Futbol Federasyonu Başkanı Levent Bıçakçı televizyon yayın gelirlerinde her kesimi memnun edecek adil bir sistemi kurmak istediklerini açıkladı.
Haftalardır Milli Takım polemikleri, şike, teşvik primi tartışmalarıyla çalkalanan futbol dünyasında işin en can alıcı noktası geri planda kaldı: Futbolun ekonomisi... Yıllık yaklaşık 300 (kimi tahminlere göre 400) milyon doları bulan yıllık futbol pastasının son dönemde uluslararası arenadaki başarısız sonuçlara bağlı olarak da büyümemesi, hem kulüpleri hem de kalitesi düşen futbol nedeniyle taraftarları mutsuz ediyor. Bu noktada futbolun patronu, Federasyon Başkanı Levent Bıçakçı ile futbolun ekonomisini konuştuk. Havuz sisteminde kulüplere aktarılan kaynağın daha adil dağıtılması gerektiğini kabul eden Bıçakçı sorularımızı şöyle yanıtladı:
* Futbol ekonomisi hızlı büyüyor, ancak büyüme temel olarak üç büyük kulüp üzerinde yoğunlaşıyor. Bu büyümeyi genele yayacak, pastadan diğer kulüplerin de daha fazla pay almasını sağlayacak projeleriniz var mı? Futbol çok hızlı büyüyor. Hatta o kadar hızlı büyüyor ki, önceden göremiyorsunuz, tahmin edemiyorsunuz. Tabi ki futbolun ekonomisi de aynı şekilde büyüyor ve gelişiyor. Ekonomi büyüdükçe futbola da yön veriyor. Havuz sisteminin Türk futboluna gelişinden önceki döneme bakın, bir de şimdiki durumu gözleyin. O zamanki futbol başka idi, şimdiki başka. Havuz sisteminin kurulmasının ardından futbol başka türlügelişmeye başladı. Futbolcuların aldığı bedeller katlandı, dolayısıyla bütçeler katlandı. Bizim federasyon olarak amacımız, üç büyükler dışındaki kulüplerin gelirlerini artırmak. Onlar şu anda sadece havuz gelirleriyle ayakta kalmaya, yaşamaya çalışıyorlar. Mutlaka onlara yeni kaynaklar oluşturmamız lazım. Havuza bağlı kalmamaları lazım. Merchandise (ürün satış gelirleri) gelirlerini artırmak gerekiyor. Örneğin Süper Lig isim hakkı için pazarlıklarımız sürüyor. Buradan elde edilecek gelirle hedeflerimizden birine ulaşacağız.
* Yayın gelirlerinin daha adaletli veya daha eşit dağıtımı söz konusu olamaz mı? Eşit, adaletli ve herkesi memnun edecek bir sistem kurmayı hedefliyoruz. Bu sistemin değişmesi gerekiyor. Şimdi Türkiye'de bunu hemen değiştiremezsiniz. Birçok kulüp, yapılan sözleşmeyle ileriye dönük olarak gelirlerini teminat gösterip kredi almış. Şimdi siz çıkıp bu sistemi hemen değiştiriyorum diyemezsiniz. Avrupa'da örneğin Fransa'da bu yıl gelirin yüzde 91'i eşit olarak dağıtılıyor. Geri kalan bölümü performansa, izlenebilirliğe göre düzenleniyor. Türkiye'de toplam 4 maç yayınlanırken izlenebilirlik kriteri çok devreye giremez. Ancak başarı primi uygulaması bizde de var. Örneğin, şubatta en fazla ödeme 481 milyarla Çaykur Rizespor'a yapıldı
* Bu sistem devam ederse siz pastayı büyüttükçe, adaletsiz gelişim artarak
devam mı edecek? Herkes için adil olacak bir sistem için çalışıyoruz. Türkiye'deki sistemin oluşum dönemindeki havaya bakmak lazım. O zaman Şenez Erzik Başkan genel kurulda çıkıp 'Havuz yoksa ben de yokum' demek zorunda kalmıştı. Havuzu ayakta tutmak gerekiyordu. Dünyada Fransa örneğinde görüyorsunuz. Orada sistemler çöktüğünde yeni sisteme geçilmiş ve çıkış yolu bulunmuş. Türkiye'de sıfırdan sistem kurulmuş.
* Türkiye'de futbola olan ilginin arttığını düşünüyor musunuz? Artmıyor. Hatta düşüyor. Bizim elimizde veri var. Yayıncı kuruluşun abonelik sayısının yeteri kadar artmaması da bunu gösteriyor. Ama burada tek gösterge abonelik sayısının artmaması değil. Stadyumdaki güvenlik, stadyumun özel şartları... Yani siz eşinizi, çocuğunuzu alıp bir maça gidebiliyor musunuz, gidemiyorsunuz. O insanlara sosyal imkanları sağlamamız lazım. Bunun için biz devre arasında bütün birinci lig kulüplerinin stadyumlarına korkuluk yaptırdık. Hepsine paratoner yaptırdık. Hepsine akreditasyon sistemi kurdurduk ki güvenlik açısından sahaya gelecek kişi adedini bilelim.
* Sadece stadyuma giden değil ama genel olarak ilgi de azalmadı mı? Ama orada da şu var; cumartesi-pazar evde oturduğunuz zaman dünyanın her yerinden lig maçı izleyebiliyorsunuz. Dolayısıyla alternatif arttı.