| |
|
|
Her gün alfabeye yeniden başlamak bıktırıyor
Dünyadan geri kalmanın ve her gelişmeye "Tehlikeli" demenin tabii ki mantıklı yanı yok. Bu olsa olsa sosyo-politik bir sado-mazoşizmin yansıması olabilir. Alışmış olmamız da gerekiyor buna aslında. Yakın geçmişte bu davranış bozukluğuna binlerce defa tanık olmadık mı? Boğaz'a köprü yapmak da, renkli televizyon ve sonra özel kanallar da, oto-yollar da hep birileri tarafından "Tehlikeli" ilan edilmedi mi? Akdeniz kıyılarındaki kamu arazisi turizme açılırken "Bu devlet malının yağmalanmasıdır" denilmedi mi? İhracat hamlesi başlatılırken "Biz ihracatçı ülke olursak içeride aç kalırız" diye tepki koyan iktisat uzmanlarına rastlamadık mı? Beni şaşırtan bu davranışlar değil. Dünyanın her toplumunda "Geçmiş"i kendilerince kutsayan ve değişimi tehlikeli bulan topluluklar var. Gidin Moskova'ya, ellerinde Lenin resmi taşıyan eski komünistlerin her dakika gösteri yaptıklarına tanık olursunuz. Amerika'da "Hz. İsa zamanında elektrik mi vardı" diye, ne elektrik, ne de otomobil kullanan Protestan toplulukları var. İsrail'de "Yahudilerin devlet kurması günahtır" diyerek Suriye'ye casusluk eden yobaz Yahudilerin bulunduğunu bilmiyor musunuz? Ama bunların bizdeki benzerlerinin Kurtuluş Savaşı'nı veya Tek Parti dönemini örnek gösterip, mesela özelleştirmeye ya da yabancı sermayeye karşı çıkmaları, beni çok şaşırtıyor. Geçenlerde "Milli Mücadele Döneminde Dış Ticaret-1920- 23" adlı kitaptan söz etmiştim bu sütunda (a.g.e. Özkan Aydın, Türk Dış Ticaret Vakfı Yayınları, 2005). Son Telekom özelleştirmesi dolayısıyla seslendirilen tepkileri görünce yine bu kitabı açtım. O günlerin kronolojisine baktım. Sizlere de hatırlatayım: 15 Mayıs 1918, İzmir Yunanlılar tarafından işgal edildi. 30 Ekim 1918, Mondros Mütarekesi imzalandı. 27 Aralık 1919, Mustafa Kemal Paşa Ankara'ya geldi. 16 Mart 1920, İstanbul işgal edildi. 23 Nisan 1920, TBMM açıldı. 3 Mayıs 1920, 11 Bakandan oluşan ilk Bakanlar Kurulu (Heyeti İcraiye) oluşturuldu. 10 Mayıs 1920, İhracatın Serbestisini sağlayan 4 Sayılı Karar yayınlandı. Evet... Kurtuluş Savaşı henüz başlamışken Ankara'daki TBMM Hükümeti, iki maddelik bir Karar'la "İhracat kayıtsız şartsız serbesttir. Bakanlar Kurulu'ndan başka hiçbir makam bu serbestliği kaldıramaz ve sınırlayamaz" hükmünü getirmiş (İhracatın bilakayd ü şart serbestisi ve Heyeti İcraiye'den maada hiçbir makamın bu serbestiyi ihlal ve takyide salahiyettar olamayacağı takarrür etmiştir). Bütün aşamalarda Kurtuluş Savaşı'nı yöneten TBMM Hükümeti, ticaretin ve ihracatın aksamaması için, bu tür kararlar almışlar. Genelkurmay'dan gelen müdahaleci ve yasaklayıcı öneriler reddedilmiş. Mesela 20 Eylül 1920'de devlete gelir gelsin diye 23 Sayılı Karar'la ihraç mallarına yüksek vergiler konmuş. Ama bakmışlar ki dünya ekonomik krizi nedeniyle bu vergilerle pahalılaşan Türk malları müşteri bulamıyor. 17 Nisan 1921'de 793 sayılı kararla, ihracat vergileri yüzde 50 oranında düşürülmüş. 20 Nisan'da da (803 sayılı karar) toptan kaldırılmış. Bunun gibi işgal altındaki İstanbul'a Zonguldak kömürleri gönderilirken yüksek ihracat vergisi koyulmuş. Ama İstanbul'a Amerika'dan ucuz kömür gelince tüm vergiler kaldırılmış (13 Şubat 1921, 659 sayılı karar). Kurtuluş Savaşı'nda ordu komutanları bazı bölgelerde haberleşmeye müdahale etmişler. Bunun üzerine 21 Aralık 1921'de 1273 Sayılı Karar'la, komutanlar "Ticari haberleşmeyi sakın geciktirmeyin" diye uyarılmış. Kurtuluş Savaşı kazanılınca da 19 Eylül 1921'de 1847 sayılı Karar'la aralarında milletvekillerinin, emekli komutanların ve eşraftan ki şilerin bulunduğu bir gruba "Türkiye Milli İthalat ve İhracat Anonim Şirketi"ni kurma izni verilmiş. Yani tepkilerine dayanak olarak "Eskiden biz böyle miydik" diyenlerin, gerçek tarihi bildikleri de galiba kuşkuludur.
|