kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Son Dakika
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Osmanlı'nın şehri yeganesi İstanbul
Osmanlı'nın şehri yeganesi İstanbul

II. Mehmet fethettiğinde nüfusu 30-70 bin arasında değiştiği belirtilen İstanbul'da yaşayanların sayısı imparatorluğun her yanından yapılan zorunlu iskanla arttı. 19. yüzyılda bir milyona ulaştı.

Genç padişah II. Mehmet, 29 Mayıs 1453 günü İstanbul'a fatih olarak girdiğinde, hayalinde nasıl bir manzara vardı bilemiyoruz ama şehri dolaştıktan sonra şöyle demiştir: "Efrasiyab'ın kubbesinde baykuş devriye geziyordu / Örümcek, Sezarların sarayının perdecisi olmuştu." Fatih'in bu üzüntülü gözlemi, IV. Haçlı Seferi'nden beri belini doğrultamayan, üstelik giderek daha da kötüleyen bir kent için söylenmiş bir ağıttır. Osmanlılar, hemen hemen bütün binaları tahrip edilmiş, yolları çamur deryasına dönmüş, orta yerinde hayvanların otladığı, o ünlü su sistemi işlemeyen bir kent buldu. Fatih, başkent yaptığı İstanbul'u hızla iskan ve imar etmeye girişmiştir. II. Mehmet'in 1453'ten, öldüğü tarih olan 1481'e kadar sürdürdüğü bu ilk ve kapsamlı şehircilik faaliyeti esnasında, Bizans'tan kalan eski ve harap mahalleler ayağa kaldırıldığı gibi, bunları kat be kat aşan sayıda yenileri kurulmuş ve İstanbul 262 mahallesi olan dev bir şehir haline gelmiştir. Bu arada Osmanlı, Bizans'tan çoğu harap 50 kadar kilise devralmış, bunların bir kısmı camiye çevrilmiş, diğerleri de Hıristiyanlara bırakılmıştır ama Orta Çağ boyunca kiliselerinin görkemiyle ünlü bu kentte çoğu harap sadece 50 kilisenin kalmış olması, kentin son üç yüzyıl boyunca yaşadıklarının göstergesidir. Ünlü belediyeci ve İstanbul Belediyesi'nde 22 yıl mektupçuluk (yazı işleri müdürlüğü) yapmış olan büyük İstanbul tarihçisi Osman Nuri Ergin, fetih sırasında kentin nüfusunu 25 bin olarak vermektedir. Ancak çeşitli tarihçiler 30 bin ila 70 bin arasında rakam telaffuz etmektedirler ki, bu sayının içinde yabancılar ve paralı askerler de bulunmaktadır. Zaten Osmanlılar kente girdikten sonra, halkın büyük kısmı esir olarak başka yerlere sevk edilmiştir. Sonuçta kent nüfussuz kalmıştır. Ancak 1481'e gelindiğinde İstanbul'un nüfusu, Ekrem Hakkı Ayverdi'nin hesaplamalarına göre, sur içinde 145-150 bin, Eyüp ve Galata'da 22-25 bin, Boğaziçi ve Anadolu yakasında 18-20 bin olmak üzere 185-195 bine ulaşmıştır.

SEMTLER ARASINDA GEZİNTİ
Kentin bu kadar büyük bir nüfusa sahip hale gelmesinin sırrı, fethe katılanlara şehir içinde geniş mülkler verilmesinin yanı sıra, imparatorluğun her bir yanından zorunlu iskanla kente nüfus sağlanmasındadır. İstanbul semt adları arasında küçük bir gezinti bunu gözler önüne serecektir. Örneğin Bursa Yenişehir'den getirtilenler Kumkapı ile Langa arasındaki Yenimahalle'yi, Aksaraylılar (Konya) Aksaray'ı, Balat'tan (eski Milet, bugün Aydın ilinde) gelen Rumlar Balat'ı, Manisalılar Macuncu Mahallesi'ni (Mesir macunu yapmalarından ötürü), Eğridir'den getirtilenler Eğrikapı semtini, Karamanlılar Büyük Karaman, Konya'dan gelenler Küçük Karaman, Çarşambalılar Çarşamba mahallelerini kurmuşlardır. Bunlar sadece örnektir, bunun yanı sıra Ak Şemsettin, Hoca Ferhat (Asmalı Mescit), Cibali (Cebe Ali), Debbağ (Derici) Yunus, Mirza Baba, Molla Fenari, Molla Zeyrek, Sekbanbaşı İbrahim Ağa, Toklu Dede mahalleleri gibi, kuranların adıyla anılan yeni yerleşim yerlerine de çok sayıda insan getirtilip iskan edilmiştir. Fatih, İstanbul'a ayrıca başta Mora ve Adalar'dan olmak üzere çok sayıda Rum ile Selanik ile Safed Yahudilerini ve Tokat, Sivas, Kayseri, Bursa ve Amasra Ermenilerini de iskan ettirmiştir. Bu kadar nüfusu barındırmak için İstanbul tam bir şantiye haline gelmiş, imparatorluğun her bir yanından kente inşaat ustaları akın etmiştir. İstanbul'un iskanı ve nüfus kazanması Fatih'ten sonra da sürmüştür. Örneğin II. Bayezid Moldovalıları getirterek Sivrikapı civarına yerleştirmiş, I. Selim Tebriz'i ve Kafkasya'nın bir bölümünü fethettikten sonra, buranın bir kısım halkı ile zanaatkarların büyük kısmını İstanbul'a yollamıştır. Suriye ve Mısır'ı fetheden padişah, buralarda da aynı yöntemi uygulamış, Şam ve Kahire'nin zanaatkar ve sanatçılarının büyük çoğunluğu İstanbul'a yerleştirilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman da her fethettiği yerden İstanbul'a zorunlu sürgün uygulamıştır, örneğin Belgrad'ı aldıktan sonra, buranın Sırplarından bir bölümünü Belgrad Kapısı'na yerleştirmiştir.

İSYANLARIN ETKİSİ
Özellikle 16. yüzyıldan itibaren sürekli hale gelen ve diğer kalkışmalara eklenerek 20. yüzyılın başına kadar Osmanlı'nın en büyük baş belası olan Celali İsyanları'nın yarattığı güvensizlik ortamı da çok sayıda insanın İstanbul'a gelmesine neden olmuştur. Sonuçta Fatih döneminin sonunda yaklaşık 150-200 bin olan nüfus, 17. yüzyılda 600-800 bin arasına çıkmıştır. Sinan Paşa'nın özel hekimi Villalonlu Cristobal (bir İspanyol Musevisi), 1550'lerde Osmanlı başkentinde 60 bin Müslüman, 40 bin Hıristiyan, 4 bin Yahudi hanesi ile 10 bin banliyö evi saymaktadır. Yani 400-500 binlik bir nüfus. Özel hekimin rakamlarına göre İstanbul'da gayrimüslim nüfusun oranı yüzde 45 civarındadır. 1520-1535 dönemi için İstanbul'a ilişkin nüfus rakamları veren büyük iktisat tarihçisi Ömer Lütfü Barkan, 400 bin rakamına ulaşmakta ve ilginç bir şekilde, Villalonlu Cristobal'ın oranını teyit eden sonuçlara ulaşmaktadır. İngiliz seyyah Sandys, 17. yüzyılın başı için 700 bin rakamını telaffuz etmekte ve Müslüman gayrimüslim dağılımını daha öncekileri adeta doğrular bir şekilde 55-45 olarak göstermektedir. Venedik Balyozu (elçisi) Pietro Civrani ise, 1681'de şehrin nüfusunu 800 bin olarak tahmin etmektedir. Bunlar zirve rakamlardır, 17. yüzyılın sonundan itibaren kentin nüfusu önce duraklayacak, sonra yavaş yavaş azalacak ve imparatorluğun tasfiye sürecinin hızlandığı 19. yüzyılda göçlerle tekrar artarak bir milyona yaklaşacaktır. Batılıların hakkında en çok yazdıkları Doğu kentlerinden biri İstanbul'dur. Kente deniz yolundan gelen seyyahların hemen hemen tamamı şehrin etkileyici silueti karşısında büyülenmekte, şehirle ilk tanışmalarındaki bu emsalsiz görüntü beklentilerini müthiş artırmaktadır. Ancak kentin içine girdikten sonra, bozuk yollar, yokuşlar, bir arabanın bile geçemeyeceği kadar dar sokaklar, çamur, bakımsızlık, halkın oturduğu mahallelerdeki evlerin bakımsızlığı, insanların çoğunun fakirliği gibi konularda eleştiri oklarını hemen göndermeye başlamaktadırlar. Kent çok büyüktür, hele o çağın ölçüleri içinde inanılmaz bir nüfusa sahiptir ama bu kent kendini geçindirme olanaklarını oluşturmamıştır, belki de buna gerek görmemiştir. Bu nedenle imparatorluğun tamamından geçinmekte ve karşılığında ona hiçbir şey vermediği gibi, diğer bütün Osmanlı kentlerinin gelişmelerini de durdurmaktadır.

BİZANS GELENEĞİ
Osmanlı, başkentinin "şehri yegane" olmasını istemiştir ama bu bütün imparatorluğun zararına olacaktır. Osmanlı'nın ülkesi üzerindeki egemenliği, İstanbul'un taşrasından geçinmesi sonucunu doğuracaktır. Aslında Osmanlı mirasçısı olduğu Bizans geleneğini sürdürmekten başka bir şey yapmamıştır. Bizans, tıpkı sonradan Osmanlı'nın da olacağı gibi bir başkent imparatorluğuydu yani bütün imparatorluk başkentin ihtişamını sağlamak üzere örgütlenmişti. Bunu fark eden Batılı tarihçiler bu imparatorluğu başkentinin ismiyle adlandırmışlardır. Osmanlı da bu açıdan bakıldığında, İstanbul İmparatorluğu adını almalıydı. Taşrayı başkentinin uğruna feda eden Osmanlı egemenlik anlayışını da haftaya görelim.

Mehmet Ali Kılıçbay

DİĞER GÜNCEL HABERLERİ
 Son padişahın son sadrazamı
 Murdoch hayattayken varisleri birbirine girdi
 İştahı imparatorluk ölçeğinde
 Bir Patricia Cornwell klasiği
 Tom dünyanın en harika erkeği
 Entelektüel Elit'in Elit kahvesi
 Bütün yollar İzmir'e çıktı
 Her yaşta öğrenmesi en kolay dil Türkçe
 Beşiktaşlılar trafiğe girmeden sahile inecek
 Dersimiz 'Nasıl kondom takılır?'
 Pizza kraliçesi yeni tariflerle geldi
 VIP konuklar imambayıldı yiyecek
 Efsane yaratan Türk bürokratlar
 Yazarların 3. Dünya Savaşı
 Dünya turizminin gözdeleri Roma, Floransa, İstanbul!
 Bir tuğla da siz koyun
 Çocukluktan kadınlığa geçen kayıp kuşak
 Çeşme'nin fiyatları Mikonos'u solladı
 Ev hapsi biter bitmez servetini katlayacak
    Aktüel Pazar Yazarlar
  » Güncel
    Hobi
    Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
BALÇİÇEK PAMİR
Ailesine düşkün diyorlar ama sevgilisine ne...
MEHMET ALTAN
Evrende kaç güneş var?
Bilim dallarının da kendi...
REFİK DURBAŞ
Adı Suha Arın soyadı belgesel
MTV Film Televizyon Video...
KAZIM KANAT
Başkandan Sezen'e jest!
Galiba 30 yıl geçti! Arkadaşım...
Ege adalarında güneşe doğru bir yolculuk
Ege adalarında güneşe doğru bir yolculuk
Yunanlılar adalarını bir güneş imparatorluğunun mekanları haline...
Dört büyüklerin 'şık' rekabeti
Dört büyüklerin 'şık' rekabeti
Süper Lig'in büyük kulüpleri, taraftarın her türlü ihtiyacına yönelik...
Pirinç, yosun ve çiğ balık
İçinde hiç yağ olmayan ve bir lokmada yutulan suşi yaz için ideal bir tercih.
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.