kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Son Dakika
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Balcicek Pamir @ SABAH
 

Kadın çığlık çığlığa "İndirin bu adamı" diye bağırıyor

Bu köşede okuyacağınız olaylar 24 saat içinde gerçekleşmiştir. Hepsi gerçektir. Saat sabah 10.00 THY'nin check in bankosunun önündeyiz. New York uçağında bir saat kadar gecikme var. Yüzümüzü buruşturuyoruz. Yine mi? Tamamen laf olsun diye soruyorum. "New York'ta çok kar varmış acaba uçağın inişinde bir problem olur mu?" Kocam garip garip yüzüme bakıyor. "Yani bu da soru mu?" der gibi. "Ne var diyorum" gözlerimi açarak "Maksat muhabbet olsun". Şimdi soracak yine "Niye Suriye'ye gittiniz, İran'ı ziyaret ettiniz?" diye.... O ülkelere giriş çıkışlarınız varsa her nedense İstanbul'da sorun oluyor, Amerika'da değil. Görevli bu acayip soruma çok daha acayip bir cevap veriyor: "Hanımefendi eğer uçak inemez gibi bir durum olursa zaten buradan hiç kaldırmayız. Olur mu canım öyle şey!" Olur mu? Olmaz canım.

Saat 12.00
Pilotun anonsu duyuluyor. Kalkış sırası olarak ikinciymişiz. Ben zaten her zamanki gibi endişeli, koltuğun kollarına yapışmış beklerken, kocam uçakta verilen çorapların rengine söyleniyor. Sarı mıymış kırmızı mıymış? Niye sarı lacivert değilmiş? "Nasıl yani?" der gibi bakıyorum, kalkıyoruz.

8 saat sonra...
Akşam yemeği servisi başlıyor. Bir grup zeytinyağlı. Otur otur, zaten insan kendisini yemeye veriyor. Dayanamayıp "Sandviç var mı?" diye soruyorum. Yokmuş. Hepsi bitmiş. Öğle yemeğinden sonra bütün yolcular stok yapmış meğer. Peki ya azıcık bir peynir? Ekmeğimiz var zaten. Peynir de yokmuş. Kalmadığından değil. Artık tereyağ ve peynir vermiyorlarmış. Zeytinyağlı yiyecekmişiz.

11 saat sonra....
Pilotun anonsu tekrar duyuluyor. "Kötü hava şartları yüzünden New York'un üzerinde dolaşıyoruz, birazdan ineceğiz" diyor. Kocam korkmamam için teknik açıklamalar yapıyor ama nafile. "Tamam" diyorum "Şimdi turlayan başka bir uçakla çarpışacağız". Ne hayal gücü ama...

12 saat sonra
Tekrar bir anons. Efendim New York'a inen bir uçak yoğun kar yağışı yüzünden pistten çıkmış. Havaalanını kapatmışlar. Eee biz ne yapıyoruz peki? "Boston'a gidiyoruz" dedi pilot. Ya Boston'a inerken biz de pistten çıkarsak? Ya doğru dürüst inemezsek ya motor donarsa gibi abuk subuk bir sürü fikir geçiyor aklımdan. O sırada bir doktor anonsu duyuluyor. "Tamam" diyor arkamda oturan gençlerden bir tanesi, "Birazdan imam soracaklar." Sinirim bozuluyor, gülmeye başlıyorum. Neyse korkulan olmuyor sağ salim Boston'a iniyoruz. Hem de yumuşacık bir şekilde, sallanmadan. Tabii klasik olarak pilotu alkışlıyoruz. Var gücümüzle hem de.

14 saat sonra
Şaka değil yaklaşık 2 saattir uçağın içinde bekliyoruz. Ne bir açıklama ne bir uyarı. Tuvaleti kullanmak yok, cep telefonu yok. Niye? Bilinmiyor. Saatler geçtikçe uçağın içindeki sinir katsayısı artıyor. Bir adam diğer bir adamla kavga ediyor. Nedenini anlamadığım bir şekilde, ilk adama "Terbiyesiz" diye bağıran bir kadın, hakaretleri ardı ardına sıralıyor. Kadın susmuyor, adam susmuyor. Kadının sesi yükseliyor. Kocam yanı başımda 12 saatin sonunda, sigarasız, boş gözlerle önündeki koltuğa bakıyor. Herkes birbirine bağırmaya başlıyor. "Pilot nerede?" diye soruluyor. Hostesler yolcuların sırtını sıvazlıyorlar "Tamam, geçti" diye. Nedense... O sırada pilotun anonsu duyuluyor. Herkes bir anda susuyor, yumruklar havada donuyor. Ve pilot ne diyor biliyor musunuz? "Boston'a hoşgeldiniz!" Yemin ediyorum şaka değil. Arkada kan gövdeyi götürüyor, millet birbirine girmiş. Adam 2 saatin sonunda "Hoşgeldiniz" diyor. Nereye hoş geldik, havaalanının ücra köşelerinde bir yerdeyiz. Ne yaptığımız belli değil. Tuvalet yok, telefon yok. Pilot diyor ki "Push back aracı bekliyoruz." O ne ki? Uçağı geri geri çekecek olan araç. Yine iyi niyetliyiz. Kuzu kuzu beklemeye devam ediyoruz.

16 saat sonra...
Bir Amerikalı kadın cep telefonunu açıp konuşmaya başlıyor. Haklı çünkü motorların hepsi durmuş ayrıca Amerika'da cep telefonunu kullanmak kalkana kadar serbest. Bütün uçak tek bir ses halinde kadına saldırıyoruz. "Kapat o telefonu." Nasıl bir kıskançlıktır kardeşim, biz konuşamıyoruz ya. Kadın korkuyor, karşıdakine "Telefonu kapatmam lazımmış" diyor... Durumumuz acayip.

17 saat sonra
Hosteslerin bütün uyarılarına rağmen cep telefonlarını açıyoruz. Bu arada tuvalet izni de çoktan zorla alınmış. Hala uçağın içinde bekliyoruz. Kavga eden kadınla adam tekrar birbirlerine laf atıyor. Bu sefer olaylar daha da büyüyor. İşe başkaları karışıyor küfürler, laf atmalar derken tekme tokat birbirlerine giriyorlar. Kadın o sırada bir daha duymak istemeyeceğim bir ses tonuyla "İndirin bu adamı" diye bağırıyor. "Hayır" diyorum "Beni indirin." Ve Amerikan polisi devreye giriyor. Polis tarafların pasaportlarını incelerken biz de yardım çağrısı yapıyoruz, "Memur bey pilot kendini kabine kilitledi, açıklama falan da yapmıyor. Biz burada sıkıştık kaldık." Tekrarlıyorum. Bu bir şaka yazısı değil. Artık Biri Bizi Gözetliyor Evi'nde insanların niye birer canavara dönüştüğünü biliyorum. Haklılar. Çıldırmış bir şekilde önce gazeteyi, sonra THY İstanbul'u arıyorum. Meğer biz saatlerdir, New York havaalanının açılmasını bekliyormuşuz. Pistten çıkan araç kalkacak da pist açılacak da biz eğer Boston izin verirse tekrar kalkacağız... Sonra bir kar fırtınasına yakalanmazsak New York'a ineceğiz... Meğer plan buymuş. Peki yolcular ne olacak? Ne olacak canım. Yolcular koyun sürüsü. 12 saat uçtular, 6 saat daha uçağın içinde beklediler. Ama kendilerine herhangi bir açıklama yapılmadı. Bir rivayete göre kaptan pilot sivil kıyafetini giyip arkada ne olup bittiğine bakmak için bir süre uçakta turlamış... Şahsen ben buna hiç inanmak istemiyorum.

***


18 saatin sonunda nedense Boston'daki havaalanına girmemize izin verildi. Bir saat kadar bavullar beklendi, giriş işlemleri yapıldı. Sonraki 2 saat otele yerleşme süreciydi. THY'nin ayarladığı otele ulaşmak için bir kuyruğa daha girmek gerekti. Otobüs kuyruğu. Dışarıda kar fırtınası, bir tek taksi yok. Ve siz uçağın bütün yolcularıyla birlikte oldukça yavaş ilerleyen bir kuyruktasınız. Yazdıkça bunalıyorum. 24 saatin sonunda oteldeki odamızdaydık. Ertesi gün uçaklar yine kalkmadı. Bir sefalet daha yaşadık, New York'a ulaşabilmek için tren garına gittik. Gittik deyince kolay oldu zannetmeyin. Boyumuzca kar var dışarıda. Otelde bir görevliye para teklif ettik de üstü açık kamyonetiyle bizi gara bıraktı. Garda ne kadar mı bekledik? 4 saat kadar. Donarak. Üstüne üstlük bir de adam başı 100 dolar tren bileti parası verdik. New York'taki otel rezervasyonunuza mı yanarsınız, 4 günlüğüne geldiğiniz tatile mi, yoksa sinir bozukluğunuza mı? Elbette hava koşullarından THY sorumlu değil. Ama yaklaşık bir haftadır beklenen fırtınayı THY niye bilmiyor? Boston Havaalanı bizim acil alanımızsa, niye orada THY görevlileri yok? Yolcular açıklama yapılmadan 6 saat niye uçağın içinde bekletilir? Böyle bir terbiyesizlik olabilir mi? Soracak daha çok soru var ama benim gücüm yok. Sadece Kaptan Pilot Yılmaz Kadayıfçı ve saz arkadaşlarına teşekkürü borç biliyorum. Bir kez daha koyun sürüsü olduğumuzu hatırlattınız...

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Gözler asla yalan söylemiyor hatta fazla açık veriyor   / 10-04-2005
 Bir pazar sabahı Yıldız Parkı   / 27-03-2005
 Sen sigaraya tekrar başla   / 20-03-2005
 Sana mı kalmış yani bu dünyayı değiştirmek?   / 13-03-2005
 Türk halkı kan istiyor kan   / 06-03-2005
 Reha Muhtar manşet olmalıydı   / 27-02-2005
 Tamam elime düştün işte   / 20-02-2005
 Bu Türkler de çok oluyor (2)   / 13-02-2005
 Hıncal ağabey nefesimizi kesiyor   / 06-02-2005
 Kadın çığlık çığlığa "İndirin bu adamı" diye bağırıyor   / 30-01-2005
    Aktüel Pazar Yazarlar
  » Güncel
    Hobi
    Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
BALÇİÇEK PAMİR
Ecevit kuru pasta değil kestaneli yaş pasta...
MEHMET ALTAN
Bir erkek gibi...
Geçmişin klasikleşmiş...
ALİ POYRAZOĞLU
Bir günün beyliği...
Bahar başa vurunca, her gün...
KAZIM KANAT
Kutsal Anadolu toprakları
Lord Kinross'un kitabını...
ÖNCEL ÖZİÇER
Usta bize söz bırakmamış!
Her fırsatta birbirlerine olan...
Türk 'Custo'ya artık dalış yasak
Türk 'Custo'ya artık dalış yasak
Dünyanın dört bir yanında sayısız dalışlar yapan, 38 ödül sahibi...
Profesörden futbol kitabı
Profesörden futbol kitabı
Alfred Wahl, binlerce insanı stadyumlara çekebilen dünyadaki en...
Dünyada lazer ameliyatında kör olan bir kişi bile yok
Göz hastalıkları alanında tıbbın önemli ilerlemeler kaydettiğini...
Komşu usulü yaprak sarma
Türkler ve Rumlar birlikte yaşamaya başladığı gün mutfağını Türkler'den, yaşama...
Önce deniz sonra midyeler kirlendi
Marmara Denizi'nin herhangi bir kıyısından elimizi uzatıp midye çıkardığımız...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.