kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    İşte İnsan
    Sinema
    Turizm Rehberi
    Teknoloji
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Zamanı yakalamak zamana egemen olmak
Zamanı yakalamak zamana egemen olmak

Orta Çağ insanları 1000 yılı gelince dünyada çok büyük felaketlerin meydana geleceğine inanıyordu. 1000 yılı gerçekten geldiğinde hiç de büyük bir korku olmadı çünkü kimse 1000 yılının ne zaman geldiğini bilmiyordu.

Bugün Belçika'nın bir ili olan Hainaut'daki Mons kentinde,10. yüzyılda, kimin suçlu olduğunu anlamak üzere bir adli düello yapılacaktır. Şafakta taraflardan biri ortaya çıkar, diğeri ortalıkta yoktur. Örf gereği bekleme süresi 9 saattir. Bir süre sonra orada bulunan taraf 9 saatin geçtiğini ve rakibi gelmediği için onun suçlu, kendinin de suçsuz ilan edilmesini ister. Ama süre gerçekten dolmuş mudur? Yargıçlar tartışırlar, güneşe bakarlar, dua saatlerine olan titizliklerinden ötürü din adamlarına danışırlar, ama sürenin dolduğunu bir türlü belirleyemezler. Sonunda güneş batar ve mevsim gereği şafakla günbatımı arasındaki sürenin 9 saatten fazla olduğunun bilinmesi nedeniyle karar nihayet açıklanır. 1284'te ise, Fransa tahtının varislerinden Champagne düşesinin yaşının hesaplanması için aylar süren araştırmalar gerekmiştir. Orta Çağ insanları, 1000 yılı gelince dünyada çok büyük felaketlerin meydana geleceğine çok samimiyetle inanıyorlardı. Ancak 1000 yılı gerçekten geldiğinde hiç de büyük ve genel bir korku olmadı, çünkü kimse 1000 yılının ne zaman geldiğini bilmiyordu. Ayrı ayrı yıllarda, ayrı ayrı tarihlerde insanlar birbirlerinden habersiz korkuya kapıldılar, çünkü bizim tarihimize göre 25 Mart 999 ile 31 Mart 1000 yılı arasında olmak üzere 1000 yılının 7 ayrı tarihte başladığı iddia edildi. İnsanlar, ilk tarımsal uygarlıklardan beri zamanı ölçmeyi hep istemişler, bunun için çok çeşitli araçlar geliştirmişlerdir. İri taşların üst üste konulmasıyla elde edilen ilk dolmenlerden itibaren, su, kum, güneş saatlerinden geçerek sonunda kuartz kristal saatlere varana kadar bu arayış hep sürmüştür. Ancak çağdaş fizik "zaman" diye bir şeyin olmadığını söylemektedir. Çağımızın en büyük fizikçilerinden sayılan Etienne Klein, "zaman kelimesi işaret ettiği şey hakkında hiçbir şey söylememektedir" demektedir. Zamanı ölçmek için geliştirilen aletler de sorunludur. Bir kol veya duvar saati, zamanı değil de süreyi ölçer ki, bu ikisi aynı şey değildir. Daha açık bir ifadeyle, süre zamanın bir kesiti değildir. Üstelik, ölçülen bu süre aslında bir mekan tarafından temsil edilmektedir, yani akrebin saat üzerinde katettiği mekan. Klein, "Zaman ile mekanın karışması zor sorulara yol açmaktadır. Yarın nerede? Şimdi geçmiş olduğunda nereye gider?" diyerek kafamızı karıştırmaktadır.

OLAYLAR TOZDUR
Zaman konusunda en fazla düşünmesi ve fikir üretmesi gereken disiplin aslında tarihtir. Ama tarihçilik çok uzun bir süre boyunca bir olay anlatıcılık olarak kaldığı için, zaman hakkında düşünmeyi hep ıskalamıştır. Bu işi ilk yapacak kişi, ünlü Fransız tarihçi Fernand Braudel olacaktır. Akdeniz ve Maddi Uygarlık adlı eserlerinde geliştirdiği "uzun süre" kavramı, tarihin yapıcı unsurunun "olay" değil de "süre" olduğunu ortaya koymaktadır. Büyük tarihçiye göre olaylar "tozdur", neden değil sonuçturlar. Asıl belirleyici olan "uzun süre" içinde meydana gelen birikimli değişimlerdir. Bu konuda bizim tarihten bir örnek yararlı olabilir. İstanbul'un 29 Mayıs 1453 günü Fatih Sultan Mehmet tarafından alınması bir "olay"dır. Geleneksel tarihçilerin iddia ettikleri gibi, tarihi belirleyen değil, tarih (yani süre) tarafından belirlenen bir olaydır. Çünkü, örneğin 1453 öncesindeki 3-5 yıl boyunca Osmanlı topraklarında, doğa koşullarından ötürü bir hasat kıtlığı olsaydı, II. Mehmet İstanbul önüne bu kadar büyük bir ordu yığamaz ve kenti alamazdı. Keza, Avrupa Katolikliği kendi birikimli iç nedenlerinden ötürü Bizans Ortodoksluğunu yıkmaya bu kadar kararlı olmasaydı, Bizans'a büyük askeri yardım yapılır ve kent gene alınamazdı. Nitekim, Katolikliğin kurulduğu 7. yüzyıldan beri gelişen Ortodoksluk karşıtlığı, İstanbul'un sadece kentte ticari çıkarları bulunan Cenevizliler tarafından ve küçük bir güçle savunulmasıyla sonuçlanmıştır.

TAKVİM BİR ARAÇTIR
İnsanlar zamanı ancak süre olarak kavrayabildikleri halde, gene de bir zaman soyutlaması yapıyorlar. Buna "dış zaman" deniliyor. Bunu mevsimlerin, günlerinritmi içinde kavrıyoruz. Bir de "iç zamanımız" var. Kendi organlarımızın, bezlerimizin, ruh hallerimizin ritmi içinde algılıyoruz. Dış zamanı ölçemiyoruz ama bölümlere ayırarak, eşdeğerli süreler (saat, dakika) halinde muhasebeleştiriyoruz. Zamanın akışını sabit ölçekli parçalar halinde bölerek kavrama çabamızın en harika sonuçlarından biri olan takvim, aslında doğanın devreselliğinin tarım üzerindeki etkilerinin belirlenmesi amacıyla oluşturulmuş bir araçtır. Ama her şeyde olduğu gibi, o da çağlar ilerledikçe müthiş bir simgesellikle donatılmış ve sonuçta her kültürde, her bir gün ayrı bir anlam ve değer kazanmıştır. 29 Ekim'in Türkler, 4 Temmuz'un Amerikalılar, 14 Temmuz'un Fransızlar için anlamı, bu günleri diğer kültürlerdeki anlamlarından soyutlayarak özelleştirmekte, böylece dünyanın güneşe göre belli bir konumu, kültürden kültüre farklılaşan simgesellikler yaratabilmektedir. Limbourg kardeşlerin Berry Dükü için yaptıkları "Saatler kitabı" aslında bir Orta Çağ takvimidir, ama zamanı zaptetmekte aciz kalan insanın ona simgeselleştirerek egemen olmaya kalkışının hazin ama güzel bir dışavurumudur.

Mehmet Kılıçbay

DİĞER GÜNCEL HABERLERİ
 Ceza Yasası'nda Fidyeci boşluğu
 Ortaköy cinayetlerinin sırrı
 AB'de bir Atatürk hayranı
 Onlar İzmirli Hıristiyan Türkler
 Antalya'da bir devrim yaşandı
 Yedikçe aptallaşıyor muyuz?
 Anadolu'yu fotoğraflamak isterim
 Artık bizim de şarap uzmanlarımız olacak
 Bu kitaplar hep olacak
 Edebiyat dünyasında Merkez zamanı
 Gönüllü olun
 Londra izleri
 Güzelliğin öbür adı
 Fatsa'dan Japonya'ya giden de gitmeyen de pişman
 Fotoğrafına bakıp bakıp şiir yazdım
 'Kimse Ayasofya'ya duyarsız kalamaz'
 Ülkenizde demokrasinin unsurları var
 Vakıflı'nın kaderi organik tarıma bağlı
 Onlar artık gurbetçi değil Alman
    Aktüel Pazar Yazarlar
  » Güncel
    Hobi
    Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
BALÇİÇEK PAMİR
Çocuk Bayramı'nın anlamını biz daha...
MEHMET ALTAN
Gitmek, biraz ölmektir...
Neden bilmiyorum, tren...
ÖNCEL ÖZİÇER
Hayalleri hiç bitmeyen Don Kişot
Bana, konuşmanın...
KAZIM KANAT
İsveç'te 40 yaşındaki her kadın hamile
Bizim kahveye...
REFİK DURBAŞ
Heykel yakarak dışa açılınmaz
Aziz Nesin ve Pınar Kür...
Bütün İtalyanlar gibi keyif veriyor
Bütün İtalyanlar gibi keyif veriyor
Bu hafta sizler için denediğim otomobil Alfa Romeo'nun GT'siydi.
Opel, toprağa çıkıyor
Opel, toprağa çıkıyor
Frankfurt Otomobil Fuarı'nın tartışmasız yıldızlarından birisi Opel...
40 yaş gerçekleri
Hayatımın en güzel ve verimli dönemine başlıyorum. Başkalarına...
Usta getir bir Lehmecun Halep işi olsun
Eskiden erkek kuzu etinden zırh kıyması çekilir, lahmacunun harcı evde...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.