|
|
|
|
F1'in içli köftesi meşhurdur
Yarış günü Red Bull karavanı beni şok etti çünkü öğle yemeğinde içli köfte ve kuzu tandır çıktı. "Yuh artık, iki günde bunları pişirmeyi nasıl öğrendiniz?" diye sordum tabii. Verdikleri cevapla biraz sakinleştim....
Biliyorsunuz geçen hafta boyunca dört bir yan Formula 1 ile doldu. Ben kilolarım sayesinde bu köşenin sahibi olup, sizlere ulaşma şansını yakalamadan önce 10 yıl boyunca motorsporları ve otomobil yazarlığı yaptım. Ülkemizin ilk kadın test pilotuyum. Yani yeni otomobilleri test edip fikirlerimi birçok farklı mecrada paylaşırdım. Dünyanın dört bir yanında motorsporları organizasyonları izledim. Otomobil benim büyük aşkım. Ülkemize Formula 1 geldiğinde ise tabii ki bu duruma seyirci kalamazdım. Akredite olup, kendimi perşembe gününden İstanbul Park'a attım. Ortam süperdi. Basın merkezi, takımların karavanlarının kurduğu 'Padok' adı verilen alan, benim için gerçek bir lunaparkı andırıyordu. İlk gün gayet sakin geçti. Sadece Renault takımı pilotu Giancarlo Fisichella ile randevum vardı. Fisi, gayet yakışıklı ama nişanlı bir İtalyan erkeği. Üstelik Renault takımının güzel renkleri kendisine çok yakışmış. Takımın diğer pilotu Fernando Alonso ise şampiyona lideri olduğu için çok havalıydı...
MİLLİYETÇİLİK DAMARIM... Hava çok sıcaktı ve acıkmıştım. Etrafta pek yeme imkanı yoktu. Basın merkezinin altındaki kafede ise fiyatlar korkunçtu. Kola 5 milyondu, bir sandviç ise 7 milyondu. Demek ki, ertesi gün Formula 1 Köyü'ne gelirken yanımda sarma dolma getirmem gerekiyordu. İkinci gün gerçekten yanımda azıklarımı da getirdim. Bu arada Ferrari pilotu Barrichello'nun röportajı vardı. Ben de gidip sıraya girdim; bu röportajları kapmak için araya dalıvermek gerekiyor. Ben gittiğimde bir televizyon kanalı konuşuyordu Barrichello ile. Bir de yaşlı adam, elinde kayıt cihazı ile bekliyordu. Ben hareketlenince yaşlı adam "Ben Brezilyalı'yım. Önce ben yapıcam" dedi. Adam böyle deyince milliyetçi damarım kabardı. Atlayıverdim. Röportajımı yaptım ve adamın kulaklarından dumanlar çıkarken olay yerini terk ettim... Bir köşede sandviçimi yerken bir arkadaşım gelip; "Red Bull takımının merkezinde beleş yemek var" dedi. Ben zaten orayı keşfetmiştim. Sürekli gidip bedava Red Bull içiyordum. Biliyorsunuz Red Bull biraz pahalı ve dolayısıyla sürekli içmek çok kolay olmuyor. Red Bull karavanında, ülkemizde satışa sunulmayan şekersiz versiyon da vardı. Ve ben Red Bull şarhoşu olmuştum. Ama yemekler gerçekten şahaneydi. Cumartesi günü geldiğinde artık Red Bull'daki İngiliz kızlarla senli benli olmuştuk. Cumartesi öğlendi sanırım, BMW pilotu Mark Webber ile görüşmem sonrası Padok'ta yürüyordum ki, karşıdan benim kızgın Brezilyalı göründü. Beni durdurdu. Hatırlamıyormuş gibi yaptım. Bana 25 yıldır Formula 1'i takip ettiğini, Brezilyalı olduğunu, Barrichello da Brezilyalı olduğu için önce onun röportaj yapması gerektiğini söyledi. Ben de hepimizin dünya vatandaşı olduğundan filan söz ettim. Ama Padok'un orta yerinde bir adamdan fırça yemek çok da iyi gelmemişti. Benim acilen gidip soğuk bir Red Bull içmem gerekiyordu.
ALLAH'IM BU KADIN URSULA!.. Yarış günü, daha önce ortalarda görünmeyen gazeteciler ortaya çıktı. Bu arada Bo Derek ile tanıştım. Maşallah hâlâ çok güzeldi. Tabii bir de Ursula Andress vardı, Allah'ım diyebiliyorum sadece... Mike Tyson ve adamları zenci çetesi gibi dolanıyordu ortada, arkalarında da bir basın ordusu... Yarış günü Red Bull karavanı beni şok etti. Çünkü öğlen yemeğinde içli köfte ve kuzu tandır çıktı. "Yuh artık, iki günde bunları mı pişirmeyi öğrendiniz?" derken, yemeklerin İstiklal Caddesi'ndeki 360 Derece restoranı tarafından yapıldığını öğrendim. Bu gavurlar böyle yerleri nasıl bulup çıkarıyorlar... Sonra beni Kanal D'deki canlı yayına çıkardılar. Eski motorsporları yazarı olduğum için ahkam kesmem gerekiyordu... Bir an çok sıkıldım. Ve Kimi'nin gözleri, Alonso'nun yüzü ile Red Bull'un içli köftelerinden bahsetmek daha eğlenceli geldi. Çünkü F1 zaten eğlenceli bir şeydi...
RAHŞAN GÜLŞAN
|
|
|
|
|
|
|
|
|