Sporcunun zeki, çevik ve..
Frank Ribery Marsilya'ya imza atınca ortalık toz duman oldu. G.Saray yönetimi yerden yere vuruldu. Ribery kaçışı için "G.Saray paramı zamanında ödemedi" nedenini öne sürdü. Peki Ribery isteseydi kalır mıydı? Ahlak yapısı güçlü bir oyuncu olsa kesin kalırdı. Çünkü para sorunu sadece kendisi için değil, tüm oyuncular için geçerliydi. Ama Ribery yönetimle masaya oturup sorunu çözme yerine G.Saray'dan kaçıp Marsilya'ya gitmeyi yeğledi. Taraftar da ayaklanıp G.Saray yönetimini topa tuttu. Ribery G.Saray'a geldiğinde yıldız oyuncu muydu? Asla! Ama G.Saray sayesinde vitrin yaptı, kendi ülkesinde tek sütun haber olmadığı halde Türkiye'de manşetlere taşınıp şöhret basamaklarını tırmanmaya başladı. Diyelim ki; G.Saray yönetimi ödemeler konusunda Ribery'e hata yaptı. Eğer Ribery'nin gönlü G.Saray'da kalmak isteseydi ve ahlak yapısı, profesyonellik yönü güçlü olsaydı para sorununu rahatlıkla çözerdi. Ancak Ribery uzlaşma için hiçbir adım atmadan G.Saray'ı terketti. Atatürk'ün, "Ben sporcunun zeki, çevik aynı zamanda ahlaklısını severim" sözünü çağrıştıran biri değil Ribery. Futbolcu önce ahlaklı olmalı.
ADAM GİBİ ADAM Bu konuda iki örnek vereceğim. Ergün Penbe ve Cihan Haspolatlı. Opsiyon kullanma hakkını elinde bulunduran G.Saray kulübünün 31 Mayıs'ta bu iki oyuncu ile sözleşmesi bitiyordu. Opsiyon hakkı futbolcunun kulüpte kalacağının garantisi değildir. Yeniden sözleşme yapılması gerekir. Ergün'ü 3 yıl önce İngiliz Newcastle istiyordu. O dönemde Fatih Terim, "Ergün'e ihtiyacım var" demiş, Ergün yöneticiler Ali Dürüst, Özer Saraçoğlu ve Burak Elmas'ın olduğu görüşmede yıllığı 1 milyon 250 bin dolara G.Saray'da kalmıştı. Oysa Boby Robson ve Gordon Milne'in istediği Ergün'e Newcastle yıllığı 2.5 milyon dolardan 4 senelik sözleşme önermişti. Adam gibi adam olan Ergün vefa duygusuyla hareket edip G.Saray'da kalmayı tercih etti. O Ergün geçen sezon Hagi'nin, "Sana ihtiyacım var" sözü üzerine takımını yalnız bırakmamak için belindeki ağrılara rağmen 3.5 ay iğneyle oynadı. Ergün her teknik adamın isteyeceği, iş ahlakı üst düzeyde bir oyuncu. Gerets de kolları sıvadığında Ergün'le ilgili yönetime, "Bırakmayın" talimatını verdi. Ergün'e Spartak Moskova yılda 1 milyon 750 bin dolar veriyordu. G.Saray ise Ergün'den indirim istiyordu. 33 yaşındaki Ergün yine parayı değil, G.Saray'ı tercih etti. 600 bin doları peşin 400 bin doları maç başına olmak üzere iki yıllığına imza attı. Ve Cihan.. G.Saray yönetimi 28 Şubat'ta Cihan'a "İki yıllık opsiyon hakkımızı kullanacağız" şeklinde bir yazı yolladı. Opsiyon kullanmak futbolcuyla anlaşmak anlamına gelmiyordu. Cihan'ı İtalya'dan Lazio, Sampdoria, Udinese ve Lecce istiyordu. Sampdoria AB hakkı dışında tek yabancı hakkını Cihan için kullanacaktı. Cihan, Hollanda kampına giderken G.Saray'la sözleşme bile yenilememişti. Ama G.Saray'da vitrine çıktığı için, "Önce kulübüm" demişti.
İSTESELER GİDERLERDİ Ergün de, Cihan da isteseler 31 Mayıs'tan sonra ellerini kollarını sallayıp başka kulübe gidebilirlerdi. Üstelik Ribery gibi onlar da gün gelip paralarını geç almışlardı. Kulübe duydukları saygıdan dolayı haince hareket etmediler. Güçlü ahlak yapıları sayesinde sağduyulu davranıp G.Saray'da kalmayı tercih ettiler. Olaya bir başka pencereden bakalım. Sadece futbolcular değil, yöneticiler de, teknik adamlar da hatta futbolcu menajerleri de ahlaklı olmalı. Ergün'ün ve Cihan'ın menajerliğini FİFA lisanslı Ali Güven yapıyor. Ali'yi iyi tanırım düzgün ve dobradır. Üstlendiği futbolcuların iyi koşullarda sözleşme yapması için çırpınır ama çalıştığı kurumlara karşı saygılıdır. Ali hep şöyle der: "Kurumlar ayakta kaldığı sürece futbolular ve biz oluruz. Hiçbir kulübün zaaflarından faydalanmam. Bir menajer kendi çıkarları için kulüpleri ve futbolcuları kullanmamalı. Ayak oyunları yapmamalı. Kurumlar kalıcı bizler ve futbolcular geçiciyizdir. Ayrılıklar bile geri dönüşü olabilecek dostluklarla yaşanmalı." Ali Güven paragöz, kendi çıkarlarını düşünen biri olsaydı ve "Benden sonrası tufan" diye düşünseydi Ergün'ü de Cihan'ı başka kulübe götürebilirdi. Ama ahlâki yönü güçlü olduğu için sorumlu olduğu kişilerin önce mutlu oldukları yerde kalmalarını sağladı. Yani Ribery'nin menajeri Bruno Heiderschadt gibi ahlâksız bir yol izlemedi. Ben futbolcu-menajer ilişkilerini tencere-kapak olayına benzetiyorum. Kulüpler yabancı transferinde başlarının ağrımasını istemiyorsa hem futbolcunun hem de menajerinin ahlak yapısını masaya yatırmalı. Her yabancı futbolcu da Türkiye'de kolay pazar bulmamalı. Futbol Federasyonu ligin yabancı çöplüğüne dönüşmesini önlemek için kriterler koymalı.
|