Avrupa Merkez Bankası'nın ilk Başkanı Duisenberg önceki gün kalp krizinden öldü. Euro'nun babasının en büyük korkusu halkının Euro'yu kabul edip etmeyeceğiydi.
Wim Duisenberg, 70 yaşında aramızdan ayrıldı. Avrupa Merkez Bankası'nın ilk başkanıydı. Dünyanın sayılı muhafazakar merkez bankacılarındandı. Enflasyonun düşük düzeylere indirilmesi için büyük bir mücadele verdi. Daha önce bulunduğu Hollanda Merkez Bankası Başkanlığın sırasında bu işin savaşçılığını yaptı. Başarılı da oldu. Avrupa'da enflasyonun yıllık bazda % 2 gibi düzeylerine inmesine önemli katkı sağladı. Kendisi ile Basel'daki aylık BIS (Uluslararası Ödemeler Bankası) toplantıları sırasında tanışmıştım. Dünya meseleleri yanında Türkiye'yi de sıkça konuşurduk. 1990'lı yılların sonunda Avrupa'da en uzun görev yapan merkez bankası başkanı konumundaydı. 15 yılı aşan bir süre devam ettirdiği bu görevi ile gurur duyardı. Avrupa Birliği'nin liderleri, 2000 yılında kurulmakta olan Avrupa Merkez Bankası'na başkan aramakta güçlük çekmediler. Wim zaten bu göreve hazırdı.
ÇOK MUHAFAZAKARDI! Düşüncelerindeki muhafazakarlık, para politikası anlayışına da yansımıştı. Enflasyon hedeflemesi yoluyla para politikası uygulamasına bir türlü sıcak bakmazdı. Kısa dönemli faiz oranlarını değiştirmekle reel sektörün ve halkın fiyat bekleyişlerini etkileme üzerine kurulmuş bu sistemin, güçlü olmadığına inanırdı. Parasal göstergelerin kontrolü yoluyla, fiyat istikrarının daha sağlıklı bir şekilde sağlanacağı görüşlerine daha yakındı. Euro'yu uygulamaya koyan ekibin başıydı. En fazla endişe duyduğu konu, yeni çıkarılacak bir paranın, bunu kullanacak ülkelerin vatandaşları tarafından kabul edilip edilmeyeceği noktasında toplanıyordu. Kabul edilmeme olasılığını hiç yabana atmadı. Euro'nun başarısına en fazla sevinen de, o oldu. Yaklaşık beş yıllık bir beraberliğimiz oldu. İki anım hala hatırımda. Birincisi, Türkiye'nin geçirdiği zor dönemlerden biri
olan 1998 yılında, Avrupa bankalarının bize açtığı krediler için ek karşılık oranı konulması gündeme gelmişti. Bunun doğru bir politika ve yaklaşım olup olmadığını sınama görevi Duisenberg'e verilmiş. Avrupa'nın bazı bankalarının Türkiye'ye yönelik işlemlerine ek karşılık ayırması demek, akreditifler dahil bir çok dış finans olanağın kısıtlanması anlamına gelecekti. Konuyu bana açtı. Kendisine bunun hata olacağını anlattım. Bir sonraki toplantıda da bir sunuş yaptım. Düşündü. "Haklısın" dedi. Karşılık ayırma konusu da rafa kalktı. İkimiz de, IMF'de İcra Direktörleri Kurulu'nda görev yapmıştık. Duisenberg 1960'lı, ben ise 1980'li yıllarda, ayrı gruplarda, fakat aynı görevlerde bulunmuşuz. Bize benzer iki merkez bankası başkanı daha vardı. "IMF gangsterleri" diye birbirimize takılırdık. O günlere ilişkin hatıraları anlatmanın yanında, "ne olacak bu IMF'nin halini" de tartışmadan edemezdik. Bir kusuru çok içki içmesiydi. Anlatılanlara göre içkiye sabah başlıyordu. Bu, tabii ki onun enerjisini ve düşünce sistemini giderek olumsuz bir biçimde etkilemeye başlamıştı. 2000 yılında Prag'ta yapılan IIF (Uluslararası Finans Enstitüsü) toplantısında, akşam yemeğinin şeref konuşmacısıydı. Yemeğe geç geldi. Yaklaşık bir buçuk saat Avrupa Merkez Bankası nasıl kuruldu, görevleri nedir, neler yapar gibi herkesin bildiği konuları bir kez daha anlattı. Konuşması bittiğinde zaman gece yarısını geçiyordu. Aynı masadaydık. Geldi, oturdu. İçkinin etkisi hala geçmemişti. Enflasyonun güçlü savaşçılarından birisini kaybettik. Wim Duisenberg'in, Avrupa'da 1980 ve 1990'lı yıllarında büyük mücadelelerle gerçekleştirilen düşük düzeydeki fiyat istikrarına yaptığı katkılar unutulmayacaktır.