Bölücülüğe vaziyet etmek (I)
Başbakan tırmanan karıştırıcı-bölücü-böldürücü şiddete karşı ' vaziyet etme' arayışlarını sürdürürken önce yakın geçmiş ile günümüzün mukayesesini yapmaktan kendimi alamıyorum. Geçtiğimiz yerel seçim kampanyaları sırasında iktidar partisinin Van, Patnos ve Bitlis mitinglerini izlerken bölgede geniş bir kesimin ülke genelindeki rüzgarı benimseyerek Erdoğan'a umut bağladığını görmüştüm. Dönüşte ANA uçağında bunu yönelimin ülke bütünlüğü açısından önemli bir fırsat saydığımı belirtmiştim. Coşkulu teveccüh iyi değerlendirilebilirse çok şey değişebilirdi. O zaman Milli Eğitim Bakanı Çelik heyecanla atılıp ' bölücülüğü zaten bizden başka kimse yenemez' demişti. Tabii bölgedeki Erdoğan sevgisine Çelik'in gözünden bakmıyordum. Daha öncekiler gibi AKP'nin de Güneydoğu Sorununu çözmeye yönelik iyi çalışılmış tasarılara sahip bulunmadığını biliyordum. Doğrusu eski-yeni iktidarlar yanında muhalefet partilerinin, gönüllü veya sorumlu herhangi bir ' sosyal hekim'in de bu yarayla ilgili olarak zikre değer bir tedavi programı hala yoktur. Bu konuda en iddialı partilerden MHP de bölgedeki ayrıksı hevesleri ortadan kaldırabilecek, düşük veya yüksek yoğunluklu şiddeti Ordu'yu kullanıp yıpratmadan yenebilecek bir öneri geliştirmiş değildir. Bahçeli'nin ' biz vampir miyiz ki terörle beslenelim' şeklindeki çarpıcı itirazı da bir anlamda MHP'nin çözüm geliştirme yükümlülüğünü vurgulamaktadır. Ne yazık ki kimse meseleye, orman yangını ile mücadeledeki gibi, kurtarılamayacak olanla uğraşmak yerine ileriyi kazanma tasarısı geliştirerek yaklaşmamaktadır. Herkesin derdi sıcacık günün parlayan alevleri! Orman alev alev yanmak yerine, için için hastalıkla çürüyecek olsa mesele değil! Bu genel yüzeyselcilik dolayısıyla bölge halkının Erdoğan'a yönelik muhabbetini bir fırsat sayıyordum. Böyle bir sevgi, akıl ile idare edilen bir devlet için muazzam bir imkan olmalıydı. Allah lütfedip böyle bir sevgi yaratmış, ayrıksı duran kitleleri bütünle kaynaştırabilecek bir mayayı Türkiye'ye lütfetmişti. Fakat tabii ki bunu doğru anlamaz veya doğru anlasanız bile gereğini aşk ile yerine getirmeye yönelmezseniz böylesine büyük bir ilahi hediyeyi harcarsınız. Açıkçası iktidar, Türkiye'nin Güneydoğu meselesinden daha önemli bir derdi olamayacağı noktasından hareket etmediği, başka öncelikler belirlediği ve onlarla geri kalan sorunların kendiliğinden yoluna gireceği kuruntusuna kapıldığı için fırsatı değerlendiremedi. Nice bakanlık düzeyinde üyeler gördük ki, Güneydoğu dahil herhangi bir milli mesele onun için uçkuru veya cebi kadar heyecan verici olamadı. Bu ise, büyük dava güdebilecek bir kadroya sahip olamamak demekti. Şimdi öyle görünüyor ki ' nush ile uslanmayanın hakkı kötektir' misali şiddetin tırmandırılmasında kullanılan PKK sopası iktidar partisini ürpertiyor. Erdoğan herhalde, bölgede iki yıl önce kendisine beslenen sevginin çözüldüğünü tespit etmiştir. Yok eğer böyle bir tespitte bulunmadan, sadece şu an tırmanan şiddet üzerine meseleye siyaseten ' vaziyet etme' gereği duymuş, ' bize aydın demeyin' diyen bir kısım tanınmış zat ile görüş alışverişinde bulunmuş ve yarınki Diyarbakır ziyaretini öngörmüş ise yine de hem kendisi için, hem ülke için yararlı bir yönelime girmiş demektir. Tabii burada ' yararlı' derken, tırmandırılan şiddete yönelik sadra şifa çözüm geliştirileceğine dair iyimserlik ifade etmiş değilim. Böyle bir çaba sadece bölge halkının Erdoğan'a ve partisine gösterdiği ilginin gerilemesini bir ölçüde durdurabilir. Bu da, ' bölge halkının ülke genelinde etkin bir kitle partisine ilgisi' demek olacağı için bütünlük adına kullanmasını bilen varsaönemli bir imkandır. Ahalinin eklemleneceği kitle partisi, hangisi olursa olsun! Bütün bu değerlendirmelerden sonra PKK maşası ile tırmandırılan şiddet ve ayrıca her an alevlendirilebilecek bölücü akım konusunda karamsar bir çizgide durduğuma hükmedilebilir. Evet; bu kafalarla Türkiye kah tırmandırılıp gevşetilecek şiddet dalgalarına karşı etkin çözüm geliştiremez, bölücülük fitnesi ile oluşturulacak iç ve dış tehditleri bertaraf edemez. Fakat durumun böyle olması bize karamsarlık dayatmaz. Aksine, siyahbeyazcı bakış açınızı temelden değiştirebilirseniz Türkiye'yi kısa zamanda yeniden devlet kıvamına kavuşturabilirsiniz. Kendinizi ya şahin veya güvercin kalmak zorunda hissediyor, ikisi dışında bir konum geliştirmeyi aklınızdan geçiremiyorsanız elbette adam olmamaya ve kuş kalmaya mahkumsunuzdur.
|