Derdim çoktur hangisine yanayım?
Dünyanın hangi ülkesinde, dün gazetelerde manşet olan bir "haber", 24 saat sonra "tarih" olabilir? Bugünün haberi, yarının tarihidir bizde.. Dünün haberiyse Cilali Taş Devri!..
Dün yine "korku" geri geldi. Üzerinde oturduğumuz canavar, başını kaldırdı, harekete geçti. Bu kez dünyalar güzeli "İzmir"i sarstı. "Beni unutmayın" dedi homurdanarak "Sessizliğimi unuttuğuma yormayın, buradayım!" İzmir'e ve İzmirliler'e geçmiş olsun derken, düşünelim bir yandan da: Evet, dünyanın hangi ülkesinde, dün gazetelerde manşet olan bir haber, 24 saat sonra tarih olabilir?
Bugün gazetelerin manşetlerinde İzmir'i ve Ege'yi sallayan deprem korkusu vardı. Oysa, daha iki gün önce, İstanbul'u yoklayan insanlık dışı "terör" kabusunun ayak seslerini duymuştuk yeniden. Oysa, daha dört gün önce, göçmen kuşlarının kanatlarında çıkıp gelip "kuş gribi" korkusuyla meşguldük milletçe.. Kümesteki çalışkan tavuğa, kafesteki konuşkan ve ufacık muhabbet kuşuna düşman kılmacasına cümlemizi.. Çünkü, öyle bir yerdeydik ki, öğrendik: Biz göçmen kuşların "merkez garı"nda konuşlanmışız meğer.. Üstümüzden geçer dururmuş bin bir türü.. Bir de, arada dünyada rüzgar esse, burada sanki kasırga olacakmış gibi duran "kırılgan" bir ekonomiye dair hafif ateşli sendromlar ve geçen haftanın inişleri, çıkışları.. Kırılgan bir yerdeydik, evet.. Bir de kırılgan yerimiz "ateşli hudutlar"la çevrilmişti dört bir yanında.. İşgal edilmiş ülkeler, işgal edilmeyi bekleyen ülkeler; ha bire isyan edilen ülkeler, eski Sovyet cumhuriyetleri.. Yani, dört yanımız yangın yeri.. İç sayfalarda da yangın yeri haberleri.. Bir de jeolojik depremin fay kırıkları kadar, sarsıntılarını hep hissettiğimiz etnik ve toplumsal fay kırıkları.. Bir de üzerinde oturduğumuz coğrafya kadar; içinde yaşadığımız, "tarih konağı" var ki, atalardan miras.. Bırakmaz peşimizi.. Biz bıraksak, başkaları bırakmaz.. Biz övünürüz, başkaları dövünür.. Velhasıl, bitmez tükenmez dertler.. Durmadan değişir manşetler.. Eski pikapta eski bir şarkının sesi: "Derdim çoktur, hangisine yanayım!"
Oysa.. Yanacak bir şey yok.. Tamam, böyle bir yerdeyiz işte.. Cehennem sıcağıyla çevrili bir cennette.. Yerimizi değiştirecek halimiz de yok.. Biz burada yaşayacağız sonsuza kadar.. Ve diyeceğiz ki; cennetin değerini bilmek için, cehennem ateşinin yalazını duymak gerekir uzaktan, ara sıra.. Unutmamak adına.. Tarihiyle, coğrafyasıyla, hudutlarıyla, ekonomisine can veren deniziyle toprağıyla.. Gülen ayva, ağlayan narın yan yana yeşerdiği memleket bahçesinde, acının ve saadetin bileşkesiyle direniyoruz karabasanlara. Ülkemizi yoğun bir kederle seviyoruz. O kadar!..
|