Ulusal bir bankacının başına gelenler
Küreselleşme sürecinde ulusalcılık yapmak güçleşmekte. Sermayenin akışkanlığının fazla olduğu günümüzde, kara para olmadıkça, isteyen istediği şirketi alabiliyor. Bankacılıkta ise durum biraz değişik. Bazı ülkelerde yabancıların banka alımları yazılı olmayan kurallarla kısıtlanıyor. Avrupa Birliği'nin güçlü üyeleri olan Fransa, İngiltere, Almanya bu politikaları gayet güzel uyguluyorlar. Aynı politikayı benimsemek isteyenlerin ise başına gelmedik kalmıyor. Bunun son örneği İtalyan Merkez Bankası Başkanı Antonio Fazio. Kendisini yakından tanırım. Avrupa'nın en muhafazakar ve otoriter merkez bankacılarından birisidir. Geçmişteki tartışmalarımızda, ben dahil bir çok merkez bankası başkanı banka denetiminde bağımsız bir kurulu savunurken Fazio, bankaların merkez bankaları tarafından denetlenmesinin ateşli bir taraftarı olarak ortaya çıkardı. Nitekim, İtalya'daki sistem de onun felsefesine uygun bir biçimde şekillendi.
Yabancıya satmadı Antonio Fazio, yabancıların İtalyan bankalarını almasına karşı çıkan bir politika benimsedi. Bunu da uyguladı. Bir yıl içinde satışa çıkan iki bankayı, yabancılara değil, İtalyan bankalarına sattı. Başta Hollanda ve İspanyollar olmak üzere AB nezdinde harekete geçtiler. Büyük gürültü kopardılar. Ancak bunlar Fazio'yu yıldırmadı. Ta ki, ikinci bankayı satın alan ile yaptığı telefon görüşmesinin temmuz ayı sonlarında basına yansımasına kadar. Banca Antonveneta'yı satın almak isteyen İtalyan bankacı, Fazio'yu gece arıyor, durumu soruyor. Fazio da "daha yeni imzaladım" diye bilgi veriyor. Bunun üzerine İtalyan bankacı, teşekkür ederek "çok sıkıntı çektin, mümkün olsaydı seni alnından öperdim" diyor. Konuşma bu kadar. Bu telefonu kim kaydetti, basına kim verdi soruları hala yanıtlanamadı. Ama olan oldu. İtalyan bankalarını alamayanlar başta olmak üzere Fazio'ya saldırılar başladı. İtalyan hükümeti başta suskun davrandı, durumunu belirginleştirmedi. Bazı parlamenterler merkez bankasının yanında yer alırken, muhalifler Fazio'nun istifasını istediler. İtalyan Merkez Bankası başkanının konumu diğer ülkelerden önemli bir farklılık içeriyor. Görevinin süresi yasada belirtilmemiş. Kendisi ayrılmaz ise, kimse başkanı görevden alamıyor. Geçmişte, koalisyon hükümetlerinden ve ekonomi politikalarının orta vadede uygulanamamasından çok sıkıntı çeken İtalyanların benimsedikleri yaklaşım böyle olmuş.
Yasa değişti Fazio, yanlış yaptığını kabul etmedi. "Esas suçlunun, telefonunu kaydedenler ile bunu medyaya sızdıranların olduğunu" söyleyerek istifa etmedi. Hükümet durumu bir ay tartıştı. İtalya Başbakanı Berlisconi, önceleri desteklemediği Fazio'ya, sonradan omuz verdi. Sonunda, İtalyan Merkez Bankası Yasasının değiştirilmesi görüşü ile orta yol bulundu. Fazio'nun görevinden ayrılmasından sonra uygulanmak üzere, Merkez Bankası Başkanı'nın görev süresini 7 yıla indiren ve daha başka yönetişim kurallarını da içeren bir yasa tasarısını hazırladı. Yakında Parlamento'ya sunulacak. Fazio, mücadeleyi kazansa da yara aldı. Ulusal bankalarının yabancılara satılmasına karşı çıkmasının bedelini ağır ödedi. Hükümet ve Parlamento, güçlü bir biçimde yanında yer almadı. Yalnız bırakıldı. Bizde de aynı şeyler olsa nasıl davranılırdı diye düşündüm. Bağımsız kurumlar, "onlar bağımsız, biz karışmayız" diye yalnız bırakılırdı. Müfettiş gönderilir bu işin altında ne var diye araştırılırdı. Çıkarı bozulanlar yapmadıklarını bırakmazlardı. Dolayısıyla, ulusalcılık tek başına kişilerin ve kurumların uygulayacakları bir politika değil. Başta hükümet olmak üzere, ilgililerin tamamının onayı olmadan işe girişilmesi baş ağrıtır.
|