Ne mutlu size!
Normal koşullarda... Bir anne, babanın en büyük mutluluk yahut üzüntü, kahır kaynağının çocuğu, çocukları olduğunu biliriz; öyle kabul ederiz. Çocuklar belli bir olgunluk yaşına kadar, bolluk içinde yahut kıt kanaat mutlu olabilse dahi, ülkemizde bir anne- babanın "mutlu olma ihtimali" o kadar düşük ki. Üstelik 20 milyon mutlak yoksulun bulunduğu Türkiye'de, "mutluluk sınırı" o yoksulluk sınırının hemen üstünde bulunmakla da aşılmıyor. Gelecek endişesi ve umudu tamamen "öğretim sistemi"ne... Onun içinde çeşitli elemeleri aşarak, nihai durağa ulaşmaya endekslenmiş. Hadi pek hazır işi, çok hazır imkanları olanlar bir yana... Orta halli ve biraz üstü ailelerin çoğu da, çocuğun kendisini (bazen kendilerini de) kurtaracak güzergahı olarak bir "okul" yakalamaya çalışıyor. Bu yakalama, kapağı atma, kazanma, elenmeme, eleme sistemi kaç aileye mutluluk vaat edebilir ki! Mutluluğu, başarıyı, geleceği sadece bu şekilde tahayyül etmeye devam ettiğimiz sürece.
Dün bir ilköğretim okulu için kura çekimini izledim. Dönen toplarla yan yana gelen dört adet rakam, 2 bine yakın adaydan 50 "şanslı" minik çıkardı. Kimine göre adil sayılmayan, başarılı olabilecek nice çocuğu dışarıda bırakan bu sistem, kimine göre de o yaşta olabilecek en adil seçimdi. Çünkü; hiçbir kriteri, hiçbir ölçüyü, hiçbir şeyi dikkate almıyor; sadece "şans, kader, kısmet" gülüyor yahut gülmüyordu. Kimi bu yüzden onu gerçekçi bulmazken, kimileri tam da bu nedenle "gerçekçi" buluyor, hayatın kendisine, hatta tüm eğitim-öğretim sistemine daha çok benzetiyordu. Artık siz nasıl düşünürseniz.
Ancak asıl önemlisi, izlemeye çalıştığım anne, baba; özellikle anne yüzleriydi. Babaların daha kayıtsız, daha soğukkanlı gibi durabilen hatlarına karşın, annelerin tüm umudu, tüm heyecanı, tüm hayal ve hayal kırıklıkları gözlerine, yüzlerine, tenlerine oturuyordu. Çoğu, çok büyük çoğunluğu, 70 milyonluk ülkenin o en yoksul 20 milyonu arasından değildi ve hal böyleyken bile... 30'lu, çok çok 40'lı yaşların başlarında anneler tuhaf bir hızla yaşlanabiliyordu. Kabalık etmeyeyim!.. Yaşlanmaktan ziyade, endişe, kaygı, beklenti derken, canlarının içi çocuklarına duydukları yoğun sevginin arasına karışan onca soru işaretiyle yorgun düşüyorlardı. 6 yaşında çocuklar ve onların annelerinden söz ediyorum. Açlık, yoksulluk, işsizlik ve gündelik darbelerden (şimdilik) genellikle uzak oldukları halde, mutlu olma ihtimalleri zedelenmiş anneler. Çocukmuş büyümüş anne olmuş da kendi minik yavruları adına birdenbire yorulmuş, yüreği daralmış genç anneler. Gözyaşı, gurur ve umutla bezenen 50 şanslı sevincin arkasında, oracıkta kocaman bir hayal kırıklığı enkazı kaldı. O anneler o enkazı yavaşça süpürüp beraberlerinde yeni umutlara, yeni ihtimallere ve şanslara, şanssızlıklara götürdü. İnanın, milyonlarca çocuk ve gencin cıvıl cıvıl toprağı olabilecek yurdumuz... Yine doktorlar, mühendisler filan çıkaracak da... Bu inanılmaz öğretim enkazıyla çok az mutlu insan... Bolca da gençken yaşlanmış, yaşlanmadan bitkin düşmüş ve çocukken çok yorulmuş mutsuz insan çıkarmaya devam edecek.
|