; "Türkiye'ye aşık oldum. Ne zaman çağırırsanız, gelmeye hazırım."
DİĞER RÖPORTAJ HABERLERİ
 Soyadım yazarlığımın önündeydi
 Bir dönemin sonu
 Fahri Bey beni dövdü Behiye Aksoy saçımdaki kanları delil...
 Hido yanlış yaptı
 Plantu'nun Türkçe öyküsü
 Sinemayı hem sevdik hem de yaşadık
 Rüzgarı sollayan çift
 Polisiye hafiftir ama hayatın hafif yanlarını ciddiye almak...
 Bush ilgimi çekmiyor Clinton ise karizmatik
 Menopozun ilacı bol yürüyüş yoğurt ve güneş
 Hayatım otobüs durağında tanıştığım kızla değişti
 Hazmetme politik bir sorun
 Filmin son halini bizim dışımızda herkes gördü
 Sibel ile evliliğimin bedelini çok ağır ödedim
 Kadınlar erkek jinekologla erkek yazarı tercih ediyor
 Bizim için toplanan paralar kayboldu
 Kadından, paradan ve şöhretten uzak duracaksın
 Trafikte paranoyak gibi oluyorum
 Mahallenin sadece muhtarı değil Güzin Ablası'yım
    Aktüel Pazar Yazarlar
    Güncel
    Hobi
  » Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
Futbolun kurtuluşu eğitimli taraftarda
Futbolun kurtuluşu eğitimli taraftarda
Türkiye Futbol Federasyonu'nun futbol araştırması, eğitimli ve yüksek...
İkiz ördekler
İkiz ördekler
Polonya'da cumhurbaşkanı ve iktidar partisinin genel başkanı ikiz...
Vejateryenlerle hayvan haklarını koruyanlar karşı karşıya
Bol sebzeli, dağdan toplanan otları sofrasından eksik etmeyen...
Avrupalı süt danası sever
Batı'da dana adı altında satılan etler bizimkilerden çok farklı... En...
Muhteşem bir otomobil
BMW yeni 7 serisini ilk çıkardığı zaman hayli "eleştirilmişti". Çünkü...
Korkunç reklamlı Seat Leon
Son zamanlarda gördüğüm en zekice reklamdı. Eminim izlemişsinizdir. Otomobilin...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.