| |
|
|
Nazmiye Demirel'in gözyaşları
"EVLİLİĞE... Hayatın tatlı ve acı günlerine... Zor zamanlarda eşlerin birbirine destek vermesine" dair konuşuyorduk. Süleyman bey "hayatın güneşli günleri de vardır" dedi. "Yağmurlu, fırtınalı günleri de." Sonra, salonun bir köşesine baktı. Orada çerçeveli bir resim duruyordu. Gözleri sanki o resme kilitlendi. Demirel daldı, gitti. Sonra, derin bir uykudan uyanmışçasına ağır ağır ve duygulu bir sesle konuşmayı sürdürdü: - O resim... Ben bu evden alınmış, Zincirbozan'a götürülüyorum... Nazmiye beni uğurluyor... Bir meçhule yolculuk... Arkasında Yassıada mahkemeleri bulunan bir Türkiye'desin... Evinden alınıp, Zincirbozan'a götürülen bir siyasetçisin... Nazmiye'yi evde bırakıp, bilmediğin bir geleceğe doğru gidiyorsun.
İşte yaşamın "rüzgarlı, fırtınalı, karlı" bir dönemi. Resimde "Demirel çifti." Süleyman beyin yüz ifadesi "durgun." Nazmiye hanım ise "ağlıyor." "Çerçeveli resim" evin bir köşesini süslüyor.
Kalkıyor, resmi alıyoruz. Altında bir "dörtlük" var. "Rıza Akdemir" yazmış. Rıza beyi tanıyoruz. Eski valilerden. Dörtlüğe gelince...
Kalbimin aynası parlak her zaman, Kimseyi kıskanmam, asla kin tutmam, Bir millettir bu resimde ağlayan, Bu gözyaşlarını ölsem unutmam.
Rıza Akdemir, Nazmiye hanımın "ağlayan resmini" bir gazetede görmüş. Oturup bu şiiri yazmış. Demirel'e getirmiş. Demirel de "resimle birlikte dörtlüğü" çerçeveletmiş.
Biz resme bakarken... Resmin altındaki dörtlüğü, not defterimize yazarken... Fark ettik ki Demirel yine "bir yerlere... Bir zamanlara daldı gitti."
|