Öcalan da, sözde hasımları da affedilemez!
Şehit kanı üzerinden siyaset yapanları kınayan Erdoğan'ı dinlerken çarpıcı bir Kur'an sorgusu kulaklarımda yankılandı: - Neden yapmadıklarınızı söylersiniz? Fikrimce bu kınayıcı sorgunun açılımı şöyle: - Neden sözünüzün eri olmuyorsunuz? Neden geçmişte ve bugün yapmadığınız, yapabilecek durumda olmadığınız şeyleri söylüyorsunuz. Siz olsanız aynısını işleyeceğiniz fiillerden ötürü başkalarını neden kınıyorsunuz. Tabii ki 'şehit kanı üzerinden siyaset' yapmayı kınayan Erdoğan'ın da bir gün aynı noktadan eleştiriye uğraması az ihtimal değildir. Başka pek çok alanda, hemen her iktidarın başına geldiği gibi, muhalefette iken eleştirdiği siyasetlerin aynısını uygulama cilvesi Adalet ve Kalkınma Partisi için de işleyebilir. Nitekim geçmişte sürekli kınadıkları IMF için şimdiki söylem ve tavırları yüz seksen derece ters değil midir? Bir önceki üç partili iktidarı, ekonominin iplerini IMF emrine verdikleri için suçladıkları halde şimdi kendileri bu küresel düzenek ile çok daha hızlı ve sadık bir işbirliği içindeler. Bunun içindir ki, dilerim Erdoğan bölücü şiddet konusunda istisnai bir örnek teşkil eder ve ' iktidarda iken muhalefete telkin verip sırası gelince kendisi salkımı yutan' olmaz. Siyasetçilerimizin neredeyse tamamı böyle konularda halkın hafızasının nisyan ile malul oluşuna güvendikleri için ' dün dündür, bugün de bugün' anlayışının değişmesi elbette kolay değil. O bakımdan bölücülük ve şiddet meselesinde daha önemli olan boyut, hiçbir iktidarın ve hiçbir güvenlik kurumunun ' uzun vadeli ve kapsamlı bir çözüm tasarısı' geliştirmemiş bulunmasıdır. Bu yüzden, Erdoğan'ın ' hükümet olarak meseleye vaziyet etme deneyi'ne girişir görünmesini yararlı bulurken, konuyu ' Kürt Sorunu' başlığı altında ele alabileceği yolundaki açıklamasını, -beraberinde ne kadar sağlıklı kayıtlar ve şartlar koyarsa koysun- 'Türkiye'yi ikinci bir ulusla paylaşma tasarısı'na bilerek veya bilmeyerek katkı yapmak saymıştım. Geçtiğimiz cumartesi gecesi TRT'deki 'Ne Yapmalı' programında da bu yaklaşım çerçevesinde değerlendirmelerim oldu. Geçmişten bugüne kadar meseleye ciddi ve köklü bir çözüm tasarısı ile eğilen olmadığını vurguladım. Böyle bir tasarıyı oluşturmak ve geliştirmek için de gerçek, sağlam ve geniş bilgiye ihtiyaç bulunduğunu kaydettim. Bölgede kesin ayrılıkçı olanlarla farklı eğilimdekilerin oranlarını, İmralı'da misafir ettiğimiz örgüt liderine yönelik bağlılık ve hayranlığın ne anlama geldiğini bilmek, bu yönde ruhsal ayrıntıları kavramak, çok yönlü veriler elde etmek gerektiğini belirttim. O arada 'gerekirse hapisteki şahısla dahi görüşülebileceği'ni kaydettim. Milletin birliği ve ülkenin bütünlüğü açısından şahsımla ilgili hiç kimsenin bir tereddüdü olamayacağı, kaldı ki böyle bir şüphe veya iddia varsa bile umursamayacağım için düşüncelerimi kaygısızca ifade ettim. Ne var ki, ' şehit anası' Pakize hanım başta olmak üzere izleyen bazı vatandaşlar bu ifadelerimden Öcalan'ın affedilmesini istediğim anlamını çıkarmayı başarabilmişlerdir. Doğrusu pek şaşırmadım. Her meseleyi siyah-beyazcı kafa ile hainkahraman bağlamında tartışabilen bir toplumda başka türlüsü de beklenemezdi. Siyasi liderlerin bile, yorumcuyu ' ya bizden ya da düşman' diye tasnif ettiği, ' eleştiriyorsan muhakkak hasımsın' diye baktığı bir ülkede her dem hain damgası yemeyi göze alamayan tamamen özgürce, tamamen düşündüğü gibi konuşup yazamaz. Yine de 'suizan' sahiplerine yardım için minik bir manifesto takdim ediyorum: Öcalan'ın -en azından şimdilik- affedilmesini asla aklımdan geçirmem! Fakaaat, neredeyse Cumhuriyet'le yaşıt ' Türkiye'yi ikinci ulusla paylaşma tasarısı'nın bütün suçlusu olarak sadece Öcalan'ı gören ve gösterenleri de affetmeyeceğim! 80 yıldan beri bu projeye gaflet, dalalet ve ihanetleri ile destek veren ufuksuz, yeteneksiz, yüreksiz, koltuk-perest sivil veya asker sözde sorumluları, sözde milliyetçileri ve sözde ulus devlet yanlılarını da asla affetmeyeceğim! Onların yakasına yapışmayan bir toplumu ve sistemi de asla hazmetmeyeceğim.
NOT: Türk Telekom'un özelleştirilmesi ile ilgili olarak dün değindiğim iddialar için bürokratik muhatap ve yarı muhatap zevat tarafından arandım. Bilgiler verdiler, yer yer tartıştık, yer yer mutabık kaldık. Ancak meseleyle ilgili araştırmalarım sürdüğü için bir tür şifahi cevap hakkı kullanan bu yetkililerin açıklamalarıyla yakında muhtemelen perşembe günkü yazımdakonuyu tekrar genişçe değerlendirebileceğimi umuyorum.
|