|
|
Bahar havasından kurtulup risklere odaklanma zamanı
Geçen hafta piyasalar bir kaç olguyu birden yaşadı. 3 Ekim gibi önemli bir beklentinin gerçekleşmesinin, özelleştirmede pik noktasının, aynı zamanda dış borsalarda bozulan atmosferin gölgesinde finansal piyasalarda ciddi bir dalgalanma yaşandı. 3-4 Ekim'deki iyileşme ne kadarsa sonraki üç günlük kötüleşme de aynı oranda oldu. İç gelişmelerle başlayıp dış gelişmelerin etkisiyle süren finansal piyasalardaki kırılmanın bundan sonra ne kadar devam edeceği, boyutunun ne olacağı, olumlu ana trende dönülüp dönülmeyeceği öncellikle dış piyasalara bağlı. Bunun yanında yurt içinde hükümetin müzakereler sonrası ekonomide atacağı adımlar ve iç siyasette yapacağı açılımlar da, dış konjonktürün olumsuzluğunu törpüleyici, olumlu etkisini ise büyütücü sonuçlar doğurabilecek. Dış konjonktür ve hükümetin ne yönde hareket edeceği konusunda tahminimiz veya görüşümüz henüz olgunlaşmış değil. Bunun için biraz bekleyip gelişmeleri izleyeceğiz. Aslında piyasalar da 4 Ekim'de doruk noktası yaptıktan sonraki eğilimleri ile uzun vadeli eğilimlerinde bir mola aldılar. Bu mola döneminin ne kadar olacağını ve sonrasında ne yöne doğru hareket edeceğini yine büyük ölçüde dış konjonktür ve hükümetin tututumu belirleyecek. Neden derseniz, bitişikte grafikte yer alan ve yandaki kutularda daha genişçe işlenen muhtemel risklere bakmamız yeterli olabilir. Eğer bu risklerden bazıları hükümet tarafından iyi yönetilebirse birer fırsata da dönüşebilir.
Dış konjonktürün dönmesi Ekonominin ve piyasaların en büyük sürükleyicisi olan olumlu dış konjoünktür aynı zamanda en büyük risk durumunda. Zaten son çalkantı da zaten dışarıdan geldi. 2001 kriz sonrasında başlayan iyileşme döneminde de yine en büyük dalgalanmalar dış konjonktüre bağlı olarak yaşandı. 2002 yılının son çeyreğinden başlayan global likidite bolluğu ile desteklenen Türkiye'ye dış kaynak akışı, ekonomiyi bugünkü durumuna getirmede çok etkili bir rol üstlendi. Bu para akışı şimdiye kadar üç kez geçici şekilde kesildi. 2003'te Irak Savaşı, 2004'te FED'in faizleri artıracağının açıklanması, 2005'te de faiz artırımın hızlanacağı korkusuyla yaşanan olumsuzluklar Türkiye'de para hareketini tersine döndürdü. Mali piyasaları asıl etkileyen de bu hareketler oldu. Ancak bu kesintilerin süresi şimdiye kadar iki ayı aşmadı. Olumlu ana konjonktür sürdü. Dış konjonktürün sürmesinde veya değişmesinde ise ABD'deki faiz oranlarının ne oranda atırılacağı yanında enflasyonun ve petrol fiyatlarının seyri de önemli rol oynayacak.
IMF programının yürümemesi AB ile müzakerelere başlanmasının getireceği güven ve rehavet ile IMF programının gerekleri yerine getirilmeyebilir. Sosyal güvenlik reformunun yasalaşma şartı bu konudaki en büyük engeli oluşturabilir. Yasanın Meclis'ten istenildiği gibi geçirilmesi bazı kazanılmış haklara dokunacak. Bu açıdan hükümet için seçimin yaklaştığı bir dönemde pek de arzulanan bir icraat olmayabilir. Hafta sonuna kadar sosyal güvenlik reformu gündemde yoktu. Ancak 12 Ekim Çarşamba günü Meclis'te tasarının gündeme gelmesi bekleniyor. IMF ile ilişkilerin rayına sokulması ne kadar geciktirilirse ekonomi ve piyasaların o kadar aleyhine olacak. Üstelik bu sırada dış piyasalarda bozulma olursa, bunun Türkiye'ye yansıması da o oranda artabilecek.
Hükümet ne yapacak? Değişen dış konjonktüre yapılabilecek bir şey yok. Ama Türkiye olarak ekonominin yapısı sağlamlaştırılabilir, dayanıklılığı artırılabilir. Sosyal güvenlik reformu ve IMF ile ilişkilerin düzeltilmesi bu yönde atılabilecek önemli bir adım. Özelleştirmeleri gerçekleştirmek de öyle. Bir de tabii, siyasi kararlar, ekonomi ve piyasalar üzerinde etkili. Hükümetin erken seçimi gündemine alması, hem yaratacağı belirsizlikten hem de ekonomiye yönelik konsantrasyon kaybından dolayı, finansal piyasaları olumsuz etkileyebilecek. Seçim yaklaştıkça ve erken seçim gündeme geldikçe hükümetin reformlar ve mali disiplin konularında kararlılığı azalabilir.
Özelleştirme iptalleri Ekonominin ve piyasaların 2005 yılındaki olumlu seyrinde dışarıdan kaynak akışının yanında yapılan başarılı özelleştirmelerin büyük payı var. Zaten bu iki gelişme içiçe geçmiş durumda. Nasıl ki, her büyük özelleştirmenin doping etkisini gördüysek, şimdi eğer şu veya bu nedenden dolayı herhangi bir şekilde yargıda bu satışlar iptal edilirse, benzeri olumsuz etkilerin gündeme gelmesi beklenmeli. Verilecek en yakın karar da en büyük özelleştirme olan Türk Telekom konusunda.
Kur, açık, büyüme ve enflasyon Kurların üste üste üç yıl düşmesi ihracatı zorluyor, ithalatı teşvik ediyor. Bu da yüksek cari açık rakamlarını ortaya çıkarıyor. Kriz döneminde ertelenen yatırım ve tüketim patlamasının ardından iç talepte sınırlı bir artış var. Dış talepteki yavaşlamaya iç talebin sınırlı artışı eklenince sanayi üretiminin 40 aydır süren yüksek büyüme dönemi de son buldu. Bu da büyüme hızını bu yılın ilk yarasında yüzde 4.3'e çekti. Sanayi kesimi artık düşük büyüme eğiliminin kalıcı olabileceği konusunda uyarıyor. Merkez Bankası 2006 enflasyon hedefi konusunda zorluklar ortaya çıktığını vurguluyor. Son üç aydır da faizleri indirmedi. Bu tablo ekonominin giderek kur, enflasyon ve büyüme arasında sıkışmaya başladığını, bu sıkışmanın da önümüzdeki dönemde sürebileceğini düşündürüyor. Eğer hükümet 2006'da büyümeyi biraz daha artırmak isterse, bu enflasyonla mücadeleyi zorlaştırabilecek. Kur artmazsa dış açık büyüyecek. Kur artarsa da enflasyonla mücadele zarar görebilecek. Aşağısı sakal yukarısı bıyık meselesi.
Sonuç "Görev, içinde bulunduğumuz zamanın bizden istediği şeydir" Goethe
|