kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Son Dakika
  » Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Teknoloji
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
    Aktüel Pazar
    Otomobil
    İşte İnsan
    Sinema
    Turizm Rehberi
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Omer Lutfi Mete @ SABAH
 

Van Gölü'nde bin başlı canavar

Bütün girinti ve çıkıntıları ile 'rektör Yücel Aşkın vakası', hukuk devleti olmanın nasıl da mucizevi dönüşümler gerektirdiğini vurguluyor.
Ortada özgür düşünenleri kahreden belirsizlikler, karanlıklar ve çarpıtmalar demeti var. Bunun görünen kısmını değerlendirmek istediğinizde -eğer hakkaniyet sizin için namus meselesi ise- her iki cephe de midenizi bulandırır! Taraflar savundukları tezlerle değil, karşısındakilerin saldırılarıyla makbul hale gelirler. İktidar yapıp söyledikleri ile değil, karşı tarafın yapıp söyledikleri yüzünden size mağdur ve haklı görünür. Rektör ve savunucuları da tezleri ile değil mesela Başbakan'ın suçlamaları sayesinde hak edilmemiş bir güç kazanırlar.
Demetin görünmeyen kısmını değerlendirmek isterseniz, henüz kanıtlanmamış bazı bilgiler yüzünden rektör Aşkın hakkında benimkiler gibiciddi şüpheler taşısanız bile bu araştırma ve infaz sürecini hoş karşılamazsınız.
Ortada bir 'gizli bilgi' geziyor veya gezdiriliyor:
- Derin ağabeyler rektörün bazı bağlantı ve çalışmalarında çok önemli bir 'milli mesele' açısından sakıncalar belirlemişler. Mevcut yasalar ve AB sürecinin oluşturduğu iklimde bu sakıncaları sakınca saymak bile tepki göreceği için daha somut bir suçlama tercih ediliyor.
Nicedir duyumunu aldığım 'milli mesele' iddiasının neyi içerdiği, bir milletvekilinin 'rektör Ermeni kökenli' sözü ile de açıklık kazandı.
Gülünç ama gerçek; yaşanan süreç ne yargı süreci, ne de değil! Zanlının masumluğundan şüphe ediyorsunuz ama onun suçunu araştıranları da masum hissedemiyorsunuz! Başkalarına haksızlık etmekten sakınma kültürünün yok edildiği bir ülke, değil hukuk devleti, en ilkel türüyle dahi devlet olamaz! Hakkaniyet duygusunu yitirdiğimiz içindir ki, elle atılan gol benim takımıma puan kazandırıyorsa hakem hatalıdır, kaybettiriyorsa satılmıştır!
Bu çöküş okumuş yazmışlar için de geçerlidir:
- Yargı ideolojik olarak benim çizgimdeyse kutsaldır!
- Mahkeme lehime karar veriyorsa adildir!
İnsan topluluklarının yaşayabilmesi şart olan üç temel nimetin üçüncüsünden bugün artık tamamen yoksunuz:
1) Solunabilir Hava, 2) İçilebilir Su, 3) Güvenilir Yargı..
Havasızlık hemen öldürür, susuzluk birkaç gün içinde öldürür, Güvenilir Yargı yokluğu da birkaç haftada öldürür.
Ekmeği dördüncü vazgeçilmez sayabilirsiniz ama Güvenilir Yargı yoksa zaten onu bölüşmeye fırsat bulamadan ölürsünüz! Hava ve suyun ardından özellikle 'adalet' değil de 'Güvenilir Yargı' dedim. Zira 'adalet' zaten insanoğlunun kolayca sağlayabileceği nimet değil. Hele kapitalist toplumlarda adalet fiilen yasadışı, adaletsizlik esastır. İnsanları sistemli şekilde alışveriş sapığı haline getirmeyi öngören pazar anlayışı teorik olarak adaletsizliği zorunlu kılar. Bu yüzden 'Güvenilir Yargı' derken toplumda hiç değilse adaletin aranabileceğine ilişkin umudun var olmasını kastediyorum. Esasen, çarpık taklitçiliğini sürdürdüğümüz batı uygarlığının doğası gereği günümüzde 'Güvenilir Yargı' sadece izafi bir nimettir. İnsanın yaşaması için hava ve sudan sonra hiç değilse görüntüden ibaret bir 'Güvenilir Yargı' bulunmalıdır. Biz artık görüntü planında bile 'Güvenilir Yargı' nimetinden mahrumuz, ekmekten önceki nimetin yalancısı ile dahi avunamıyoruz.
Şüphesiz bu ülkeyi elbirliğiyle böyle bir uçurumun kenarına getirdik.
Herkesin kendine ait hakikate sahip olduğuna şartlandırıldığı bir ülkede mucizevi hamleler gerçekleşmedikçe asgari yaşanabilirlik ölçütlerine ulaşamayacağız.
Atatürk karşıtlığı adına değil, hukuk bilincimizin temellenişindeki arızaları ayıklamak arzusuyla İstiklal Mahkemeleri'nden başlayarak, Yassıada'da iki kere durarak, baştan sona yargıç sicillerini didik didik etmedikçe bu uğurdaki taleplerimiz samimi bir 'bağımsız yargı isteği' dahi sayılmaz.
Herkesin kendi yandaşlık hakikatini silah veya uyuşturucu gibi kullandığı bir ülkede kabile ve aşiret kılıklı kurumların toplamı devlet olamaz!

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Bakü'den ne isteniyor?   / 21-10-2005
 Parti yahut siyasi aşiret   / 20-10-2005
 Bir buçuk yüzlülük   / 18-10-2005
 Yurtseverliğin sigortası attı   / 17-10-2005
 Sonsuza uğurlamak   / 14-10-2005
 Baykuş gribi ne olacak?   / 13-10-2005
 Nal toplama medeniyeti   / 11-10-2005
 Bush'un alın yazısı?   / 10-10-2005
 Birinci sınıf vatandaş kim?   / 07-10-2005
 Muhafazakâr neyi muhafaza eder?   / 06-10-2005
ÖMER LÜTFİ METE
Van Gölü'nde bin başlı canavar
Bütün girinti ve...
UMUR TALU
Ne şans ama!
Bir vaka, bir sürü "şanssızlık"ın...
ERGUN BABAHAN
Urfa'da zaman tüneli
SABAH okumakla bir köyün, bir...
ERDAL ŞAFAK
KKTC ve KIKFD aynı kefeye mi?
Biri Kıbrıs'ın kuzeyinde...
MEHMET ALTAN
Diyarbakır'dan...
Bir zaman öncesine kadar uçaktan...
Kalkıştan 5 dakika sonra çakıldı
Doğu Afrika ülkesi Nijerya'da bir toplantıya giden ordu ve hükümet...
Filmlerdeki korsanlık Afrika'da hortladı
Doğu Afrika ülkesi Somali'nin kıyıları son aylarda Hollywood...
Zirveye ortak geldi
Zirveye ortak geldi
Ligin tepesinde artık Fenerbahçe de var. Malatya'dan 3 puanı Mehmet...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Künye | Ana Sayfa
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Üretim ve Tasarım   Merkez Bilgi Grubu