Kalan bağlar bizimdir
Nicedir iyi yetiştirilmiş 'dahili ve harici bedhah'ların çabaları ve sorumluların sınırsız gaflet, dalalet ve ihanetleri sayesinde önce Osmanlı'ya, sonra Türkiye'ye düşman edilmek istenen Kürt kardeşlerimizin pek çoğu süreçten etkilenmiştir. Başımızı kumdan çıkarırsak görürüz ki, bugün artık kendilerine apayrı bir geçmiş bulan ve apayrı bir gelecek arayan Kürt vatandaşlarımızın sayısı ağır bir sorun teşkil edecek orana varmış bulunmaktadır. Gerçekleri karnımızdan homurdanmak kadar kaşımak da zararlı, hatta tehlikeli olabilir. Ancak doğru bilginin paylaşılması, saklı tutulmasından mutlaka daha az sakıncalıdır. Yeter ki, gerçekleri, haksız tepkilere mazeret kılmayalım. Sürdürülebilir 'bir arada yaşama' hali için doğru teşhis şart! Bu da berrak olmayı, açık bilgilerle tartışabilmeyi gerektirir. Öncelikle de meselenin tanımında uzlaşmalıyız: Önemli miktarda Kürt kökenli vatandaşımız, geri kalanlarla sonsuza kadar 'bir arada yaşama' arzusunu yitirmiştir. Yine önemli miktarda Kürt kökenli vatandaşımız bu arzu açısından kuşku içindedir. Muhakkak ki büyük bir kesim de ister kendisini çok farklı hissetsin, ister hissetmesin 'bir arada yaşama' arzusunu korumakta, hatta aksini hiç düşünmemektedir. Tanımda dahi somut bilgi eksikliği ile karşı karşıyayız. Hangi şartlarda ne kadar Kürt kardeşimizin 'bir arada yaşama' arzusunu koruduğu, ne kadarının da kaybettiği meçhul. Dolayısıyla doğru tanımda uzlaşsak bile, onu tamamlayacak bilgilerin eksikliği yüzünden çözüm geliştirmek çok zor. Mümkün olduğunca sağlıklı tahminler yaparak mutlak ayrılıkçı unsurların oranından yola çıkıp doğru sorular sorarak yolumuzu belirlememiz gerekecektir. Ayrılıkçı duygulara kapılmış vatandaşlarda tekrar 'bir arada yaşama' arzusu oluşturmak ve güçlendirmek için ne yapılabilir? Aklın yolu bir: - Kopan bağların yeniden kurulmasını, kalan bağların da güçlenmesini ve koparılamaz hale getirilmesini sağlamak. Kopanları onarmak uzun soluklu çabalar gerektirir. Ancak yine de hiç mesafe alama ihtimali vardır. Zira yapay veya doğal, haklı veya haksız, Kürt vatandaşlarımızın önemli bir kısmının beyninde ve yüreğinde 'başka bir tarih' mayalandırılmıştır. Artık Osmanlı, Selçuklu, Göktürk gibi toplumun siyasi hafızasını oluşturan katmanlar, iyisi ve kötüsü ilepek çok Kürt vatandaşımıza hiçbir şey anlatmamakta, hatta önemli bir kısmına fena halde batmaktadır. Dolayısıyla 'ortak tarih bilinci' gibi dayanaklardan söz etmek ve bunu 'bir arada yaşama' arzusu için değerlendirilecek bir bağ saymak, en azından yakın ve orta vadeler için mantık dışıdır. Sarılacağımız dayanaklar geçerliliğini koruyan somut ve soyut bağlardır. Bunların da sınırlı olduğu açık. Pek çok profesyonel bölücünün dava edindiği 'uluslaşma' hedefi yüzünden köpürtülen 'kültür farklılığı' iddiası işlerlik kazanmış ve ayrılıkçı saplantıların ek bir kalemi olmuştur. Somut anlamda ortak diyebileceğimiz bağ artık 'bağlama'dan ibaret gibidir. Ancak soyut ama çok güçlü bir bağ olarak İslam'da buluşmuşluk sürmektedir. Ne var ki, şu şartlar altında 'bir arada yaşama' açısından en güçlü kenetleyici bağ olmasına rağmen İslam'dan yararlanmak mevcut siyasi ve bürokratik kadroların çap ve yetenek sınırlarını aşmaktadır. Zira 12 Eylül sonrası darbecilerin bölücülüğe çare olarak bir ara İslam'dan yararlanma biçimi göstermiştir ki içtenlik ve derinlik yoksunu deneyler anlamsızdır. Orada din satarken, beride başörtüsüne savaş açan 'kurmay zeka' herhalde ancak böyle fetret dönemlerinde görülebilir. Öte yandan Erdoğan hareketi gibi oluşumların da bu ayrılıkçı rüzgara karşı İslam kardeşliğinden yararlanmaya yetmediğini yine tecrübeyle görmüş bulunuyoruz. (Nedenleri ayrı ve uzun bahis.) Şimdilik devlet ve millet adamı kıtlığından ötürü eldeki en güçlü ortak bağ olan İslam'dan yararlanamıyoruz ama elbet bir başaran gelecektir.
|