kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Son Dakika
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    İşte İnsan
    Sinema
    Turizm Rehberi
    Teknoloji
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Ağaoğlu'nun son kahramanı Sultan
Ağaoğlu'nun son kahramanı Sultan
Güzel gözleriniz ve gülüşünüz değişecek
Romanlarınızdaki kadınlara hayranım

Ağaoğlu yazdı Sultan oynayacak

Türk sinemasının Sultan'ı Türkan Şoray yeni bir sinema filmi için hikaye arıyordu. Yazar Adalet Ağaoğlu'nun elinde ise Sultan'a uygun bir öykü vardı. İlk kez bir araya geldiler, sohbet ettiler. Türkan Sultan aradığı filmin öyküsünü, Ağaoğlu ise kapalı bir dünyaya sıkışıp kalmış "kasabalı" kadın karakterini buldu.


Ağaoğlu'nun son kahramanı Sultan

Biri sinemanın Sultan'ı, diğeri en iyi kadın yazarlardan biri... İlk kez bir araya geldiler ve bu büyük buluşmada Türkan Şoray aradığı hikayeyi buldu, Adalet Ağaoğlu ise hikayesinin kadın kahramanını.

Duyduğumda kulaklarıma inanamadım. İki sevgili dostum, Türkan Şoray ve Adalet Ağaoğlu tanışmıyorlardı. Hiç bir araya gelmemişler, sohbet etmemişler, laflamamışlardı. Türk sinemasının 'Sultan'ıyla edebiyatımızın kraliçesi, üstelik karşılıklı hayranlıklarına rağmen tanışmasınlar... İnanılacak gibi değildi. Ama doğruydu. Geçen haftalar içinde, burada ayrıntısıyla söz etmek istemediğim bir dizi rastlantıdan sonra, onları bir araya getirmek istedim. Yalnızca bu röportaj için değil. Daha da önemlisi, ortaya çok ilginç bir şey çıkmıştı. Bir yandan Türkan Hanım yeni bir sinema filmi için fellik fellik hikaye arıyordu. Öte yandan Adalet Hanım'ın elinde Türkan için çok uygun bulduğu bir küçük hikaye, bir sinopsis vardı. Ve geçen akşamlardan birinde Feriye restoranda yediğimiz bir yemek sırasında, bana uzun uzun bu hikayeyi anlattı. Türkan Hanım bunu duyunca öyle bir heyecanlandı ki... Artık yapılacak tek şey onları bir araya getirmek ve olacakları beklemekti. Ben de öyle yaptım. Türkan Hanım bizi kapıda karşıladı. Son derece şık ve aynı ölçüde heyecanlıydı. Adalet Hanım'ın ellerini ellerine aldı ve "Bu benim için büyük bir onur... Bir gün bana geleceğinizi, sizi misafir edeceğimi düşünemezdim" dedi. Adalet'in heyecanı da ondan aşağı kalmıyordu. Acar fotoğrafçımız sevgili Sinan buluşma anını saptamak isteyince, Adalet hemen rica etti: "Aman ayaklarımı çekmeyin." Çünkü birkaç yıl öncesinde onu ölümün eşiğine getiren kazadan beri, ayağını iyice saran kalın çoraplar giyiyor ve zorlukla yürüyordu. Bu yüzden terliğe benzeyen, rahat ayakkabılar giymek zorundaydı ama bunun resimlere yansımasını istemiyordu. Çünkü ünlü bir yazar ve önde gelen bir aydın olsa da, Adalet Hanım öncelikle bir kadındı.

VE KİTAPLAR ÇIKTI...
Resim faslı uzun sürdü. Sinan buluşmayı sayısız resimle ölmez kılmak istiyordu. Adalet bu arada ellerini ne yapacağını bilemedi ve şöyle dedi; "Ellerimi nereme koyacağımı bilsem, belki ben de oyuncu olurdum." Türkan'ın yanıtı hazırdı; "Merak etmeyin, bunca yıl sonra ben de ellerimi ne yapacağımı hiç bilmem!" Sonra yerleştik. Önce Türkan Hanım'ın o ünlü evinin Boğaz'a nazır terasına. Ve ortaya kitaplar çıktı... Türkan Hanım'daki eski Adalet kitapları, Adalet Hanım'ın Türkan'a getirdiği yeni kitaplar... İmzalar atıldı (Bundan ben de nasibimi aldım). Bir kitabını Türkan için şöyle imzaladı: "Değerli sinema oyuncusu Türkan Şoray'a. Hayatın öğütücülüğüne karşı direnişiniz, sanatımızın ve insanlığımızın onurudur." İki kadın da birbirlerine gerçek, yapmacıksız bir hayranlık duyuyorlardı besbelli. Türkan şöyle diyordu; "Ben tüm yazarlara büyük saygı duyarım. Keşke ben de yazabilseydim...Yazar değilim, ama iyi bir okur olmaya çalışıyorum. Özellikle kadın yazarlarımızı izliyorum. Ve onların arasında sizin yeriniz apayrı". Türkan özellikle "Bir Düğün Gecesi", "ÖlmeyeYatmak" ve "Fikrimin İnce Gülü" romanlarını çok sevdiğini söylüyordu. Ağaoğlu'nun kadınlarına hayrandı: "İç dünyaları zengin, hayata karşı tavır almış, toplumsal değişim süreci içinde yaşayan kadınlar bunlar. Hele o Profesör Aysel... Onu oynamayı ne kadar isterdim." Adalet de şöyle dedi; "Kamunun önünde iş yapmak, bunu yaparken de kişiliğinizi koruyabilmek kolay değil. Hele bunu yıllar boyu yapmak... Siz benden gençsiniz. Ama sanırım aynı dönemleri, aynı olayları birlikte yaşadık. Ve birbirimizi çok iyi anlayabiliriz."

İKİSİ DE ÇEKİNGEN
Adalet 80 sonrası gençliği için kaygılıydı; "İçlerinde harika gençler de var. Öyle iyi şeyler üretiyorlar ki... Ama çoğu kapitalist toplumun yeni oyuncağı olan magazine aşırı düşkün. Siz de bu dünyanın içindesiniz, mesleğiniz dolayısıyla... Ama bambaşkasınız. Ben size hep artı puan verdim." Konuşma ilerledikçe Adalet'in Türkan'a ilgisi ortaya çıkıyordu. Bir kez çok kalabalık bir toplantıda karşılaşmışlar ve Adalet Türkan'a ayaküstü bir cümle söylemişti; "Ama tam kapı aralığındaydık ve etraf çok kalabalıktı. Ben çok heyecanlanmıştım, ama konuşamadık bile." Türkan ise bu olayı hatırlamıyordu. Adalet şöyle dedi; "Siz içinize kapanık, utangaçsınız. Ben de öyleyim. Belki bu yüzden, bugüne dek böyle yan yana gelip, içimizi açıp konuşamadık." Türkan Hanım, Adalet'in son günlerde Başbakan R. Tayyip Erdoğan'la da konuşan aktif ve yapıcı aydın hareketi içinde yer almasına hayran olduğunu söyledi. "Ama" dedim, "Siz de bu konularda cesursunuz. Birçok toplumsal, hatta siyasal eylemlerde yer aldınız. 1977'de sansürü protesto için Ankara'ya yürüyen sinemacılara da katıldınız, 1980'lerde 12 Eylül'ün Evren paşasına karşı yazılan Aydınlar Bildirisi'ni de imzaladınız." Türkan Hanım mahçup biçimde başını önüne eğerken, Adalet şöyle diyordu; "Evet, elbette. Bunları ben de hatırlıyorum. Ayrıca ÖDP adlı parti kurulurken de sanatçılara yaptığımız daveti kabul etmiş ve gelip katılmıştınız. Üstelik sinema sanatçılarının etkisi çok büyüktür. Halk sizleri izler, sizleri dinler. Sizin gücünüz bizden çok daha fazla. Ve siz bu gücü hep iyi yönde kullandınız." İki kadın birbirlerine giderek ısındılar, yaklaştılar, söyleştiler. Paylaşacakları çok şey olduğu belliydi. İkisi de Türkiye'nin son 40 yılına damgasını vurmuş, geniş kesimlere seslenmiş örnek birer Cumhuriyet aydını, yürekli ve yaratıcı kadınlardı. Beni bunca heyecanlandıran röportaj aslında belki en kolayı oluyordu çünkü benim katkıma gerek kalmadan söyleşiyorlardı. Yalnızca sanat ve politika değil. Ama günlük yaşama biçimleri de... Örneğin biz erkekler, sevgili Gülşen'in getirdiği çay ve pastaya hamle ederken, Adalet hiçbir şekerli mayi içmediğini belirtiyordu; "Ama içki hariç. Akşamları saat altı vakti, bir ya da iki sulu viski almayı seviyorum." Dediğine göre bu, kazadan sonra başlamıştı. Ve onu rahatlatıyordu; "Ama Allah'a şükür hiç yıkılıp kalmadım!" Türkan Hanım'sa önce "Sadece dostlarla birlikte içiyorum" derken, birden açılıverdi: "Aslında ben de akşam tam o saatlerde bir kadeh içkiyi özlüyorum. Sulu viski, bir kadeh kırmızı şarap veya bir bardak buzlu rakı." Böylece, aslında Etiler semtinde aralarında sadece birkaç sokak olan ve ikisi de Boğaz'ı gören evlerde oturan bu iki ünlü kadınımızın, akşam saatlerinde aynı keyfi paylaştıkları da ortaya çıkıyordu. Ve sonra konu, ikisinin de merakla beklediğini bildiğim şeye, yani Adalet'in sinopsisine geliyordu. Çıkış noktası, onun yıllar önce yazdığı "Bağevi" adlı denemeydi. Bir film tasarısı olarak düşünülen bu küçük metni Adalet'e, evinin duvarında asılı olan Bağevi adlı bir tablo esinlemişti. Yıllar önce, İzzet Günay'ın antikacı dükkanını gezerken onun ısrarıyla aldığı ve çok sevdiği, Ankaralı ressam Numan Pura imzalı bir tablo... Adalet'e bir zamanlar Ankara civarında çok olan eski bağevlerini hatırlatan ve ordan yola çıkarak, günümüzde ve de 1920'lerde geçen zaman içinde sıçramalı bir öyküyü esinleyen, işte bu suluboya tabloydu. Konuyu anlatmayacağım. Neme lazım, birileri kapar!.. Adalet bize şöyle dedi; "Kurtuluş Savaşı'nda köylü kadınlar gösterilir; hep işte mermi taşıyan, kağnı arabalara binen... Ya da İstanbul'da ya işgalcilerle vur patlasın çal oynasın diyenler veya onlara karşı uyanık kadınlar -el altından subaylarımızla ilişki kuran, hatta sevda yaşayanlar-... Bu iki boyutun yanı sıra, işgali, savaşı yanı başında hissetmiş bir kasaba ve o kasabanın kadınları ele alınmamıştır. Oysa oralarda, iki kültür arasında sıkışıp kalmış çok bilinçli kadınlar yaşadı. Görmüş geçirmiş ailelerden gelen, hep kapalı gezmek zorunda olan, çarşıdan geçerken hiçbir şeye kıkırdayıp gülemeyen kadınlar." Türkan da sinemada az mı kasaba kadını oynadı? Mine'den Sultan Gelin'e... O da hemen atılıyor; "Size katılıyorum. O kasabalı kadın, o kapalı dünyaya sıkışıp kalmış kadın, gerçekten ilgiye değer." Adalet şöyle diyor: "Ben filmi kafamda neredeyse çekmeye başladım. Size çifte bir rol düşecek. İki ayrı dönemin kadını olacaksınız. Bu olursa inşallah, çok güzel, çok iri olan gözlerinizi daha az iri ve daha az güzel yapacaksınız. Çok güzel olan bu gülüşünüzü ve ağzınızı daha az güzel yapacaksınız." Şoray telaşlanıyor: "Yani çok çirkin bir kadını mı oynuyorum?" Adalet gülerek "Hayır" diyor: "İki rolde de çok zarif bir kadını oynayacaksınız. Gereği gibi bir kadın yani hem şık ve spor, hem de zarif ve güzel. Ama o güzelim saçlarınızı belki bir perukla saklayacaksınız. Aile Boşnak kökenli olduğu için, belki gözlerinize lens koyacaksınız, hafif yeşilimsi bir ton alacak." İşte bir kadının bir başka kadın için yazdığı senaryoda düşündüğü ayrıntılar! Gitmeden Türkan, bize ünlü 'ödül köşesi'ni gösteriyor. Sayısız ödül, plaket, heykelcik. Ve yanıbaşlarında Yağmur'un portresi: "İşte bu benim en gerçek, en önemli ödülüm" diyor. Ve bize Yağmur'un stajını, yaptıklarını anlatmaya başlıyor. Onun en güzel rolünün annelik olduğunu bir kez daha anlıyoruz.
DİĞER RÖPORTAJ HABERLERİ
 Kadından, paradan ve şöhretten uzak duracaksın
 Trafikte paranoyak gibi oluyorum
 Mahallenin sadece muhtarı değil Güzin Ablası'yım
 12 yıl geçti, acım dinmedi
 Derin hüzünlerin sesi
 Bizi geçmeye çalışacaklar ama başarmaları çok zor
 Sadakat bir sihirdir O sihir bozuldu mu ilişkinin hiçbir...
 'Dünyanın çözemediği olayları çözüyoruz' demek çok abartılı
 Herkes gidecek benim adım taş gibi kalacak
 Hayat çok acı verici ama ayakta kalmayı öğrendim
 Korkağımdır, güvenlik her şeyden önce gelir
 Kadın sekste erkekten güçlü olduğu için eziliyor
 Ben de Picasso fotoğraflarıyla Sabancı'yı kazıklayacağım
 Parasız günlerimizi hiç unutmadım
 Aslında tam bir çingene gibiyim
 39 yaşında Betûl Mardin oldum
 Babam yaşasaydı Özal ailesi bu kadar dağılmaz, herkes...
 Hastalarımızın gözünde aşık da olduk tacizci de
 Türk kadınları hayatımda şimdiye kadar tanıdığım en güzel...
    Aktüel Pazar Yazarlar
    Güncel
    Hobi
  » Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
Güzelliğin öbür adı
Güzelliğin öbür adı
Greta Garbo yaşasaydı 100 yaşında olacaktı. Ama o gelmiş geçmiş ve...
Fatsa'dan Japonya'ya giden de gitmeyen de pişman
Fatsa'dan Japonya'ya giden de gitmeyen de pişman
Japonya'da yaşayan yedi binden fazla Türk'ün neredeyse yarısı...
Avrupa Birliği'ni bölen peynir
İsviçre ve Fransa'nın gururu peynirler ortaçağdan beri keçi ve koyun...
Palamut podyumu lüfere bırakıyor
Havalar soğumaya başlarken geleneksel Marmara Denizi defilesinde...
'Türkiye'nin ilk sinema platosunu kuracağız'
Yeni filmi 'Organize İşler'i 150 kişilik bir ekiple 52 günde çeken Yılmaz...
TAV İzmir'e de temel attı
Tepe-Akfen ortaklığı Atatürk ve Esenboğa'dan sonra üçüncü terminal...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.