kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    İşte İnsan
    Sinema
    Turizm Rehberi
    Teknoloji
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
10 kopek'lik patatesten 28 bin pound'luk 'trüf'e
Bir Rus masal kahramanı

İngiliz Chelsea futbol kulübünün Rus patronu Roman Abramoviç, henüz 40'ında bile değil ama serveti 13.3 milyar doları aştı.


10 kopek'lik patatesten 28 bin pound'luk 'trüf'e

Buyrun size bir masal.... Yeltsin adlı 'peri'nin değneği bir gün Abramoviç adlı çulsuz delikanlıya dokundu. Ve o genç 10 yılda dünyanın en zenginlerinden biri oldu.

Bu haftaki kahramanımız İngiliz 'Chelsea' futbol kulübünün Rus patronu Roman Abramoviç. Henüz 40'ında bile değil ama serveti başdöndürücü. Son tahminlere göre, 13.3 milyar doları aştı. Peki Abramoviç o genç yaşında nasıl böyle bir servetin sahibi olabildi? Bu soruyu yanıtlamak ve "Başarı öyküsü"nün ipuçlarını aramak için 1990'ların başına dönmemiz gerekiyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in "Geçen yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi" dediği Sovyetler Birliği'nin bir günde çökmesiyle uçsuz bucaksız coğrafyada 150 milyonu aşkın kişi kasırgada sığınacak yer arayan koyun sürülerine döndü. İşte o kaos günlerinde bir avuç insan işçilikten veya memurluktan milyar dolarlık patronluğa terfi ediverdi. Sınıfsız olduğu varsayılan toplumda akla ziyan sınıf atlama ya da atlatma (toplumbilimcilere göre ise "sınıf yaratma") öyküsü! Aslında her şey 10 Mart 1985'te Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Konstantin Çernenko'nun -uzun bir hastalığın ardındanölümüyle başladı. Ertesi gün Mikhail Gorbaçov bu göreve getirildi. O, dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan'ın "Yıldız Savaşları" projesiyle başlattığı yeni silahlanma yarışıyla aslında Sovyetler Birliği'ni ekonomik olarak çökertmeyi amaçladığını anlayan Kremlin'deki yeni kuşağın bir temsilcisiydi. O perspektife uygun olarak bir yandan Kızıl Ordu'yu Afganistan'dan çekerek, Orta Avrupa'daki Sovyet askeri gücünü azaltarak ve Avrupa'daki orta menzilli füzelerin sökülmesi ve stratejik silahların azaltılması için ABD ile masaya oturarak askeri harcamaların bütçedeki yükünü hafifletmeye çalışırken bir yandan da ekonomiyi liberalleştirmek için fiyatları kısmen serbest bıraktı. Bu, o güne kadar üretimlerini gerekirse zararına satmak zorunda bırakılan devlet işletmeleri, özellikle de başlarındaki yöneticiler için tarihi bir dönemeç oldu. Ürünlerini piyasa koşullarına göre fiyatlandırarak ciddi fonlar topladılar. Tam da o sırada imparatorlukta dağılma işaretleri başladı: Kafkaslar, ardından 9 Kasım'da Berlin Duvarı'nın çökmesiyle birlikte Doğu Avrupa... Gorbaçov "Yumuşak çözülme" sürecinde anavatanı, Rusya'yı kurtarmak için çırpınıyordu: Peş peşe gelen reformlarla demokratik bir sistemin koşulları yavaş yavaş oluşuyordu. Ama üretim sistemi, yani ekonomi buzlarını kıramıyordu.

YELTSİN İKTİDARI
Rusya Parlamentosu (Duma) uzun ve ateşli görüşmelerden sonra 3 Aralık 1990'da özel mülkiyet hakkını tanıyan bir yasayı kabul etti. 70 yıllık komünist rejimin tabutuna son çivi çakılmıştı. 1989 Mart'ında Duma'ya giren Boris Yeltsin 1990 Mayıs'ında da Rusya Sovyeti'nin başına getirildi. Ertesi ay Rusya'nın Sovyetler Birliği'nden ayrıldığını açıkladı ve bir yıl sonra 12 Haziran 1991'de yapılan seçimlerde oyların yüzde 57'siyle Rusya Cumhuriyeti Devlet Başkanlığı'na seçildi. İki ay sonra 18 Ağustos'ta "Muhafazakarlar" denilen bir grup "Eski Tüfek" darbe yapmaya kalktı. Tam da Gorbaçov'un Kırım'da bulunduğu sırada. Yeltsin'in tank üstüne çıkıp meydan okuyan görüntüleri hala hepimizin belleğinde duruyor. 3 gün sonra darbeciler kaçacak delik aradılar. Artık "son" belli olmuştu: Yeltsin'in girişimiyle 8 Aralık 1991'de Minsk'te toplanan Rusya, Ukrayna ve Belarus liderleri "Bağımsız Devletler Topluluğu" nu kurdular. Ve 25 Aralık gecesi Gorbaçov televizyonlardan canlı yayınlanan konuşmasında Sovyetler Birliği'nin tarihe karıştığını duyurdu. Kimilerinin "Dünya kızıl totaliter rejimden kurtuldu" diye sevindikleri, kimilerinin "Meydan ABD'ye kaldı" diye üzüldükleri, kimilerinin de "Dünya dengesini de yitirdi" diye hayıflandıkları Sovyetler Birliği'nin son yıllarını uzun uzadıya anlatmamızın bir nedeni var: Bu haftaki portremiz Roman Abramoviç'in bugünlere gelişinin miladı çöken imparatorluğun miras kavgasıyla başladı. Daha doğrusu yağmasıyla. Ve o genç adam, hiç de umulmadık bir atakla yağmadan epeyce iri bir dilim kapmayı başardı. Rusya'nın tek hakimi ya da patronu haline gelen Yeltsin, önce 74 yıldır devlet denetiminde olan fiyatların artık tümüyle serbest oluşacağını ilan etti, ardından da hem devleti küçültmek hem de tamtakır kasaya para koymak için iddialı ve iki aşamalı özelleştirme programı hazırladı. Önce küçük işletmeler satıldı. Kuaförden petrol istasyonuna, bakkaldan kasaba kadar yüzbinlerce ekmek teknesi. Sonra sıra bankalardan başlayarak dev sanayi tesislerine geldi. Bunun için halka özelleştirme kuponları dağıtıldı. Sözde herkes bu satıştan pay alacaktı. O kuponları bir avuç kişi bir somun ekmek ya da bir kilo patates karşılığı topladı. Kimler mi o bir avuç kişi? Gorbaçov'dan bu yana sözde işletmeleri adına fon oluşturmaya başlayan devlet kurumları ve kooperatiflerinin yöneticileri. Aslında kimseden hesap sorulamadığı o kaos ortamından yararlanıp fonların çok büyük bölümünü iç etmişlerdi. 1995'te ekonominin yüzde 80'inin özel sektöre geçtiği ilan edildi. Ama sonra bir de bakıldı ki, o yüzde 80'in bankalardan petrol tesislerine kadar tüm önemli kuruluşlar (ülkenin en büyük 64 tesisinin yüzde 85'i!) 7'si Yahudi 8 kişinin elinde toplanmıştı. Bir de özelleştirme operasyonlarının yönetimi ya da sorumluluğunu üstlenen Yeltsin'in kızı Tatyana ile damadını da yani "aile"yi de eklememiz gerekiyor. Tek marifetleri doğru zamanda, doğru yerde, doğru kişilerle ilişkiler kurmak olan o 8 kişi bir süre sonra 'Oligark'lar (yani oligarşi mensupları) siyasal sıfatıyla tarihe geçti. En büyükleri ''Kremlin'in yeni Rasputin'i'' diye nitelenen Boris Berezovski'ydi. O kadar güçlüydü ki, Rusya Güvenlik Konseyi'ne girmişti. Başbakanlar atıyor, hükümetler kurup düşürüyordu. Berezovski birgün Kremlin'e bir genç getirdi. Yeltsin, kızı ve damadına "Sağ kolum" diye tanıttı, "Kendisine çok güvenirim. Eminim sizin de güveninizi kazanacak..." Berezovski bir süre önce, ülkenin kuzeyindeki Tümen bölgesinde bulunan Noyabrskneftgaz petrol yatakları ile Omsk rafinerisi ve pazarlama şirketinden oluşan 'Sibneft'i satın almayı başarmıştı. Vadeli olarak 100 milyon dolara. O dönemde yüksek enflasyon ve başdöndürücü develüasyon sayesinde de -petrolü dolarla ihraç edip devlete borçlarını rubleyle ödediği için- koca grubu neredeyse bedavaya getirdi. 'Sibneft'in bugün yıllık cirosu 10 milyar doları geçiyor! 'Ser verip sır vermemek' gibi o dönem çok önemli sayılan bir özelliğe sahip olması sayesinde Yeltsin ile kızı ve damadının da kısa sürede kanlarının ısındığı o genç Roman Abramoviç'ti. 24 Ekim 1966'da Saratov'da dünyaya geldi Abramoviç. 18 aylıkken annesini kaybetti, 4 yaşında ise bir inşaatta iskeleden düşerek hayatını yitiren babasını. Bakımını önce Moskova'da yaşayan amcası üstlendi, daha sonra ise Sovyetler Birliği'nin Kuzey Kutbu'na yakın Komi'de yaşayan anneannesi ile dedesi. Çoğu zaman yarım kilo patates almak için 10 kopek (bir rublenin onda biri) bile bulamadıkları günlerdi. Büyüyünce Komi'deki sanayi enstitüsünde çalışmaya başladı, ardından Kızıl Ordu'da askerliğini yaptı. Ticarete çok genç yaşta ilgi duymaya başladı. İşe oyuncak üretimi ve satışıyla girdi. Özellikle ucuz plastik ördekleri çocuklarını sevindirmek isteyen yoksulluğun pençesindeki Rus ailelerin büyük ilgisini çekti. Ama onun aklı fikri petrol ürünleri ticaretindeydi. Bir süre sonra onu Batı Sibirya'daki Omsk rafinerisinin ürünlerini pazarlarken görüyoruz. Nasıl başardı? Özel sektör ile mafyanın sınırlarının çizilemediği, hatta iç içe geçtiği dönemin büyük sırlarından biri. 1992'de Berezovski ile tanıştı. Berezovski onu önce 'Sibneft'in Moskova temsilciliğine getirdi, ardından yönetim kuruluna soktu. Bir süre sonra da ortak yaptı! Ve nihayet elinden tutup Kremlin'e götürünce, 'peri'nin sihirli değneği Abramoviç'e de dokunmuş oldu. Yeltsin ailesi ona 'kasasını' teslim edecek kadar güvenecekti. Alkolik, yoz, çürümüş, çevresi rüşvet ve yolsuzluk ağıyla örülmüş Yeltsin'in yerini Vladimir Putin'e bırakacağı 1999 sonuna kadar geçen sürede Berezovski- Abramoviç ortaklığı "Sibneft"i Rusya'nın ikinci büyük petrol grubu haline getirdiler. Ayrıca Rusya'nın en büyük alüminyum grubu 'Rusal'ın yarıdan fazla hissesini, Rus havayolları 'Aeroflot'un yüzde 26'sını ele geçirdiler. Rusya'nın en büyük sosis fabrikası gibi ufak-tefek işlerini saymıyoruz.

TELEVİZYONA YATIRIM
Medya o sıralar iktidarı etkilemenin, hatta iktidara ortak olmanın, dahası bir süre sonra iktidarı ele geçirmenin en güçlü silahı görüldüğü için, o sektöre de büyük yatırım yaptılar; tam da Putin'in Kremlin'de dizginleri ele aldığı günlerde ülkenin en önemli ulusal TV kanallarından ORT'yi satın aldılar. Putin tehdidin büyüklüğünü ve yakınlığını fark etmekte gecikmedi; Berezovski hakkında sahtekarlıktan, vergi kaçakçılığına, kamu malını yağmalamaktan, dolandırıcılığa kadar bir dizi iddiayla soruşturma açtırdı. Başına gelecekleri anlayan Berezovski soluğu Londra'da aldı. Hala orada yaşıyor. Siyasal mülteci olarak. Ama ülkeyi terk etmeden önce Sibneft ve ORT'deki hisselerini güvenilir dostu ve ortağı Abramoviç'e devretti. Onun da ilk icraatı "Sibneft bana yeter" diyerek ORT'yi devlete satmak oldu. Rusya'nın en zengin adamı Mikhail Kodorovski'nin petrol şirketi Yukos'la ortaklık girişimini hiç anlatmayalım. Uzun hikaye. Ancak bugün Londra'daki Abramoviç, demir parmaklıklar ardındaki dostu Kodorovski'yi düşündükçe, herhalde "Ucuz kurtuldum" diye oh çekiyor olmalı. KGB kökenli Putin'in Kodorovski'nin defterini dürdüğü günlerde "Haydi aslanım, tepemin tasını attırmadan kaybol, git çelikçomak oyna" yolundaki tehdit yüklü tavsiyesinin etkisiyle mi, yoksa Rusya'da iş hayatının sırat köprüsü ü s t ü n d e yürümek k a d a r güçleştiğini görmesi nedeniyle mi bilinmez; Abramoviç'in ilgi alanı birdenbire petrolden futbola kayıverdi! Tabii "Sibneft" ve "Rusal"ı elinde tutarak. Siyasetten uzak durmanın sihirli formülünü bulmuştu. İngiliz halkı iki yıl önce bir yaz sabahı tüm basının manşete çıkardığı bir haberle onu tanıdı: "Chelsea'yi bir Rus zengini satın aldı. Tarihinde bir kez (1955) İngiltere şampiyonu olmuş, o sıralar borcu boyunu aşmış, kapıya kilit vurmaya hazırlanan Chelsea'ye 300 milyon dolar ödemişti! O kadarla kalmadı; takımı tepeden tırnağa yeniledi. Teknik direktörden yedek kulübesindeki adamlara kadar. Drogba, Mutu, MakeleleKimine 50 milyon euro, kimine 80, kimine 100 milyon... Sonra Chelsea'yi eleyen Avrupa şampiyonu Porto'nun kadrosunun neredeyse yarısını transfer etti. Takımın başına teknik direktör olarak yine Porto kökenli Josi Mourinho'yu getirdi. O kadar hesapsız para saçıyordu ki, İngiliz basını Abramoviç'in Chelsea için günde 1 milyon pound harcadığını yazdı. Bugün de bu "performansı" nı koruyor! Şevşenko ve Ronaldinho'ya 150 milyon euro'luk teklifini bu iki futbolcunun kulüplerine kabul ettirebilseydi, herhalde günlük harcama tutarı 2 milyon pound'un da hayli üstüne çıkmış olacaktı. Üstelik Chelsea onun tek sportif yatırımı değil. Rusya'da bir buz hokeyi takımı var. Daha önemlisi CSKA Moskova kulübü de onun. Dahası, Corinthians (Brezilya), River Plata (Arjantin), Boca (Brezilya), Benfica (Portekiz) takımlarına çengel attığı, hatta birikisini merkezi Bahama adalarında bulunan paravan şirketleri aracılığıyla ele geçirdiği bile söyleniyor. Allah'ı var; yaşamasını, yani servetinin hakkını vermesini de biliyor Abramoviç. Ya da yeni vatanı İngiltere sayesinde öğrendi. Dolar milyarderlerinin servetlerini ve yaşamlarını yakından izleyen "Forbes" dergisi onu dünyanın en çok para harcayan zengini ilan etti: Yılda 700 milyon dolar! Örneğin lüks yatlara merak sardı. Şu anda 4 yata sahip. Bakımları için yılda 23 milyon euro harcıyor. Beşincisini de sipariş etti: 160 metre boyunda olacak. Dünyanın en büyüğü! Bir de Boeing-767 jeti var ki, 30 kişilik yemek salonu, lavaboları altın kaplamalı mutfağıyla dillere destan. 100 milyon doları aşan bu değişikliklerle birlikte uçağın kendisine 300 milyon dolara malolduğu söyleniyor. Ayrıca bir Boeing 737'si, iki helikopteri olduğunu ekleyelim. Başta "Maybach" limuzin olmak üzere -hepsi de zırhlı- otomobil filosunu ise hiç anlatmayalım. Malikanelerine ve çiftliklerine gelince.... Londra'da, Eaton Meydanı'nda 6 katlı bir eve 28 milyon pound saydı. Peşin. Ülkenin batısındaki Sussex'te 450 dekarlık arazinin tapusu da ona geçti. Moskova'da, Cote d'Azur'de, İspanya'da ve İsrail'deki mülklerinin tapuları yığıldıkça yığılıyor. Geçen yıl sonunda, İtalya'nın Toskana bölgesindeki San Miniato kasabası yakınlarında bulunan 850 gramlık trüf (siyah mantar), Londra'da açık artırmayla 28 bin pound'a satıldı. Kim aldı dersiniz? Çocukluğunda yarım kilo patates için 10 kopek bulam a y a n adam!


FIFA ve UEFA yöneticilerinin kaygıları her geçen gün artıyor. Çünkü Abramoviç'in futbolu, her kıtada satın aldığı kulüpler aracılığıyla küresel bir kara para aklama çarkına çevirme planları yapmasından kuşkulanılıyor

Abramoviç aynı zamanda Sibirya'nın ücra bir bölgesindeki Çukotka'nın valiliğini yürütüyor. Türkiye büyüklüğünde, sadece 71 bin nüfuslu bu diyara ilgisi sadece yoksul halka yardım mı; yoksa petrol, nikel, kalay, alüminyum, demir, hatta elmas yatakları mı, henüz çözen yok

'Soğukkanlılığı sanata dönüştüren adam' denilen Abramoviç, hayatında hemen hiç medya önüne çıkmadı. 'Ser verip sır vermeyen' milyarder Rus'la mülakat yapmayı başaracak bir meslektaşımız, kesin 'Yılın gazetecisi' olur
DİĞER GÜNCEL HABERLERİ
 Güzelliğin öbür adı
 Fatsa'dan Japonya'ya giden de gitmeyen de pişman
 Fotoğrafına bakıp bakıp şiir yazdım
 'Kimse Ayasofya'ya duyarsız kalamaz'
 Ülkenizde demokrasinin unsurları var
 Vakıflı'nın kaderi organik tarıma bağlı
 Onlar artık gurbetçi değil Alman
 Kitapların kuyumcuları
 Güzellik sektöründe yeni dönem
 Önce iç sonra istediğini ye
 Eski adet yeni tartışma 'türban'
 Masajı da yazarlığı da üniversitede öğrenin
 FBI skandalının Türkiye bağlantısı
 Anne, Tanrı neden bu kadar masum insanın ölmesine izin...
 Türk Harry Potter yolda
 Beş Türk kadın yelkencinin Atlantik yarışı
 Futbolun AB'si Şampiyonlar Ligi
 Piri Reis'in şifresi sinemada
 Adım adım, liman liman Batı Akdeniz
    Aktüel Pazar Yazarlar
  » Güncel
    Hobi
    Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
BALÇİÇEK PAMİR
Zorla mı seyredelim yani?
Hiçbir kadın jinekolojik...
MEHMET ALTAN
Hiçbiryeristan ve Pan-hümanizm
Fikirlerin...
REFİK DURBAŞ
Çocukluğumu seviyorum, kedileri...
ÖNCEL ÖZİÇER
Hadi köyümüze geri dönelim
Büyükşehirlere göç edenler...
KAZIM KANAT
First Lady Semra Hanım'ın canı kiraz yemek...
TURGAY NOYAN
Gazeteciler yarıştı yelken dünyası...
'Türkiye'nin ilk sinema platosunu kuracağız'
'Türkiye'nin ilk sinema platosunu kuracağız'
Yeni filmi 'Organize İşler'i 150 kişilik bir ekiple 52 günde çeken...
TAV İzmir'e de temel attı
TAV İzmir'e de temel attı
Tepe-Akfen ortaklığı Atatürk ve Esenboğa'dan sonra üçüncü...
Avrupa Birliği'ni bölen peynir
İsviçre ve Fransa'nın gururu peynirler ortaçağdan beri keçi ve koyun sütünden...
Palamut podyumu lüfere bırakıyor
Havalar soğumaya başlarken geleneksel Marmara Denizi defilesinde palamutlar...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.