kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
New Orleans hep ölümü bekledi
New Orleans hep ölümü bekledi
Amerikan müziğinin beşiğiydi

New Orleans hep ölümü bekledi

Cennet ve cehennem arasındaki çizgi, kıldan da ince. New Orleans'ın benzersiz insanları o incecik çizginin üstünde hayatı kucaklamıştı... Yeryüzünün belki de en güzel kenti sonunda kaderine razı oldu.


New Orleans hep ölümü bekledi

Yazar William Faulkner'ın "mimoza, yasemin ve zakkumlarla nakışlanmış o labirent" diye anlattığı 'Big Easy', hayatla durmadan barbut attı. Yeryüzünün en güzel kenti sonunda kaderine razı oldu.

Cennet ve cehennem arasındaki çizgi, kıldan da ince. New Orleans'ın o benzersiz insanları on yıllardır o incecik çizginin üstünde hayatı kucaklamıştı. Keyifle, iştahla, dünyanın tüm nimetlerine taparcasına. Yeryüzünün belki de en güzel kenti, sonunda kaderine razı oldu. New Orleans... Benim sevgili kentim... New York'u yere göğe sığdıramayan Hasan Cemal ve öteki meslektaşlarıma hep şunu söyledim: "New York'a sadık kalan bir kişi, maalesef henüz New Orleans'ı görmemiştir." Kentin ünlü müzisyen ailesi Neville'lerin yeğeni Arthel Neville, her şeyini yitirse de, şunları söylemiş bir gazeteye: "Her şey mahvoldu. Ama ben burada doğup New Orleans'ı doya doya yaşamış olmaktan ötürü öyle mutluyum ki..." İşte bu duyguyu ancak kenti yarım yamalak dahi olsa "yaşayanlar" bilebilir. "İhtiras Tramvayı"buralıdır. "Hemşehri" Tennessee Williams'ın Stanley'i, Stella'sı, binbir çiçeklei, nemli bahçelerde hala gezinir. Truman Capote, küflü sokaklarında olgunlaşmıştır. Anne Rice, vampirleriyle o muhteşem Garden District'te gizlice buluşmuştur. Büyük romancı Walker Percy de buraya "sığınmıştır". William Faulkner'in "mimoza, yasemin ve zakkumlarla nakışlanmış o labirent" dediği bu kent, hem ait olduğu hem de olmadığı ABD'ye edebiyatını, büyülü yaşama sanatını, müziğini ve mutfağını sunmuştur cömertçe. Bir New Orleans tutkunu şöyle demiş: "Burası adamın kanını zehirler, karaciğerini de mahveder!" Öyle, doğrudur. Hayatla durmadan barbut atan başka bir kent görmedim. Aşkımız 10 yıl önce ılık bir kış akşamı başlamıştı. Gümüş ay, uyuşuk bir yılan gibi kentte kıvrılan Mississippi'yi öperken, kendimi, sanki yıllardır yaşadığım bir kentte, yıllardır tanıdığım insanlar arasında hissetmiştim. O duygu kente her dönüşümde daha da yoğunlaştı. Süleyman Aydın'ı çalıştığı şilepten atlayıp kente sığınmaya zorlayan da o aşktı. 15 yıl önce, aylarca beş parasız, izinsiz French Quarter'da ve tehlikeli parklarda yattıktan sonra, bir İtalyan "baba"nın lokantasında bulaşık işinden şef garsonluğa kadar yükselmiş, sonra Royal Street'te iki lokanta açmıştı Süleyman: Mona Lisa.. Ve Midnight Express (!). İlk açtığı lokanta hiç iş yapmamış, tam kapatacakken öğlen yemeğine gelen bir adam kaderini değiştirmişti. Kentin gazetesi Times Picayune'un yemek yazarı olan bu kişi, Türk yemeklerini yere göğe sığdıramayınca restoranın önünde bir gün kuyruklarla karşılaşmıştı. Kent, Süleyman'ı sevmişti. Ablası Fatma ile New Orleans'ın VIP'leri olmaları da çok sürmemişti. Oralıydılar artık. Süleyman, Fatma ve eşi Bob, Katrina'dan Florida'ya kaçtılar. Fatma'nın kanal kıyısındaki o güzeller güzeli evi, şimdi 8 metre sular altında. Türkler, bilir misiniz, New Orleans'ta lokanta sektöründe önemli paya sahipti. Musa, Mustafa, Habip, Seher, Ayşe ve ötekiler... Seher'le Habip restoranlarını daha yeni açmışlardı. Rüyaları sular altında kaldı. Crescent City Brewhouse adlı harika deniz ürünleri lokantasında her gün 2 bin müşteriye hizmet veren Antalyalı gencecik şef garsonu da hatırladım. Ayşe'nin Angeli Cafe'si şimdi kim bilir ne halde... Suyla öpüşen her kent kutsal. Hele New Orleans... Kocaman bir göl, dev bir nehir ve okyanus arasına sıkışmış, su seviyesinin üç metre altında cıvıl cıvıl bir hayat. Ve "nasıl olsa son yakın, gününü gün et" tevekkülü. Yabancı için New Orleans, Fransızların kurup daha sonra İspanyollara teslim ettiği French Quarter demek. Bourbon Street demek.. Ama fazlası var. Fransız, İspanyol, Karayipli, Afrikalı, Kübalı, İngiliz, Akadyalı ve ötekiler öyle bir kültür alaşımı yarattı ki burada, neresinde olursanız olun fark etmez. Canal Street'in batısındaki Garden District'e gidip şaşaalı malikanelerin arasında, sanki bambaşka bir dünyadasınız. Chestnut, Magazine, Prytania... O caddelerdeki evler, kaybolup gitmiş bir dünyanın - soylu ve acımasız Güney'in - anıtlarıdır. Onlardan ne kaldı acaba? Belki her şey hafızalara emanet... Belki de artık hiçbir şeyin tadı aynı olmayacak. Dünyanın en küçük ve en güzel caz kulübü olan Vaughn's yok oldu. Trompetçi Kermit Ruffins bundan sonra nerede çalar? House of Blues, Snug Harbour, Tipitinas, Cafe Brazil, Blue Bird Cafe artık bizi beklemiyor. Nurşen'in çok sevdiği ACME Bar, kim bilir ne zaman o eşsiz Bloody Mary'leri sunabilecek? Belki asla. Kentin en büyülü noktalarından birinde, Prytania Street'te Crepe Nanou'da istiridye yemek artık hayal. Ken Usta'nın yerel yemekleri sayesinde ABD'nin Top 10'i arasında yer alan Upperline lokantası nasıl iflah olur? Pontchartraine Gölü kıyısında kerevitlerin kovalarla servis edildiği salaş balıkçı lokantalarından geriye acaba ne kalmıştır? Eşsiz mezarlıklar, uçsuz parklar bir daha geri gelir mi? Cafe Du Monde'da sıcak sıcak sunulan "beignet" çöreklerinin tadı aynı olur mu? Charles Street'te tramvaylar hayal aleminde mi sefer yapacak? Cennet geri gelir mi? Gelir mi? Arkadaşım Haluk, "İyi ki geçen sene oraya gitmişiz" dedi. Hem iyi, hem kötü. Güzelliğin tadını bilmek, acıyı daha da artırıyor. Haluk üzgün. New Orleans bir rüyaymış. Şimdi, sakinlerinin hiç de hak etmediği bir kabus.

Yavuz Baydar

DİĞER GÜNCEL HABERLERİ
 Elazığ'dan İstanbul'a bir dayak öyküsü
 Bush'a tatili zehir eden kadın Cindy
 İstanbul'a Galataport imajı
 Devletin tiyatrosu olur mu? İşte bütün mesele bu!..
 Herkesin seçimi
 Zararı yok hatta faydası bile var
 Işığı evcilleştirmek dünyayı başka türlü görmek
 Kadınlar Didim'e barış ekti
 Bu yarışın ikincisi yok
 Oyuncak müzesinde Formula1 heyecanı
 AÇEV gönüllüleri bekliyor
 Bir gün televizyona çıktılar hayatları değişti
 Kral ve haremi
 Katılımcıların gözünden Ermeni konferansı
 Bu din adamları şaşırtıyor
 Türk lokumu Nejla Ateş
 Zamanından önce bir Avrupa kenti
 Jüponlu Evliya Çelebi
 Rumeli Kavağı Telli Baba sayesinde yenilendi
    Aktüel Pazar Yazarlar
  » Güncel
    Hobi
    Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
BALÇİÇEK PAMİR
Alışmak istemiyorum
"Sonra yakarsınız bir sigara,...
MEHMET ALTAN
Şimdi eylül vaktidir
Aslında, kendi "bahar ayinimi"...
ÖNCEL ÖZİÇER
Hadi barışalım
Eflatun'a "Düşmandan nasıl intikam...
KAZIM KANAT
Kedi her hastalığı iyileştirirmiş ama sahibini çok...
REFİK DURBAŞ
Yazılmaz, yaşanır bir sonbahar
Ahmet Haşim'in ölümünden...
Erkeksi ve seksi çizgiler
Erkeksi ve seksi çizgiler
Siz de kendinizi giydiklerinizle ifade etmeyi sevenlerdenseniz Hugo...
Spora yeni bir stil
Spora yeni bir stil
Dünyaca ünlü moda tasarımcısı Stella McCartney'in Adidas için...
Kutsal emanete sahip çıkalım
Türkiye zeytin ağacı stoku ile dünyanın ilk beşi arasında. Ancak, Ege...
Yerli domatesin lezzeti başka
On bir aydır özlemini duyduğumuz yerli domatesler pazara egemen oldu. Özellikle...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.