kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Yemek kültürü birikim ister
Yemek kültürü birikim ister
Konserve sardalya üretimi

Yemek kültürü birikim ister


Çiya lokantalarının sahipleri Musa ve Zeynep Dağdeviren'in yayınlattığı, bir başvuru kitabı niteliğindeki "Yemek Kültürü" dergisi ikinci sayısıyla rüştünü de ilan etmiş oldu.

Yemekle ilgili pek çok yayın var piyasada. Bunların çoğu da yemek tariflerinin bir araya getirilmesinden oluşuyor. Herkes toplayabildiği, kendisince anısı olan, eski kaynaklardan derlediği ya da kendi buluşu tarifleri cazip fotoğraflarla kitaba dönüştürüyor. Yemek dergileri de ev hanımlarına yol gösterici işlev üstlenmişler. Onlar da ilk planda ev hanımının, ezeli, "Bugün ne pişireyim?" sorusuna seçenekler sunmayı amaçlıyorlar. Yemek kültürü hakkındaki kitapların sayısı ise bir elin parmaklarını geçmiyor. Oysa kültürün tüm alanları gibi, yemek kültürü de bir toplumu anlamanın en önemli ipuçlarını verir bizlere. Yemek kültürü o toplumun doğal koşullarının, geçmişinin, geleneklerinin aynasıdır. Bir yörenin yemeklerine bakarak, o yöre insanları hakkında çok şey söyleyebilirsiniz. Ancak yemek kültürü ile ilgili yazılar çalakalem yazılamaz. Esaslı bir inceleme, birikim gerektirir; zahmetli bir iştir bu. Dolayısıyla ülkemizde özgün yemek kültürü kitapları dünyadaki örneklerinden daha da azdır.

ÜÇ AYDA BİR YAYINLANIYOR
Böyle bir ortamda bundan üç ay önce bir dergi yayınlandı: "Yemek ve Kültür". Yayımcısı genellikle birbiri ardından dergiler çıkaran büyük medya gruplarından biri değildi. İstanbul, Kadıköy'de, yöre yemeklerinin özgünlüğü, lezzeti ve zenginliği ile ünü ülke sınırlarının dışına taşan Çiya lokantalarının sahipleri Zeynep ve Musa Dağdeviren yayınlamış, editörlüğünü Turgut Çeviker üstlenmişti. İlk sayısını büyük bir keyifle okuduktan sonra yemek kültürü ile ilgili başvuru kitaplarım arasına kattım, merakla ikinci sayısını beklemekteydim. Geçtiğimiz günlerde ikinci sayı da çıktı. Sanırım dergi bu sayısıyla rüştünü ispat etmiş de oldu. Lafı fazla uzatmadan, bu sayıdaki yazılardan, benim olduğu gibi sizlerin de ilginizi çekeceğini umduğum bazı bölümleri aktarmak istiyorum. Örneğin, Üç Silahşorlar, Monte Kristo gibi ölümsüz eserlerin yazarı, aynı zamanda yeme içmenin kendisine de kültürüne de büyük ilgisi olduğu bilinen Alexandre Dumas'nın kaleminden "Büyük Mutfak Sözlüğü"nün "Okura Birkaç Söz" bölümünden birkaç alıntı: "İnsan nerede doğmuş olursa olsun, yemek yemesi gerekir; bu, hem vahşi insanın hem de uygar insanın en büyük uğraşıdır. Ancak vahşi, gerektiği için yer. Uygar ise oburluktan. Biz bu kitabı uygar insan için yazıyoruz; vahşinin iştahını açmaya gereksinimi yoktur. Üç tür iştah vardır:
1. Aç olunduğunda duyulan bir his: Bu durumda yemek seçmeyle vakit geçirilmez; gerektiğinde bir parça etle, kızarmış bir sülün ya da çalıhorozuyla açlık dindirilir.
2. İnsan acıkmadığı halde masaya oturup nefis bir yemeğin tadına baktıktan sonra hissettiği şey; bu durum 'insanın yedikçe yiyesi geliyor' deyişine tam uyar.
3. Üçüncü iştah, yemekte masaya gelen leziz yemekten sonra yemeğin sonunda, konuklar doyup da arkalarına bakmadan masayı terk edecekleri sırada gelen ve onları son bir keyif uğruna yerlerine çivileyen nefis bir yemeğin açtığı iştahtır. Tarih ayrıcalığın, haytalığın, pisboğazlığın keyfini sürmek için kimi erkeği ve kadını seçmiştir. Yaklaşık iki bin üç yüz yıl önce, kadın oyuncu Anglais öğün arası yemeğinde on livre (1 livre = 460 gram) et, her biri bir livrelik on iki ekmek yer ve bunları altı şarapla lüplerdi. Alis adlı bir başka Yunanlı kadın da erkekleri yeme yarışına davet ederdi; zamanın en büyük yiyicilerine bir kez bile yenilmemiştir. Theodorit tavuktan başka bir şeyin olmadığı Suriye'de bir kadının günde otuz tavuk ve yirmi ekmek yediğini, buna karşın doymadığını anlatır. Oyuncu Thangon İmparator Aurelianus'un karşısında bir yaban domuzu, bir koyun, bir genç domuz ve bir süt domuzu yemiştir; yüz ekmekten fazla yemiş, bizim şişelerimizle yüz şişe doldurulabilecek bir fıçı şarabı içmiştir. İmparator Claudius Albinus bir gün öğle yemeğinde beş yüz incir, yüz şeftali, on kavun, yüz incirkuşu, dört düzine midye ve on livre üzüm yemiştir. İmparator Maksim her gün kırk livre et yer, seksen pincta (yirmi galon) şarap içerdi. Gerçi boyu sekiz ayaktı, eni de epeyce fazlaydı: Karısının bileziklerini yüzük diye, kemerini de bilezik diye takardı." Yemek ve Kültür'de Aybala Yentürk imzalı "Denizden Kutuya Sardalya" başlıklı yazı da bir yemekseverin mutlaka okuması gereken bir araştırma. Yazı, sardalya balığının tanıtımıyla başlıyor: "Antik dönemde de Akdeniz'de bolca avlanan sardalyanın bu bolluk nedeniyle Sardunya Adası'na isim babası olduğu kadar, adını bu adadan aldığı da söylenir. Romalılar'ın 'Sardea sine sardinae' adını verdikleri sardalya o dönemde de fiyatı makul, halkın rahatlıkla tükettiği ikinci sınıf bir balık olarak karşımıza çıkıyor ve tuzlanıp preslenerek iç bölgelere gönderiliyor.

SARDALYA EYLÜLDE FORMSUZ
Ülkemizde eylül ayından itibaren avlanma izni başlayan sardalyanın konserve işleme sezonu yine bu aylarda başlıyor ve mayısa kadar devam ediyor. Ancak avlanmaya izin verilen sürenin büyük bir kısmı üreme dönemine geliyor ve sardalyalar bu aylarda pek formunda değil... Aslında sardalyanın en lezzetli olduğu aylar haziran, temmuz, ağustos ve eylüldür. Bugün sardalya en lezzetli döneminde işlenememektedir. Sardalyaların saklanmasında kullanılan en eski yöntem, fıçı içinde tuzlamadır. Dünyada teneke kutuda konserveciliğin 1810'larda başladığı biliniyor. Yağlı kutu sardalya konservesinin ilk üretimi ise 1824'te 1824'te Nantes'lı bir şekerci, Joseph Moulin tarafından gerçekleştiriliyor. Kutuda sardalya üretiminin günümüzde de pek farklılık göstermeyen aşamaları kısaca şöyle: Fabrikaya gelen balıklar ayıklanır, bakterilerden ve kandan arındırmak ve beyazlatmak amacıyla yarım saat kadar salamurada bekletilir. Daha sonra yıkanarak konserve kutularına yerleştirilir. Kapakları açık şekilde yarım saat kadar pişirilen sardalyalar üzerine yağ (ya da sos) konularak kutu kapakları kapatılır ve sterilize edilir. Sardalya konservesi de şarap gibi yıllandıkça güzelleşir ve üç dört yıl içinde lezzeti olgunlaşır. Sardalya konservesi asla buzdolabında saklanmamalıdır: zira içindeki sıvı yağ donar ve bu da balıkların kurumasına sebep olur.."

USTANIN YAZILARI
Ne yazık ki bu haftalık yerim tükendi. Oysa dergideki birçok yazı içinden size hem bir mutfak antropologu hem de başta kebaplar olmak üzere bir yemek ustası olan Musa Dağdeviren'in "Unutulmuş Halk Yemeklerinden Yedi Tarif" ve "Kebapçı" başlıklı iki yazısını size ayrıntılı biçimde tanıtmayı isterdim. Ayrıca yerim olsaydı, derginin ana konusu olan İstanbul sebze hali ile ilgili birbirini tamamlayan üç yazıdan bazı notları buraya almayı arzu ederdim. Aslında buna pek gerek de yok. Eğer merak edecek olursanız, siz de dergiyi alıp okur, benim yaptığım gibi, bir başvuru eseri olarak saklarsınız. Yemek ve Kültür Üç aylık dergi, Çiya Yayınları, Sayı 2, 10 YTL.
DİĞER GURME HABERLERİ
 Lüks içki imparatorluğu Lüks içki imparatorluğu
 Bir de 'Türk mutfağı sorunumuz' var
 Pirinç, yosun ve çiğ balık
 Hamsiyle en iyi rakı gider
 Yeni üreticiler rakıda standardı değiştirdi
 Tatlı rakıyı kadınlar beğeniyor
 Son yemeğiniz ne olsun isterdiniz?
 Avrupalı liderlerin mutfak savaşı
 Denizatları nefes almaya başladı
 Sofrada başka dalında başka güzel kiraz
 Aydınlıkta uyumak ister misiniz?
 Krallara parmak ısırttı
 İstanbul'a tepeden bakan teraslar
 İlk paparazzi Hilton'dan çıktı
 20 milyara mantar yer misiniz?
 Yeşil renkli mısır püresi
 Mis gibi ekmek kokuyor
 Yaz mevsiminde çileğe doyulmaz
 Po Ovası'nda çok tatlı bir hayat
    Aktüel Pazar Yazarlar
    Güncel
    Hobi
    Röportaj
  » Gurme
    İyi Yaşa
Vicdan-cüzdan ikilemi yaşamayan adam
Vicdan-cüzdan ikilemi yaşamayan adam
Değil otomobil, bisiklet kullanmasını bile bilmeyen ve hep arka...
Yoksulluktan kaçarken özgürlükten oldular
Yoksulluktan kaçarken özgürlükten oldular
Onlar modern çağın köleleri. Yeni bir yaşam için geldikleri...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.