Demokrasi komisyona havale
Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin ve Bülent Arınç arasındaki söz düellosunda kaynayan bir gerçek var: o da Meclis'in Türk demokrasisi içindeki konumunun yeterince kuvvetli olmadığı. Arınç aksini iddia etse de... Arınç'ın Bumin'e "İsterse Meclis Anayasa Mahkemesi'ni bile kapatamaz mı?" cevabı, başka ülkelerdeki başka parlamentolar için geçerli olabilir. Ancak Türkiye'de devlet düzeninin üç halkasından yasama, yürütme ve yargı arasında, en zayıf olanı, milli iradenin doğrudan tecellisi olan "yasama" organı. Türkiye'de milletvekilleri, partilerine ve parti başkanlarına kafa tutma hakkına sahip değil. Ne komisyonlar, ne de bireysel olarak milletvekillerinin hükümete "hesap sorma" refleks ve kabiliyeti yok. (Oysa meclisler hesap sormak içindir.) Seçim sistemindeki aksaklıklar nedeniyle, seçilip seçilmeme liderin iki dudağının arasında; tüm mesele sizi hangi sıraya koyacağı. Bu yüzden de liderin hoşuna gitmeyecek işler yapmak siyasi intihar. Vekillerin bölgeleri ve seçmenle ilişkisi sağlıklı değil. Bir çok milletvekilinin seçmenle ilişkisi, oflaya puflaya memleketten gelip tayin ve atamalar için Meclis'teki odasına dalan Bay Seçmen'in "işini görmek." AK Parti Grup Başkanvekillerinden Faruk Çelik'in itiraf ettiği gibi "Milletvekilleri halka ve seçmene değil, parti merkezine dayanarak varlığını sürdürüyor." Tüm bunlar, bu yıl egemenliğinin 85'inci yılını kutlayan TBMM'nin egemenlik sorunları. Bu yüzden de bir grup milletvekilinin kurduğu Demokrasi Komisyonu'nun önemini kat kat artırıyor. Meclis çatısı altında "Demokrasi Komisyonu" adı altında bir grubun varlığı, kendi içinde gülünç bir durum. Ama bu vekillerin çabaları hiçde öyle değil. Türkiye Demokrasi Vakfı ve ABD'nin saygın kuruluşlarından Ulusal Demokratik Enstitüsü (NDI) ile dirsek teması içinde olan "Komite," Meclis'i daha etkin, mebusları daha güçlü kılmaya çabalıyor. Dün Meclis'te Komisyon başkanı AK Parti milletvekili Agah Kafkas ile laflıyoruz. Komisyonun son dönem çalışmaları, İngiltere, ABD ve Yunanistan gibi ülkelere yapılan gezileri anlatıyor. Grupta Damla Gürel, Nimet Çubukçu, Reha Denemeç gibi Meclis'in genç yüzleri var. Bu vekillerin somut saptamalarından biri, tüm Batı demokrasilerinde milletvekilinin kendi seçim bölgesinde bir ofis ya da irtibat bürosu olduğu. Bu sayede hem milletvekilinin kendi seçmeniyle doğrudan temas sağlayabilmesi, hem de gerektiğinde seçmenin nabzını tutarak bunu Meclis'e taşıyabilmesi mümkün oluyor. Komisyon, finansman sorunu halledilirse, Türkiye'de de vekillerin kendi bölgelerinde büro açmalarını, daha fazla ve daha kalifiye danışman çalıştırabilmelerini istiyor. Kuliste başlayıp lokantada süren sohbetimizde, uzun uzun Meclis'in "demokrasi eksiklikleri"nden söz ediyoruz. Tabii TBMM çatısı altında bu konuya kafa yoran başka isimler de yok değil. Örneğin Burhan Kuzu, Meclis'in demokrasi eksiğini sık sık dile getiren bir vekil. Ancak ona göre tek çare "başkanlık sistemi"; "parlamenter sistem" olduğu sürece gerçek bir demokrasi olmaz. Aslen anayasa profesörü olan Kuzu, o kadar ateşli bir başkanlık sistemi savunucusu ki, İngiltere gibi parlamenter sistemin kalelerini bile yeterince demokratik bulmuyor! Tüm bunlar, düşünüp tartışmaya değer..
|