kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Son Dakika
  » Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
    Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Gulse Birsel @ SABAH
 

Taraftar ruhu!

Takım tutma konusunda demokratik bir aileden geliyorum! Ne annem, ne babam, kendi takımlarını çocuklarına empoze etmediler. Babam Beşiktaşlı, annem Galatasaraylı olduğu halde, seçimlerimiz konusunda bizi özgür bıraktılar! Mesela aynı özgürlük, üniversitede bölüm seçme konusunda mevcut değildi! Tiyatro okumak isterken, ailenin 'tercih ve teşvikleri' doğrultusunda, kendimi Boğaziçi'nin ekonomi bölümünde, BTS, yani Büyük Toplantı Salonu'nda, "Ekonomi, kısıtlı kaynakların dünyadaki çok sayıda insana nasıl dağılacağıyla ilgilenen bilimdir" cümlesini dinlerken buldum! Bu cümleyi Demir Demirgil'den dinlemek zevkti, o ayrı da... Konuyu dağıtmayayım... Ağabeyim uzun zaman Galatasaray'ın voleybol takımının kaptanı ve Galatasaray Lisesi'nin mezunlarından olduğu için, sanırım kendimi hatırladığımdan beri Galatasaraylı'ydım. İlkokula başlamadan, voleybol maçlarında tezahürat yapmayı öğrendim. İşin ilginç yanı, ağabeyimin futbolda Beşiktaş'ı tutuyor olmasıydı! Çarşamba gecesi yılın en önemli maçlarından birini idrak ettik hep birlikte. Skordan bahsedip karşı takımın taraftarlarını sinirlendirecek kadar ciddi bir futbolsever değilim! Mesela hâlâ, o gece Avrupa Yakası'nın en güzel bölümlerinden birini bırakıp maç seyreden çoğunlukla tam olarak empati kuramıyorum! Ama gerçekten ilginç bir davranış biçimine şahit oldum o gece. Gözlemlerimi aktarmak isterim... Erkek oyuncularımız da dahil, bütün ekip, önce oturup diziyi izledik. Kahkahalar, bir iki yerde alkış, vesaire. Coşkulu bir kalabalıktık diyebilirim. Ne var ki, dizi bittikten sonra, ikinci yarısına henüz girmiş maç seyredilmeye başlandı. Ve o anda ipler koptu! Zannederim medeni dünyada kadın ve erkeğin davranış farklarının ortaya çıktığı çok az alan kaldı. Evde, işte, sosyal ortamlarda, belirgin bir zevk/tavır/tercih farklılığı görülmüyor. Ancak ne zaman bir futbol karşılaşmasının görüntüsü beliriyor ortamda, karma grup, su ve zeytinyağı gibi birbirinden ayrılmaya başlıyor! Bizim ekipte de öyle oldu. Omuz omuza çalıştığımız sanatçı kardeşlerimizin bir kısmı televizyona yapışıp bağırıp çağırarak taşkın ve sadırgan hareketlerde bulunur ve hatta karşı takımı tutanlarla gergin tartışmalar yaşarken, dizinin 'hanım' tarafı, bir 'kadınlar hamamı' sohbetine girişti! Selülit neden olur, nerede ne model ayakkabı var, falan feşmekan! Benim dikkatimi daha çok çeken, az önce kendi işleri, kendi performanslarını seyrederken bile bu kadar heyecanlanmayan oyuncuların, maç sırasında birer holigana dönüşmesiydi! Oyuncuysan, büyük bir egosun demektir. Bir süre için perdede, ekranda, ya da sahnede görünürsün, performansını gösterirsin, kalabalıklar seni izler. Her oyuncu, o perdede, ekranda, veya sahnede göründüğü anda, nasıl göründüğünü, nasıl oynadığını, kalabalığı ne kadar etkilediğini bilmek için hayatını verir! Bu iş biraz da bunun için yapılır, oyunculuk belki en 'ben ben'ci meslektir, ve diğer mesleklerden bir farkı da budur. Bizim dizinin oyuncuları içinde bu geçerli. Hepsi başarılı, parlak, hırslı, her hafta kendi oyunculuğunu eleştiren, beğenen, inceleyen, beğenilmeyi seven, 'sağlıklı oyuncular'! Ama tuhaftır, ben şimdiye kadar hiçbirinin, kendi görüntülerini, oyununu seyrederken çığlık atttığını, küfür ettiğini, yerinden kalkıp duvarları tekmelediğini, veya arkadaşını kucağına alıp "Oooley oley oley oley" diye bağırdığını duymadım! Ama futbol, ah o futbol, nasıl bir heyecandır ki, tuttuğu takımın bir kaleye top sokması, bir oyuncuyu, kendi başarısından, kendi performansından bile daha çok coşturur! Nasıl bir 'fenomen'dir ki, Hakan Şükür'ün bir çalımı, bir oyuncuya, kendi tiradından daha etkileyici gelebilir! İnanın anlamam zor. Ben hâlâ, 'bu kadar adamın bir topun peşinde koşması' sığlığıyla bakıyorum işe... Ama neden Galatasaray'ın 5 gol atması benim için bir neşe kaynağı oldu, onu da açıklamak için mantıklı bir sebep bulamıyorum! Taraftarlık bir gen mi acaba?! Ama beş tane de atılır mı yahu!

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 'Modern' bir pazar günü!   / 01-05-2005
 Televizyon beyni geliştirir mi?!   / 30-04-2005
 Polat'la nasıl kanka oldum?   / 24-04-2005
 Uyuyamıyoruz!   / 23-04-2005
 Bikini mevsimi geliyor, kahır başlıyor!   / 17-04-2005
 Yogi Adnan'dan sağlık ve rahatlama teknikleri!   / 16-04-2005
 Sizleri 'gülme yogası'na davet ediyorum!   / 10-04-2005
 İşte belgesel seyredenler!   / 09-04-2005
 Bill Gates'e sevgilerimle!   / 03-04-2005
 Kadın kuaförü işkenceleri   / 02-04-2005
GÜLSE BİRSEL
Taraftar ruhu!
Takım tutma konusunda demokratik bir...
AYŞE TÜTER
Lezzet Güneşi
Peynirli örgülü börek
Unu eleyip,...
Oğlunu ödüllerle yaşatacak
Oğlunu ödüllerle yaşatacak
Tiyatro sanatçısı Selçuk Uluergüven, tiyatro sahnesinde, başına dekor...
İktisatçı ama para biriktiremiyor
İktisatçı ama para biriktiremiyor
Haber spikerliğinin ardından oyunculuğa soyunan Burcu Kara aslında...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.