Kaza!
Yeni Türk Ceza Yasası, biraz da iş işten geçtikten ve uygulama tarihi yaklaşırken tartışılmaya başlandı. Olacakları önceden görüp eleştirenler mi seslerini duyuramadı; yoksa sesleri mi etkili olamadı? Veya... Seslerini dinleyen mi olmadı? Yeni yasayı analiz edenler, 25 maddede basın özgürlüğüne ilişkin "tehdit ve tehlikeler"in var olduğu sonucunu çıkarıyorlar. Bu 25 maddenin tümü; basının özgürce haber verme ya da kamuoyunun serbestçe bilgilenme hakkını "doğrudan" etkiler mi, bunu konuşmak gerekiyor. Ama bazı maddeler üzerinde, somuta yönelik bir düşünce jimnastiği yapılabilir. Mesela... Yasa; önceki hafta evet önceki hafta yürürlüğe girmiş olsaydı, içindeki bir madde yüzünden, televizyonlar ve gazetelerdeki yüzlerce kişi -belki de- şu anda altı aydan on yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor olacaktı. Hem de bir tek kelime yüzünden. Madde 226 diyor ki: "Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri basın ve yayın yolu ile yayınlayan veya yayımlanmasına aracılık eden kişi altı aydan üç yıla kadar hapis ile cezalandırılır." Beşinci fıkrada, bu cezanın on yıla kadar çıkabileceğinin şartları sıralanıyor. Bu maddeye en büyük itiraz; "müstehcen" sözcüğünün çok geniş ve çok genel anlamlar içermesinden geliyor. Hukukçular, bu sözcük yerine "pornografi" denilmesinin hem alanı daraltacağını, hem de yasa koyucunun gerçek amacına hizmet edeceğini söylüyorlar. Müstehcen denilince ne mi olabilir? Bu paragrafın başında zikrettiğimiz varsayım gerçekleşebilir. Bir canlı yayında, usta bir komedyenin ağzından istemeden çıkan tek bir sözcük "müstehcen söz" olarak nitelenebilir ve yayınlanmasına aracılık edenler suçlanabilir. (Bakınız: Müstehcenin sözlük anlamı...) Gerçekten de canlı yayında herkesin başına gelebilecek bir kaza, bir aksilik, beklenmedik sonuçlara yol açabilir. Artık gerisi insafa kalmış! (Bu arada yeri gelmişken söyleyelim; sevgili Ata Demirer, o geceyi ve o kazayı unutup yoluna devam etmelidir. Ona Türkiye'nin ihtiyacı var... Ağlatan ve öfkelendiren çok da, bizi güldürenler o kadar az ki!) Ama... Gelelim asıl meseleye... Bu olay televizyonda olduğuna göre, gazeteler neden suçlansın ki? Peki ama, o canlı yayını izleyemeyen sizler bu "olay" dan gazeteler aracılığıyla haberdar olmadınız mı? Yeni Ceza Yasası'nın bu tür fiillere "hapis cezası" öngörmesinin kabul edilemezliği bir yana... Televizyondaki "gaf" hiç sansürlenmeden bütün gazetelerde aynen yayınlanmadı mı? "Ayıp ve müstehcen" bir sözse, ekrandan gazete sayfalarına neden taşındı aynen? Birileri de diyecektir ki... İyi ama her şey bir tek "sözcük" ten ibaret olduğuna göre, o sözcük verilmeden "haber" nasıl anlatılacaktı? Ayrıca... O sözcüğün "müstehcen" olup olmadığına kim karar verecekti? Öte yandan, canlı yayındakine "kaza" deyip bağışlanabilir... Ama ya sonrasına? Velhasıl... İyi ki yasa yürürlüğe girmemişti o günlerde... Yoksa çok canımız yanardı çok!
|