İrtica-savar bölücülük türü
Bu ülkede ikide bir köktendinci tehdit vurgusu yapanların gerçekte kime hizmet ettiklerini somut verilerle kestirmek hiç de kolay değil. Çeşitli makam ve rütbelerdeki birtakım keskin dilli kişiler fırsat buldukça veya bizzat kendileri fırsat yaratarakböyle nutuklar atmak suretiyle acaba Türkiye'nin bütünlüğüne mi, yoksa ayrışmışlığına mı katkı yapıyorlar? Kimleri hedef aldığını açıkça ortaya koymadan, ima yoluyla belli siyasi eğilimlere gönderme yapmak, hatta sataşmış olmak için, militanca bir üslupla karanlık ve yuvarlak bir tanıma dayanarak ' irtica' suçlamasında bulunmak devlet adamlığı ile, hele yargı kültür ve terbiyesi ile bağdaşabilir mi? Adalet Bakanı Çiçek dün, dilini hiç bozmadan, çıplak bir haberi aktarırcasına sade bir açıklama ile üst düzey bir yargı adamının yaptığı ' irtica' suçlamasını vicdanların ameliyat masasına bırakıverdi: - Alın bakın; savcılık gibi en kutsal bir hukuk hizmetinin tepe noktasındaki kişi, herhangi bir bulgu ve belgeye dayanmadan, tamamen ideolojik yaklaşımının gereği olarak toplumun belirsiz bir kesimine ağır eleştiri ve suçlama yöneltmiştir. Elbette bakan Çiçek bire bir böyle söylemiyor. Fakat irtica-savar beyanatların en tazesini veren zat ile konuştuktan sonra Çiçek'in yaptığı açıklamanın başka anlamı yok. Ne anladık bu işten? Böyle ahkam kesme ve suçlamaların tarifini deneyelim: - Kızım sana der gibi yaparım, gelinim sen de işitmemiş gibi yap ve aldırma! Gelin görün ki, Çiçek ' işitmiş' ve ' aldırmış', böylece bir yüksek yargı adamı somut gerekçelere dayanarak konuşmadığını kabul etmek suretiyle yaptığı irtica suçlamalarından fiilen geri adım atmak durumunda kalarak mevkiini ' ideolojik koltuk' düzeyine geriletmiş, mesleğine haksızlık etmiştir. Bu tür dikkatsiz söylemlerin, ister istemez toplumun ortalama dindar insanlarını da rencide ederek aslında köktendinciliğe hizmet ettiğini ne zaman kavrayacağız? Sade dindarın böyle suçlamalar karşısındaki tavrını hala öğrenemedik mi? - Aslında beni kastediyor ama açıktan İslam düşmanı olarak görünmekten çekindiği için ' irtica ' diye yuvarlak bir kavram kullanıyor. Esasen onun derdi irtica veya köktendincilik filan değil, doğrudan İslam. Milyonlarca dindar insanın bu tür suçlamaları değerlendirişi böyledir. Yoksa bu tür bir ayrılmışlığı kökleştirmek mi istiyoruz?
Bölücü fitne tırmanmaya başladıktan sonra nice eski solcu dost itiraf etmiştir: - Biz 1980'lere doğru farkında olmadan bölücülüğü maskeledik. Biz sözde işçi sınıfının davasını güderken bölücüler sinsice milliyetçi örgütlenmelerini sürdürdüler. Biz ' Türkçü ve ırkçı ' diye filanca partiyle boğaz boğaza savaşırken aramızdaki bölücüler ırkçılığın daniskasını hem de sosyalizm şemsiyesi altında yaptılar. O gün her boyutuyla sağı lanetlemek nasıl en çok bölücülerin işine yaradıysa bugün de yuvarlak irtica söylemiyle bütün dindarları zan altında bırakıcı suçlamalarda bulunmak başka fitneleri beslemekle eşdeğer bir dalalettir. Günümüzde devletin bekası ve milletin bütünlüğü için en büyük tehlike olarak ' esnek tanımlı bir irtica söylemi' getirirseniz, böylece bir şekilde İslam dinini ve ortalama dindarları içine alan suçlamalarda bulunursanız bölücülüğün en etkin maskelerinden birini çalıştırırsınız. Açıkçası; Kaide yanlısı ile başörtülüyü bir tutarsanız Türkiye'nin bir numaralı bölücüsü siz olursunuz! Onun içindir ki bundan böyle her kim irtica konusunu neredeyse PKK fitnesi ile eş değer tehdit olarak göstermeye devam ederse bilsin ki milletin vicdanında ' bölücüye hoşgörülü ama İslami olan her şeyden rahatsız' hükmü yiyecektir. Makamına ve rütbesine rağmen eğer milletin vicdanını umursamıyorsa tabii ki söylenecek bir şey kalmamıştır! Ayrıca bu irtica vurguları sömürgeci güçlerin küresel işgali kesinleştirmek için öngördüğü ' köktendinci düşman' senaryosuna da hizmet etmektedir. Soğuk Savaş'ın bitmesiyle birlikte tırmanmaya başlayıp 28 Şubat'a doğru zirveye çıkan ve şimdiki iktidarın oluşmasına büyük katkıda bulunan irtica-savar söylemlerin bu ülkede devlet ile halk arasındaki uçurumu derinleştirmekten başka bir işe yaramadığı, insaf ve idrak sahibi herkesin görebileceği bir gerçektir. Halk ile devlet arasındaki kopukluğu sürdüren veya derinleştiren bir söylem türünün sadece Türkiye dışındaki güçlere hizmet ettiğini görmemek ne büyük dalalet!
|