AB faturayı bize çıkarıyor
Avrupa Birliği'ndeki politikacıların yaptıkları hatalar Fransa ve Hollanda'daki referandumlarındaki "hayır" oyları ile ortaya çıkınca, sorumluluğu atacak yerler aramaya başladılar. Referandumdaki "hayır" sonucunun nedenleri arasında Türkiye'nin tam üyelik faktörünün minimumda kaldığı anketlerden anlaşılmasına rağmen, sonunda faturayı bize kesmeye karar verdiler. Geçtiğimiz haftada da bunu iyice seslendirme başladılar. Politikacılar dünyanın her yerinde aynı içgüdü ile hareket ediyorlar. Bir sorun veya başarısızlık ortaya çıkınca, sorumluluğu birilerine atmaya çalışıyorlar. "Politikacılık, sorumluluk almadan malumu ilan etmek sanatıdır" diye boşuna dememişler.
Neden başarısızlar? AB'ne dahil ülkelerin siyasetçileri, politik bütünleşme sürecinde önemli hatalar yaptılar. Bunları kısaca sıralayalım. 1- 350 sayfalık bir anayasa hazırladılar. Bu kadar detayın gereksizliği yanında, içeriğini de vatandaşlarına tam olarak anlatamadılar. 2- AB projesinin tamamlanması için hazırlanan anayasaya evet denilmesinden başka alternatifleri yokken ve demokratik kurallar çerçevesinde bunun gereğini parlementoda yapmak varken, halkın oyuna başvurdular. 3- Ekonomileri için gerekli yapısal reformları gerçekleştiremediler. 4- İşsizlik sorununa çare bulamadılar. 5- Rekabetçi bir ekonomik yapı kuramadılar. 6- Zayıf liderlik örnekleri sergilediler. Bunun sonucu üç yılda hazırladıkları anayasa çöpe atıldı. Politik bütünleşme sürecinde çözülmesi güç sorunlar oluştu. Kendi vatandaşlarına ve seçmenlerine olayı bu şekilde anlatacak yerde, "genişlemeyi durduralım, AB'ne yeni üyeler almayalım, sizin vergilerinizi onlar için harcamayalım" gibi gerekçelerle işin içinden sıyrılma yolunu seçtiler. Başarısızlıklarının bedelini Türkiye gibi üye adaylarına ödetmeye karar verdiler. İstisnaları kuşkusuz var. Ancak "AB sermayenin esas sahipleri"nin sesi bu yönde ve güçlü olarak çıkıyor.
Şimdi ne olacak? AB politikacıları başarısızlar ama aptal değiller. Bu nedenle, Türkiye ile 3 Ekim 2005 tarihinde başlanması kararlaştırılan müzakere tarihini değiştireceklerini veya erteleyeceklerini sanmıyorum. Bunu göze alamazlar. Dünyaya rezil olurlar ve azalan kredibilitelerine bir darbe daha vururlar. Ancak, örneklerinden de gözlediğimiz gibi, ev ödevlerimiz ile ilgili listeyi genişletip, "uygulamayı görmek istiyoruz" diye tutturacaklardır. Kıbrıs sorunu, Ermeni meselesi gibi hassas olduğumuz konulardaki baskıları giderek artacaktır. Düşünmediğimiz konuları da gündeme getireceklerdir. Amaç, "ucu açık" müzakereler başladıktan sonra sabrımızı taşırıp, sinir limitlerimizi zorlayıp, bizi bu işten vazgeçirmektir. Bu tür bir strateji ile, Türkiye'yi dışlayarak, karşı karşıya bulundukları sorunlarını aşacaklarını kendilerin de düşündüklerini sanmıyorum. Eğer Türkiye'yi AB'ne almamakla ekonomilerinin etkinliğini arttıracaklarsa, işsizlik sorununa çözüm bulacaklarsa, ABD ile giderek derinleşen verimlilik uçurumunu azaltacaklarsa, teknolojik buluşlara öncülük yapacaklarsa, seçmenlerine fazla çalışmadan iyi bir hayat yaşatacaklarsa, politik bütünleşmelerini tamamlayacaklarsa, o zaman zaten sorun da kalmamış olur. Ama bunun böyle olmadığını kendileri de gayet iyi biliyorlar. Bu durumda bize düşen görev, serin kanlılıkla hareket ederek karşı tarafın oyununu bozmaktır. Onurumuzdan ödün vermeden üyelik için geçecek sürenin uzunluğunu da dikkate alarak sabırlı olmak, tahriklerden kaçınmak ve politik yapısallarımızı güçlendirmek bizim için en iyi seçenektir.
|