|
|
|
|
|
Tek göz odadan oteller zincirine
|
|
Cebinde 5 kuruşu olmadan hayata atılan Dursun Özbek şimdi 1000 yatak kapasiteli oteller zincirinin patronu... Point ve Nippon otellerinin sahibi cesur girişimci Özbek anlatıyor: Yıllarca elimde çanta bütün doğuda il il dolaştım. Otel masrafı olmasın diye hep gece yolculuğu yapardım.
Bir modern simyacı öyküsü
Başarıyı anlatmak zordur çünkü oraya 'Önlerden 2 bilet lütfen' diyerek gidemezsin. Cebinde 5 kuruşu olmayan bir adam nasıl bir otel zinciri sahibi olur?.
Size, falanca kişinin hayat çizgisi, Ankara'nın bir gecede aldığı devalüasyon kararı yüzünden değişti ve bu sayede servet sahibi oldu desem, şaşırır mıydınız? Türkiye'de başkent ile sürdürülen dirsek teması sayesinde devalüasyonların kokusunu alarak servet sahibi olmak neredeyse rutin sayıldığından tabii ki şaşırmazdınız. Ama benim anlatacağım hikaye bunlardan çok farklı bir içeriğe sahip. Öykümüzün kahramanı işadamı Dursun Özbek, kaderin bir cilvesi anlamında, büyük bir devalüasyon sonunda, yaşam çizgisi belirlenmiş bir insan olarak çıkıyor karşımıza... Biraz daha geçmişinden alırsak, Dursun Özbek'in yaşam hikayesi, modern bir simyacının yaşamını yansıtıyor sanki. Tabii ki bu hikaye, davul tozu ve minare gölgesi kullanarak, demiri altına çevirme hikayesi değil; ama bambaşka "kimyasallar" kullanmak suretiyle, gerçek bir "sıfır"dan, servet, güç, potansiyel ve itibar yaratmanın simyasını anlatıyor bize...
6 METREKAREDEN 1000 YATAĞA Taksim'de, Talimhane turistik bölgesindeki Point Otel'de sohbet ediyoruz Dursun Bey ile... Şimdi artık, aynı bölgedeki toplam 2000 yataklı turistik tesislerin yüzde 25'i, yani yaklaşık 500 yatak kapasiteli Point Otel ile Nippon Otel, Dursun Özbek ile kardeşi Mehmet Özbek tarafından yaratılmış. 2006'da tamamlanacak üçüncü büyük yatırım ile 1000 yatak kapasitesi hedefleniyor. Memleketten hısım akrabanın yatıya geldiği gecelerde, bir tek kişiye bir tek yatağın düşmediği küçücük bir gecekondudan çıkıp, 1000 yatak kapasiteli bir oteller zinciri oluşturmak... Hikayenin can alıcı noktasının altını baştan çizmek istiyorum. Bir zamanlar bir tek turistik tesisin bulunmadığı bu Talimhane bölgesi, esasen oto yedek parçacılarının karargâhı sayılıyordu. İşte burada bir zamanlar 6 metrekarelik bir dükkanda yedek parçacılığa girişen iki kardeş şimdi bölgenin turistik yatak kapasitesinin yüzde 25'ini yaratmış bulunuyorlar. Rahmetli babaları Hasan Bey, Giresun'un Şebinkarahisar'ından kalkıp bir lokma ekmek için İstanbul kapılarına dayanmasaydı, böyle olur muydu bilinemez. İş aleminde "Özbekler" olarak tanınıp, sevilen iki kardeşin hikayesini Dursun Bey'den dinlerken, bir miktar zorlandığımı itiraf etmeliyim. Karşımda oturan adam, "sansasyona" hiç meraklı görünmüyordu; "tanınmayahevesli" de değildi hiç. Sadece, sağlam bir kararlılık yansıtıyordu. "Babam" diye başladı anlatmaya... Önce kendisi geldi İstanbul'a, sonra bizi aldırdı annem ve kardeşimle birlikte... Beni Galatasaray Lisesi'ne kaydettirdi. Hem kaliteli hem de masrafsız bir okul olduğu için... Hayatımın en kederli anı, orta son sınıfta babamı kaybettiğim andır, diye devam etti... Dursun Özbek daha 13 yaşında, küçük kardeşi ve annesiyle yalnız kalmıştır. Anne, iki oğlunu büyütmek için çırpınır. 69 senesinde, Galatasaray Lisesi bitmiştir. Dursun Özbek, İsviçre Lozan'daki Ekol Politeknik'e başvurur. Orada okuması için ayda 500 isviçre Frangı yetecektir, annesiyle de öyle anlaşırlar. Fakat tam o sırada, Ankara'da büyük bir devalüasyon gerçekleşir, Türk lirası yüzde 70 değer kaybeder. Bu devalüasyon Dursun Özbek için kader çizgisi olur. Avrupa hayali biter. Fransızcanın yanında ingilizce de öğrenmek amacıyla ODTÜ'ye girer. Elde yok, avuçta yoktur. Öğrenci yurtları işgal altında olduğundan 1.5 ay boyunca, otellerde perişan olur ve sonunda İstanbul'a dönmeye karar verir. İTÜ'ye başvurup, makina mühendisliği okumaya başlar. Böylece evinde olacak ve masrafı asgariye indirecektir. Okulu bitirdiği gün, Talimhane'deki bir göz dükkanda yedek parça işi yapmaya çalışan kardeşinin yanına gelip, hayatlarını birlikte kurmaya girişirler. "Kardeşim" derken, bu kadar seviyle ve içten konuşan insan bulmak zordur herhalde... Özbek kardeşlerin birbirine bağlılığı, bana hepinizin bildiği küçük bir darbımeseli hatırlattı. Hani doğanın kralı aslana sormuşlar: Sen hangi güçten çekinirsin, diye... Sadece iki kardeşin gücünden çekinirim, demiş... O misal...
'ANAHTAR İSTİKRARDA' 72'de küçücük bir dükkan... İki kardeşin omuz omuza yürüttüğü yedek parça işleri... Yıllarca tozu atılan Anadolu yolları... Sonra değişik bir sahada, ilk büyük yatırım... Geleceğin turizmde olduğu düşüncesiyle, 88 yılında Nippon Otel, 90'da 150 yatak kapasitesi, daha sonra Point Otel, toplam 450 yatak kapasitesi... 2006'da ise üçüncü yatırım ile toplamda 1000 yatak hedefi. Bu öyküde, okuyucunun ilgisini çekecek ne var, diye soruyorumDursun Özbek'e... Tevazu ile şöyle konuşuyor: Geride bıraktığımız 20 yıl, Türk iş dünyasında baş rolü, aşırı hırsın ve yüksek risklerin oynadığı yıllar oldu. Biz ise, taşıyamayacağımız riske hiçbir zaman girmedik. Çılgın tekliflere "hayır" dedik. Büyüme ivmemizdeki istikrar, hikayemizin anahtarıdır. Tefeciliğin adeta moda olduğu yıllarda gösterdiğimiz sabır, bence büyük değer taşıyor. Bugün, tesislerimizde 250 kişilik istihdam yaratmış durumdayız. Sattığımız her şey yüzde 100 Türk malıdır. Bunun ülke ekonomisine olan katkısını da biliyoruz. İnsan bundan başka ne ile gurur duyar? Babasının verdiği yaşam mücadelesine ve fedakarlığına medyun-u şükran olduğu anlaşılan Dursun Bey, bunu şu sözlerle ifade ediyor: "Babamın bugünümüzü görebileceğini bilseydim, herşeyimi feda ederdim." Hayatında dramatik bir hikaye yok mu, diye soruyorum. Dursun Bey şunları söylüyor: "Yıllarca elimde bir plasiyer çantası ile, Kayseri, Elazığ, Diyarbakır, Malatya ile neredeyse bütün orta ve güneydoğu Anadolu'da dolaştım. Otel masrafı olmasın diye otobüslerde gece yolculuğu yapardım. Böyle bir çalışma üslubunu, sanki herkes böyle yapıyormuş gibi yıllarca sürdürmekten daha dramatik ne olabilir?" Dursun Özbek, Talimhane'nin bugünlere gelmesinde, hem bölgedeki diğer turizmcilerin hem de belediye yetkililerinin büyük çabaları ve proje anlayışlarının rolü bulunduğunu da kaydediyor. Turizmin, Türkiye'nin stratejik yükselişi için en önemli sektörlerden biri olduğunu, bunun için de bilinçli yatırımcılara, günü birlik kazançlar kovalamayan insanlara ihtiyaç olduğunu hatırlatıyor. Dostça el sıkışıp sohbetimizi sona erdirirken, Dursun Özbek'e söylemediğim tabloyu, okuyucularımıza sakladım. Point Otel'in lobideki kafesinde oturduk, iki arkadaş gibi... Birkaç demli çay yudumladık. Sohbetimiz kendiliğinden felsefelere ve hayat yaklaşımlarına aktı, gitti... Baktım ki, küçücük bir sohbette bile, çok daha rüzgârlı ve güç yansıtıcı ortamlar yaratabilecek bir işadamı, buna tevessül dahi etmiyordu. Bir insanın, beynindeki realizmi ile yüreğindeki samimiyetin bundan daha belirgin kanıtı olabilir miydi? "Güç simsarlığının" sektör, hatta sanat gibi algılanmaya başladığı Türkiye'de işte bu samimiyet, aslında gerçek gücün ta kendisiydi.
|
|
|
|
|
|
|
|
|