|
 |
 |
 |
 Erdoğan: "Türkiye'nin vereceği herhangi birşey kalmadı"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin, AB'ye diğer aday ülkelerden çok daha hazır bir ülke olduğunu vurgulayarak, ''Bizden hala bazı şeyler isteme gayreti içinde olanlar varsa, bunlar bir yanlışın içindedirler. Bundan sonra yapacağımız hiçbir şey yoktur. Yapması gerekenler konseyin üyeleridir'' dedi.
Erdoğan, ''Birkaç ülke, ya iç politikaları nedeniyle bu yanlışın içindedirler ya da futbolcu olmam sebebiyle tribünlere oynama gayreti içindedirler. Tribünlere oynamayı bırakalım, netice almaya bakalım'' diye konuştu.
Başbakan
Erdoğan, İtalya temasları çerçevesinde ilk olarak Akdeniz Vakfı yöneticileri ile konakladığı Grand Vezuvivo Oteli'nde sabah kahvaltısında biraraya geldi.
Erdoğan ve beraberindeki heyet, daha sonra Akdeniz Vakfı'nın yönetim binasına geçti ve burada oluşturulan ''İstanbul Evi''nin açılışını yaptı.
Açılışın ardından, milli marşlar eşliğinde, Türkiye ve İtalya bayrakları göndere çekildi.
Daha sonra Erdoğan'a, Akdeniz Vakfı Başkanı Michele Capasso tarafından ''2005 Akdeniz Kurumsal Ödülü'' verildi.
''TÜRKİYE, AKDENİZ'İN ASLİ UNSURU''
Başbakan Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, vakıf yöneticilerine teşekkür etti. Akdeniz havzasının, medeniyetlerin beşiği ve kültürlerin kesişme noktası olduğunu kaydeden Erdoğan, Akdeniz'in daha iyi bir istikrar ve medeniyet denizi haline getirilmesinin önemini vurguladı.
Türkiye'nin yüzyıllardır süren bir imparatorluğun mirasçısı ve kurulduğundan beri yüzünü Avrupa'ya dönmüş laik ve demokratik bir ülke olarak Akdeniz'in asli bir unsuru olduğunu anlatan Erdoğan, Türk halkının da Akdenizli olduğunu söyledi.
Konuşmasında Türkiye'nin AB sürecine verdiği destek dolayısıyla İtalya'ya teşekkür eden Erdoğan, dünyadaki bütün ülkelerin terörizme karşı ortak mücadele vermesi gerektiğini ifade etti. Küresel barışın aktörleri olarak terörü durdurmak için görev alınması gerektiğini kaydeden Erdoğan, Türkiye'nin yaklaşık 30 yıldır teröre 30 binin üzerinde kurban verdiğini belirtti.
''MEDENİYETLER BARIŞINI SAĞLAMAK''
''Medeniyetler barışını sağlamak boynumuzun borcudur'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
''AB sürecinde birkaç ülke hala anlaşılamayan sebeplerle farkında olmadan AB'yi bir Hıristiyan kulübü olarak göstermenin gayreti içine giriyorlar. AB, bir Hıristiyan kulübü değildir, olamaz. Biz AB'yi başından beri bir değerler bütünü olarak gördük. Eğer siyasi değerler bütünü olarak buna yaklaşacak olursak, inanıyorum ki medeniyetler ittifakını da gerçekleştirmiş oluruz. Buna engel olanlar insanlık karşısında faturasını ödeyemezler. Türkiye, AB'ye katılmadıkça, 'AB bir değerler bütünüdür' denilemez. Türkiye, AB'de yerini alınca, 'Bu bir değerler bütünüdür' denilebilir.
Biz, İslam kültürü ile demokrasi kültürünün Türkiye'de örneğini verdik. Batı dünyası ile İslam dünyası arasında Türkiye gayet güzel bir köprü görevini oynayabilir. Bu gerçekleşirse 1.5 milyarlık İslam dünyası ile Avrupa'yı birleştirme imkanını yakalayabiliriz. Bu, bana göre çok önemli bir fırsattır. Bu fırsatı kaçırmamamız gerekiyor ve Türkiye şu anda, bu yönde adımlarını atmıştır.''
Başbakan Erdoğan, bütün olumsuzluklara rağmen siyasi bedeli ne olursa olsun iktidarın bu adımı attığını vurgulayarak, ''Bunun neticesinin sağlıklı olacağına inandığım için arkadaşlarım ile birlikte bu yola bu şekilde koyulduk. Ama Avrupalı dostlarımız bize bu konuda desteklerini artırmazlarsa, o zaman tabii ki netice almamız da zorlaşır'' dedi.
''TRİBÜNLERE OYNAMA''
Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: ''Şu anda birkaç ülke bu noktada sıkıntı unsuru oluyorlar. 3 Ekim'de müzakere süreci başlayacaktır. 3 Ekim'de başlayacak müzakere süreci ile yolculuğun ne kadar süreceğini ben şu aşamada belirleyemem,takdir edemem. Ancak Türkiye, 1996'da başlayan gümrük süreci ile birlikte hazırlıklarını yapmış bir ülke konumundadır. Hatta diğer aday ülkelerden çok daha hazır bir ülkedir.
Türkiye'nin AB'ye katacağı renk çok farklı olacaktır. Müzakerelere başlayarak bunu zaten göstereceğiz. Fakat bizden hala bazı şeyler isteme gayreti içinde olanlar varsa, bunlar bir yanlışın içindedirler.
Artık Türkiye'nin vereceği herhangi bir şey kalmamıştır. Kopenhag siyasi kriterleri ile ilgili ne yapılması gerekiyorsa hepsi yapılmıştır. 17 Aralık'ta ne istendiyse o da yapılmıştır. Bundan sonra yapacağımız hiçbir şey yoktur. Yapması gerekenler konseyin üyeleridir.
Konseyin üyeleri büyük çoğunlukla zaten bu işe 'evet' demektedirler. Birkaç ülke ya iç politikaları nedeniyle bu yanlışın içindedirler ya da futbolcu olmam sebebiyle tribünlere oynama gayreti içindedirler. Tribünlere oynamayı bırakalım, netice almaya bakalım.''
(AA)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
