Çap
Çapı, üstlendiği sorumluluğu taşımaya yetmeyecek bir kadronun çaresizliği Türkiye'nin bugünkü çalkalanmasının bir nedenidir. Bu çapsızlık yalnızca derinlik eksikliğinden kaynaklanmıyor. İçselleştirilmemiş değerler üzerinden siyaset yapmanın getirdiği açmazların da iktidarı kilitlediği belli. İktidar partisinin ve onun tepe yöneticilerinin yetersizliği, bugün ülkede yaşanan karmaşanın ancak bir bölümünü açıklıyor. Hükümetin yarattığı boşluktan yararlananlar da yalanlar ve korkularla toplumun dengesini bozuyor. Bunun sonucunda kendisine en çok güvenmesi ve belirlediği hedeflere doğru harekete geçmesi gerektiği anda toplum da kilitlendi. Daha doğrusu pompalanan bir cinnet neredeyse tüm hedeflerin silinmesine, koca bir ülkenin korku, önyargı ve öfke sarmalına girmesine yol açtı. Bu toplum iki yıldır kendisini dünyaya yapabileceği katkılarla tanımlıyordu. Bugün cehaleti ölçüsünde şirret grupların pompalamasıyla dünyanın kendisine yapacağı kötülüklerin kabusuyla yaşıyor. Daha doğrusu kendisine bu kabus dayatılıyor. Ülkenin münevverlerinin bir kısmı kendi iktidar alanlarını da koruyabilme amacıyla sürekli korkuları besleyen bir söylemi benimsiyor.
Öfkeleri bileyenler Bu söylemde yalan mübah oluyor, cehalet sorgulanmıyor, ilkesizlik öne çıkıyor. Bugünün dünyasında ayakta kalabilmek için gerekli vasıflara sahip olmayanlar imtiyazlarını korumak amacıyla ülkeyi ateşe atabiliyor. Türkiye'nin etrafında her şey şu ya da bu nedenle neredeyse ışık hızıyla değişirken, bu değişimi anlamak yerine hurafelere sığınmak işlerine geliyor. Türkiye'nin üzerine gelen sorunlarla başa çıkmanın yollarını aramaktansa öfkeleri bilemek, kin üretmek kolaycılığına kaçılıyor. Kurdun puslu havayı sevmesi gibi, içine kapanmış bir Türkiye'yi sevenler bu ülkeye ve toplumuna dünyalı olma hevesini çok gorüyor. Bu şekilde de ülkenin geleceğini ipotek altına alıyorlar. Perşembe günkü Radikal gazetesinde Füsun Türkmen'in işaret ettiği gibi, "AB'nin demokratikleşme, Kıbrıs ve şimdi de Ermeni sorunu etrafında tetiklediği tartışmalar, özeleştiriye olduğu kadar eleştiriye de tahammülsüz Türk toplumunda neomilliyetçiliğin ivme kazanmasında başlıca rolü oynuyor... Türk-Amerikan ilişkileri de aynı tepkiden nasibini alarak ortaya toptancı ve paranoyak bir Batı düşmanlığı" çıkıyor.
Halkın inandıkları Her şeye rağmen bu cinnet halinin geçici, hatta belki abartılı olduğunu söylemeyi sağlayacak işaretler de var. Türkiye'nin son üç yılda geçirdiği değişim yalnızca iktidar partilerinin beka kaygılarının sonucu değildi. Toplumdaki yapısal unsurlar da AB'ye yönelik talepte önemli bir rol oynadı. 1990'lardaki yönetimsizlik ve ahlaksızlık kabuslarını yaşamış toplum daha iyi bir hayat için AB'ye baktı. MetroPOLL Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi tarafından hazırlanmış "Türk Dış Politikası Araştırması-Mart 2005" başlıklı araştırma bu bakımdan hayli önemli veriler sunuyor. 17 Aralık'tan beri hissedilen hükümet boşluğuna, yaşanan toplu cinnete, AB üyesi ülkelerden gelen olumsuz işaretlere rağmen hükümetin AB politikası yüzde 78 oranında onay görüyor. Kurucularının kemiklerini sızlatan CHP'nin AB politikasını olumlu bulanlar yüzde 25'te kalıyor. Geçtiğimiz on yılda olduğu gibi şımdi de Türk halkı AB sürecinden hem kişisel olarak, hem de toplum olarak yararlanacağına, daha iyi bir hayatın mümkün olduğuna inanıyor. Ne dininin elden gideceğinden, ne irticadan ne de bölücülükten korkuyor. Bu veriler ışığında Türkiye'yi faşist karanlığa itmek isteyeceklerin işleri her şeye rağmen zor galiba.
|