kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Biraz fado bir yudum bagaço
Portekiz'den eşsiz lezzetler

Lizbon'da deniz mahsülleriyle hazırlanan yemekler müthiş... Porto şarabı ve yengeç dolması, fado eşliğinde çok iyi gidiyor.


Biraz fado bir yudum bagaço

İstanbul'dan başlayıp Cenevre, Evian ve Lizbon'a uzanan birkaç günlük yolculuk, yemeğin, müziğin kültürün ve biraz da otomobil sporunun tadıldığı eşsiz bir deneyim oldu. Uykusuzluğumuza değdi.

Günlük güneşlik bir havada başladı yolculuğumuz. İstanbul'dan havalanan Airbus sarsılmadan tepelere tırmandı. Pürüzsüz bir hava. Görüntü, uydu fotoğrafı gibi, her şey ayağımızın altında. Leman Gölü çevresinde geçirilecek iki günün ardından Portekiz'e kadar gideceğiz. Her taraf karlar altında. Avrupa'nın en büyüğü Alp Dağları, beyaza boyanmış Mısır piramitleri gibi. Yüzlercesi yan yana tepeler, masalımsı bir görüntü... Toprağın nefes alacak en küçük kaçamağı yok, uyanmasına daha günler var. O güzelim rengarenk dağ çiçekleri iyice gizlenmiş. Varsa bile birkaç kardelen, uçak penceresinden görünmüyor. Meşhur İsviçre çikolatalarına sütünü veren inekler de yok ortada. Alpler'in koynuna yatmış Leman Gölü'nün Fransa ucundaki Cenevre'ye doğru süzülürken, ekip başı Osman Urallı'ya soruyorum: "Sen bu ülkede yaşar mısın?" "Bilmem" diyor Osman, böyle bir soruyu beklemiyor belli ki. Osman, seyahat ve sefahat uzmanı bir dostum. Ne yenir, ne içilir iyi bilenlerden. Gezdiği gördüğüyle Evliya Çelebi'ye birkaç tur bindirmiştir. Cenevre, bir bakışta albenisi olan bir kent değil. Ona bir bütün olarak bakmak gerekiyor. Grinin tonlarının hakim olduğu 19. yüzyıl yapılarının arasına zenginlik, kalite, lüks ve şıklık yerleşmiş. Ama Cenevre ne Paris ne de Londra kadar hareketli ve canlı.

TATLI SU KOKAN KENT
Gündüz Cenevre'de soluk alırken, gecelerimizi Fransa'nın sularıyla ünlü Evian şehrinde geçireceğiz. Evian sadece suyu, ekmeği, peyniri çikolatası, et fondüsü, paskalya çöreği ile değil, golf alanları ile yakın ve uzak tarih açısında da önemli. Cezayir halkının özgürlüğüne kavuşması Evian'da imzalanan anlaşma ile gerçekleşmişti. Devlerin bir araya geldiği 2003 yılındaki G-8 zirvesi sırasında nerdeyse Evian'ın adına duymayan kalmamış, yasak şehir ilan edilmişti. Küçük ve ulaşımı zor olan kente kırmızı hat çekilerek zirveye katılanlar, güvenlik görevlileri ve her birine ayrı ayrı kimlik dağıtılan kent sakinlerinin dışında kimse alınmamıştı. Bu tatlı su kokan küçük kentte Hermitage Otel'de iki gece tam bir sofra resitali yaşadık. Osman, otelin mutfağının en küçük ayrıntılarını kaçırmamak için mönü üzerinde şeflerle ayrıntılı toplantılar yaptı. Yeni konseptini "lifestyle" üzerine kurmaya çalışan Nissan ise bu amacına uygun bir pazarlama müdürü bulmuş. Geçtiğimiz aralık ayında iş başı yapan İlkim Sancaktaroğlu da iyi bir şarap uzmanı ve gurme. Ben bu kral sofrasında, bir gece balık, bir gece et yedim. "Emense" gerçekten nefisti. Küçük parmak inceliğinde doğranmış bonfileler, önce sıvı yağda pembeleşinceye kadar kavruluyor. Kavrulmuş et, tavadan alındıktan sonra aynı yağa soğan ve ince kesilmiş mantarlar atılıyor. Bunlar da hafif kavrulduktan sonra şarap ilave ediliyor. Kısık ateşte krema, tuz ve karabiber katılıyor. Hafifçe kaynamaya başlayınca, biraz tereyağı ve elekten geçirilmiş bir çorba kaşığı un ekleniyor. Bir taşım piştikten sonra elde edilen bu sos, bonfilelerin üzerine dökülerek servis yapılıyor. Ve yanında harika bir Fransız şarabı... Bu arada Osman'ın uyarılarını size aktarmak istiyorum. Emensenin pişirildikten sonra bir kerede yenmesi gerekirmiş. Tekrar ısıtılırsa yağ, un, krema birbirinden ayrılacağı için iyi olmazmış. Ayrıca sosun bütün tadını, hafif ekşimsi krema veriyormuş. Evian'ın tadı damağımızda kaldı ama yapacak bir şey yok, daha yolumuz var. Nissan usulü "lifestyle" yaşayacak birkaç günümüz daha var. Bundan sonraki durak Atlantik Okyanusu'na yaslanmış Portekiz.... Nissan Portekiz ekibi gerçekten bizi el üstünde tuttu. Bir gün kalacağımız Lizbon'da akşam yemeği için lüks bir lokantada yer ayarlamışlar. Ama ekip olarak Portekiz'e kadar gelip de fado dinlemeden dönmek istemiyoruz. Bu isteğimiz için program hemen değiştiriliyor.

RESTAURANTE JOAO DE PRAÇA
Lizbon da İstanbul gibi yedi tepe üzerine kurulmuş. Şehrin merkezine yerleşmiş tepelerden Alfama'da 12. yüzyıldan kalma Lizbon Katedrali bütün görkemiyle şehri kucaklıyor. Katedralin taş duvarlarının uzantısında ise mönüsü geleneksel Portekiz yemeklerinden oluşan "Fado Club" var; "Restaurante Joao de Praça". Kapıdan girince mistik bir hava insanı kucaklıyor. Taş duvarlar, kemerli bölmeler sihirli bir atmosfer yaratıyor. Müthiş bir sofra, deniz mahsulleriyle ilgili tüm atraksiyonları iyi ki buraya saklamışız. Hafif gazlı Porto şarabı Vinho Verde, yengeç dolması, morina ve dil balığı ile kan şekerimizi düzene sokarken müzisyenler yerlerini alıyor. Öyle sahne düzeni yok. Herkesin görebileceği bir yere iki sandalye konmuş. Üç kişilik orkestra, biri kontrbas, ayakta. Portekiz gitarı ile İspanyol gitarı çalan ustalar ise oturuyor. Ve müzik... Mario Pacheco Portekiz'in en önemli fado kompozitörlerindenmiş. Biçimi bizim uda benzeyen Portekiz gitarını gerçekten konuşturuyor. En son İstanbul'da Esma Sultan Yalısı'nda Mariza'yı dinlerken keyifli bir gece geçirmiştim. "Solist Carla Cristina Marques Pires de en az Mariza kadar keyif verdi" diyebilirim. Sadece Mariza'mı? Misia, Cristina Branco, Mafalda Arnaut Dulce Pontes ve bu işin divası Amelia Rodrigez'i dinlemek ne büyük keyif. İspanyol yönetmen Carlos Saura'nın 1988 yılında yaptığı "Tango" isimli filminde fadoyu konu almıştı. Ve fado uzun yıllar politik nedenlerle Portekiz'de yasaklanmıştı. Yasaklar bu en eski müzik kültürünü geriletirken amatör sanatçıların gayretiyle canlanmaya çalışıyor. İşte bizim gittiğimiz "Restaurante Joao de Praça" da bu canlanmaya katkı sağlayan nadir mekanlardan bir tanesiydi. O gece fadonun şehvete, aşka ve sosyal hayata getirdiği eleştiri rüzgarından payımızı düşeni almanın keyfini yaşadık. Son noktayı ise "bagaço" likörüyle koyduk. Sabah erkenden yola çıkıyoruz. Lizbon'un yaklaşık 100 kilometre kuzeyinde Praia Del Rey'e gideceğiz. Lizbon havalimanında Pathfinder'lar sıra sıra dizilmiş. Aynı zamanda teknoloji harikası 4x4'ü test edeceğiz. Küçük bir konvoy oluşturup elimizde haritalar ve yön kataloğu ile yola koyulduk. İlkim Sancaktaroğlu ile ben bir arabadayız. Arabayı ben kullanıyorum; İlkim yolu tarif ediyor. Hiç şaşırmıyor, "Oradan sap, buradan sap. Bir kilometre sonra benzinci var" deyip, tam isabet gidiyoruz. Hayret ediyorum, içimden "Bravo İlkim'e Portekiz'i avucunun içi gibi biliyor" diye geçiriyorum. Hayretimi ifade edince bir kahkaha atıyor. Nissan ekibi nerdeyse yolun her kilometresini planlanmış. Görmenizi isterdim... Kaybolmayalım diye yol haritası onlarca fotoğraf ile desteklenmiş. Öğle yemeği çölün ortasında bir vahada, Quinta Aldeia Velha'da, eski bir han ya da çiftlik evinde hazırlanmış. Şövalye masalarında sıralanmış birbirinden güzel soğuk ve sıcak yemeklerin ardından hemen yola çıkıyoruz. Yaklaşık bir saat sonra Obidos'tayız. Hazırlanan özel parkurda Cenevre Fuarı'na katılan gazeteciler olarak Pathfinder'ı test ettik.

AKLIM HALA ORADA
Test sonrası Praia Del Rey Marriot'a ulaşıyoruz. Bu tesis içinde yer alan golf parkuru dünyaca ünlü. Parkuru düzenlesin diye ise ünlü golf mimarı Cabell Robinson'a ihale etmişler. Atlantik Okyanusu'na bakan, çam ormanları arasındaki bu golf parkuru için aynı yerde, aynı şekilde ikinci bir defa oyun gerçekleştirmenin mümkün olmadığı söyleniyor. Evet, günler göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor. Bir pişim İsviçre'yle karışık Fransa, bir taşım Portekiz. Doğrusu aklım oralarda kaldı...

Bülent Denli

DİĞER GÜNCEL HABERLERİ
 Zihin gelişimi için erken eğitim şart
 3000 yıl yaşamak hayal olmaktan çıktı
 Suriye ve Lübnan'da Osmanlı mührü
 Plazma ya da LCD, mesele bu
 İmamlara şan dersi
 Kırmızı şapkalı kız masalının kahramanı
 Özgür kayakçıların yeni sporu
 Modern sanatlara bir adres daha
 Resimlerini yemesinler diye fareleri beslerdi
 Semerkand'da Hayyam'ın bağları
 Büyücü erdi muradına
 Klasikleşmiş lezzet kaleleri
 Sıcak, samimi, iyi aşık
 Reza Badiyi
 İlk kurşundan son kurşuna Çanakkale
 Schumi'nin ezeli rakipleri
 Kızılderili flütünde bir Türk
 Gurbetçiler depresyonda
 Parfümün yüzlerce yıllık serüveni
    Aktüel Pazar Yazarlar
  » Güncel
    Hobi
    Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
BALÇİÇEK PAMİR
Bir pazar sabahı Yıldız Parkı
Tatile ihtiyacım var.
MEHMET ALTAN
Heykeller sevişir mi?
Bu benim için bir sürpriz ve...
ALİ POYRAZOĞLU
Olmak ya da olmamak
Yeni, hiç oynanmamış, bana özel...
ÖNCEL ÖZİÇER
Erkektir, üzülür de, ağlar da!
E biliyoruz zaten... Biz...
KAZIM KANAT
Golü hangi ayağınla kaçırdın?
Adanalı Özden'i bilir...
REFİK DURBAŞ
Saint-Joseph'te dayanışma
Frankofoni Haftası 1988'den...
Zordaki Swiss'i Lufthansa uçuracak
Zordaki Swiss'i Lufthansa uçuracak
Uzun dönemdir ayakta kalma mücadelesi veren Avrupa'nın en gözde...
Halka açık 'fondue' tadında demokrasi
Halka açık 'fondue' tadında demokrasi
Tıkır tıkır işleyen hayatıyla İsviçre'de tarafsızlık siyaseti hala...
Güzel hayaller beyni rahatlatır
Depresyonda mısınız yoksa depresyona girmek üzere misiniz? Dr. Tanju...
Vivaldi yemeğe lezzet katar
Sofrada Barok müzik ya da alaturka dinlenir. Ama müzikle yemek arasında denge...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.